- 1324 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Yalnızlık mı ? (öykü)
YALNIZLIK MI ?
Yeşil ve mavi karışımı rengi olan nehirin kenarındaki çay bahçesine oturduğu zaman adamın tüm siniri geçmişti.
Neden sinirlenmişti adam?
Bir şeye sinirlenmişti işte. Para diyebilirsiniz konuya. Ya da siyaset, ya da spor da diyebilirsiniz. Ya da bir aile kavgası? Yahut da bir trafik kavgası. Bunlar her gün en çok yaşanan kavgalar değil mi? Çünkü kavgaların tartışmaların çoğu bunlar yüzünden çıkmıyor mu ? Ya da mal mülk , ya da üstünlük sevdası da diyebilirsiniz ama adamın tartıştığı konu hiç de tahmin ettiğiniz konu değildi. Çok sıradan yaşanmayan bir şeye kızmıştı işte. Kavga değil kızgınlık diyelim.
Nehir kenarındaki çay evinde tam da nehirin yanında masaya oturarak kendisine bir Nescafe söyledi adam. Yanında tek dilim pasta istedi garsondan. Sonra yavaş yavaş yuvasında akan nehre dikti gözlerini.Berrak nehir hiç acelesi yokmuş gii salına salına akıyordu. Aanki adamın sinirini de önüne katmış da götürüyordu. Nehirlerin bu özelliğini severdi adam. Sinirli olduğu zaman nehir kenarında bir çay evinde böyle sters atardı. “İyi ki nehir kenarında bitr şehirde yaşıyorum” dedi içinden.
Biraz önce bankta oturur ve caddede gelip geçenleri gözlemleyerek kendini dinlendirirken yanına gelen densiz ve hadsiz iş arkadaşı “ Bu ne asosyallik ? “ demişti. Arkadaşına belli etmeden bir hal hatırdan sonra Adam da sinirlendiğini belli etmeden yanından bir bahane ile uzaklaşmış iş arkadaşından ve kendini nehrin kenarındaki bu çay evine atmıştı. İş yerinde beöyle hadsiz ve densiz arkadaşlarından hep uzak durmasına rağmen onların arada sataşmalarına maruz kalmaktan kendini kurtaramazdı adam.
Kahvesini beklerken kendine sormaya başladı ” Ben gerçekten sosyal olmayan bir asosyal bir insan mıyım ? “Asosyal insna olmak ne demek” , neden durup dururken bu soruyu sorarak huzurunu kaçırmıştı iş arkadaşı?
Düşündükçe anladı ki, bazı insnalar başkalarının hzuurunu kaçırmakta mahirler ve bunu marifet sanıyorlar. “Zannederim ev ve sosyal yaşamlarındaki saçnalıkları marifet zannaderek, biraz da hayattan gayesi olmayanların kendilerini ciddiye alarak dinlediğini gördüklerinde bu tip insnalarda hadsiz ve densiz davranışlarını marifet sanıyorlardı. Bunların saçma tutumuna da çok insan tepki göstermediğinden toplumda bu tür insanlar gençlere kötü örnek oluyorlardı.
Sosyallik nedir? İnsan tek başına takılıyorsa gezmeyi tek başına seviyorsa asosyal mi olur?Bu soruları kendine sordu adam. Birisi kendine olumsuz davranışlarda bulunursa bu soruları hep kendine sorardı. Kendini sorgulamayı ve olaylar ve insan davranışları hakkında düşünmeyi severdi. Gazetelerde genelde psikiyatris ve psikolog yazılarına bayılırdı. Bu da kendine huzur verirdi.
Bu konuda biraz düşündü. Toplum kendisi gibi davranmayan, faydasız olan konuşmalara ve sohbetlere dahil olmayan insanları , yanı çoğunluğa uymayanları asosyal veya yalnız algılıyorlardı belli. Ama adama göre bu değildi yalnızlık. Düşünmesini bilen insan güzel düşünceler ile hareket ediyorsa ve bir kalem, bir defter, bir kitap hediyesi ile bir çocuğa, bir gence umut oluyorsa bu asosyallik ve yalnızlık mıydı? Hadiste ne demişti Yüce rehber “ İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır”. Fayda neydi? Galiba kimi başkalarına faydası olmayan, iş bitince mesai dolsun diye ağzına geleni söyleyerek insanları eğlendiren insan mıydı? Yoksa cinselliği çağrıştıran anlaması el kol hareketleri yapmak mı sosyallikti? Bunu düşündü bir süre. “Anlamsız hareketler yapan insan anlamsızdır” dedi içinden.
Kahvesi gelip yudumladığında, pastadan bir lokma ağzına attığında keyfi yerine gelmişti. Aslında bu kahve ve pasta keyfini bir Üniversite hocası arkadaşı,iş arkadaşı, Üniversite okuyan ama özel hayatı ile alakalı soru sormayan, bunun yanında “nasıl gelişebilirim? “ sorusu çevrçevesinde sorular soran bir Üniversiteli ile yapmak isterdi ama davet ettikleri insanların bahanesi çoktu. Ya da tek başına düşünmesi için Yaratan ona fırsat veriyordu. Bunu anlamayanlarda bunu asosyallik veya yalnızlık sanıyorlardı.
Bunları düşünürken keyiflendi. Canı bir kahve ve bir dilim pasta daha istedi. Hamen ısmarladı. Tam da pastayı ağzına atarken hemen yanında birinin bittiğini ve elleri ile gözlerini kapadığını hissetti. Bu eller küçük ve minik ellerdi. Bir anda bu minik elleri yakalayıp dokundu. Tanıdık bir eldi. Yumuşak, tutuşundan sevgi dolu olduğu belli olan bir el. Dönüp baktığında bu minik elin tahmin ettiği gibi kardeşinin minik oğlu Umutcan’ın eli olduğunu anladı.
-Amca bu ne dalgınlık? Diyordu. Biraz sonra yanlarına kardeşi ve yengesi de geldi.
Kardeşi abisinin bu tek başına yeme içme ve düşünme davranışlarını bildiğinden :
-Gene derin mevzulara dalmışsın ağabey , dedi.
Densiz iş arkadaşının olumsuz tavrına rağmen kardeşinin ve yeğeninin bu sevgi ve hoşgörü kokan ve hissettiren bu tutumu karşısında derin düşüncelerden sıyrılarak gülmeye başladı adam. Haklıydı da kimi üzer, kimi sevindirirdi bu dünyada kötüler üzerken, iyiler hep sevindirirdi işte.
Kardeşine sevgiyle bakarken:
-Bir iş arkadaşım beni yalnız olarak bankta otururken görünce “asosyal” dedi de, ben buna üzüldüm. O yüzden buraya geldim. İnsan tek başına kalınca asosyal mi oluyor yani? Halbuki beynimde yüzlerce soru ve güzel düşünce beni sosyalleştiriyor. Bunları insanlarla paylaşıyorum ama paraya pula düşkün insanlar hemen para harcayacağız korkusu ile düşüncelerimizi ret ediyorlar. Bende insanlarla muhatap olmamaya bakıyorum. Bence imkanı olduğu halde güzel düşünceleri imkanları ile desteklemeyen insanlar en büyük asosyal insanlardır.
Adam bu sözünü bitirmeden kardeşi kalkarak ağabeyine sarılarak :
-Sen çok yaşa abğabeyciğim. “gerçek engelli olan insanlar ve asosyal olanlar imkanları olduğu halde güzel fikişrleri maddi olarak desteklemeyen ve sanki güzel fikirleri maddi olara desteklemedikleri zaman o fikirlerin olmadığını veya öleceğini zannedenlerdir. Ama o fikirler ret edildikçe ret edilenler tarafından daha çok beslenirler ve gün gelir ret edenlerin anlamadıkları beyinlerinde patlar ve mahçup olurlar” dedi.
Kardeşine, yeğenine, yengesine sevgiyle bakarken onlara da kahve ve pasta ısmarladı. Yaş günü yoktu ama asosyal insanlara inat sosyal olmanın doğumu vardı. Aslında doğum değil de bu güzel düşüncenin büyümesini kutluyorlardı ailece.
Adam “ bizim güzel düşüncelerimiz ret edilse de ölmeyecek ve biz imkanımız oranında bu düşünceleri bir fidan gibi besleyeceğiz ve er ya da geç meyve verecekler. Ret edenleri de tarih sayfalarında “asosyal insan” olarak yazcaaktır diye düşünürken gülümsüyor, yeğenine bakarken “bizler bu güzel düşünceleri siizlere anlatacağız yeğen, ret edenler yapamasa da siz maddi açıdan güçlenerek hayata geçireceksiniz” diye düşünürken, yeğeni anlamış gibi amcasına sevgiyle bakıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.