- 1029 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
dolap
Gece başını yere eğmiş yorgun eve dönen bir fabrika işçisi gibi hiç kimseyi umursamadan ilerliyordu. Karanlıkta kalan herşey uyumak için yastığını kabartırken geceye inat yanan bir ışık Taner’in odasını aydınlatmaya devam ediyordu. Odasına şöyle bir baktı. Herşey ne kadar karmaşık duruyordu. Aradığı hiçbir şeyi bulamamıştı bu gece. Koşuya çıkmadan önce, odasında
müzikçaları için bir saate yakın pil aramıştı ancak daha öce bıraktığına emin olduğu yerde değildi piller, annesinin çelişkili ifadeleri pillerin çoktan çöpü boyladığını anlamasına yetmişti. Koşudan geldikten sonra bu karmaşıklığa son vermek üzere, ortadoğu kadar karışık dolabını açtı. Açmasıyla birlikte orda duran eşyalar bile dolaptan kaçmak ister gibi birden dolaptan düşmeye başladı. Dolabını en son ne zaman düzenlediğini
hatırlayamıyordu bile, kafasını geriye doğru çekerek "Başlamak bitirmenin yarısıdır, hadi bakalım" dedi. Dolaba uzandı ve eline kendisine çeşitli tarihlerde verilmiş hediyeler geçti. Bunları atamıyordu, herbirinin hatırası vardı. Ancak kullanmak ve saklamak sıkıntı olmaya devem ediyordu. Hep Dolabı düzenlemeye başlarken aldığı fazlalıkları atacağını söyler ama başını döndüren anılarla o eşyalar tekrar dolaptaki yerlerini alırdı.Bundan önceki tüm temizliklerde böyle olmuştu. Önce dolaptaki eşyları birer birer dışarı çıkartmaya başladı. Eski saatler, gözlük kılıfları, kırtasiye malzemeleri,
çeşitli yıllara ait ajandalar... Tam bir eskici dükkanını anımsatıyordu dolap, eksik olan tekşey kaldırıma konacak küçük bir tabure ve o tabureye oturacak huysuz bir ihtiyardı.
Eline birden yakın zamanda teknik bir nedenle iptal olan cep telefonu geçti. Bu telefonu artık kullanamıyordu nedeni ise bir sivri zekanın kaçak cep telefonu için kendi imei numarasını klonlamış olmasıydı. Çalışan bir telefonu atmak Taner’ göre değildi o nedenle saklamaya devam edecekti. Telefonu özensizce bir kenara koydu. Daha sonra derin bir nefes alarak
tekrar dolabının içine girdi. Belkide aylardır yerinden oynatılmayan bardak şeklinde bir kalemlik geçti eline, aldığı gibi masanın ortasına boşalttı kalemliği. İçinden çıkan bilyalar ışık yanınca kaçışan böcekler gibi etrafa dağılmaya başladı. Onları heyecanla yakalamaya çalışırken aklına çocukluğu
geldi. İyi bir nişancı olduğunu hatırladı. Sonra kelimeyi tekrar etti, nişancı... Çocukluğundan kalan bu terim bilya oynayanların attığını vuranlar için kullandıkları bir terimdi. Bilyaları özenle topladı ve tıpkı çocukluğunda yaptığı gibi heyecanla ceplerine doldurdu. Bilyaları cebinde
hissetmek onu gerçekten rahatlatmıştı. Doğrusu bu hissi tatmayalı ne kadar zaman geçtiğini kendisi de hatırlamıyordu. Kalemliği boşaltmaya devam etti. İlkokul çocuklarından bile yaşlı bir kaç yüzük döküldü masaya, paslanmışlardı. hiç tereddüt etmeden parmaklarında denemeye çalıştı ancak
bir zamanlar bol gelen yüzükler şimdi parmaklarındaki orta boğumu bile geçemiyordu. Hemen çıkartıp kalemlikteki diğer eşyaları kontol etmeye devam etti. Onca karartının arasında bembeyaz bir cep telefonu kartı dikkatini çekti. Aklına nerden geldi bilinmez ama kartı denemeye karar verdi. Çalışırsa bloke olan telefonunu çalar saat olarak kullanabileceğini düşündü.
Kartı cep telefonuna taktı ve açılmasını bekledi. Gelen pin kodunu her zaman kullandığı pin numarasını girdi. Telefon açılmıştı, bu demek oluyordu ki, kartı yıllar önce kendisi kullanmıştı. Gereksiz yere sevindi. Odasındaki 4
çalar saate bir yenisini daha eklenmişti. Sonra menuye girdi. Rehberde yüzünü bile hatırlayamadığı bir arkadaşının numarasından başka birşey kalmamıştı. Ordan çıktı ve mesajlar menüsüne geldi, gelen mesajları açtı. 2
mesaj olduğunu gördüğünde çok şaşırdı. Numaraya baktı, numarayaı gözlerini kısarak tekrar baktı. Midesine yumruk yemiş gibi içi sarsıldı. Tekrar okudu ve vücudu kaskatı kesildi. Sarı saçlarıyla, boynu bükük gülümseyen yüzü resim gibi zihninde belirdi. Numara, yıllarca taparcasına sevdiği, dökülen takvim yapraklarına rağmen unutamadığı birine aitti. Ellerinin titremesine mani olamıyordu. Yavaşça mesajı açtı, burnunun direğinin sızladığını hissetti, o sırada bilgisayarından anlamsızca çalan şarkı, bir dost gibi omuzundan tuttu ve şarkıyı onlar için söylemeye başladı. O anlamsız şarkı
başka hiçbir söze gerek bırakmadan hikayelerini anlatan bir eser olmuştu. İçinin burkulduğunu hissetti. Bir sigara yaktı ve mesajı okumaya başladı.
"Hayat gidiyor, yakalamaya çalışmıyorum, işlerim çok yoğun, yoruluyorum ve hafta sonu için sana dua ediyorum.Güveniyorum meleğim iyi geceler"
2 Nisan 2003
22:31:30
Masanın üzerindeki onca eşya sanki aralarında fısıldaşıyordu. O masada her yılın bir parçası vardı ve olanlara çoğu şahit olmuştu. Yukarıdaki mesajı gözlerini yakan dumana umursamadan yeniden okudu. Sınavlarının olduğu bir
dönemde çekilmiş bir mesaj olduğunu mesaj tarihine bakınca anladı. İçinde tarifsiz bir sancı vardı. Neler olduğunu anlayamıyordu. Zaten gözünden dökülen bir damla göz yaşı da herhangi bir açıklama beklemiyordu, Bir kaç dakika içinde tüm enerjisini yitirmişti. Omuzları düştü ve nefese eşdeğer
sigarasına sarıldı. İkinci mesajı açmaya cesareti yok gibiydi. Ancak kararları artık beyniyle vermediğini anlamıştı. Parmakları ikinci mesajı titreyerek açtı.
"Sen hep kalbimin en güzel ve en masum yerindesin. Bende seni çok özledim, kalbim ve dualarım hep seninle,iyi geceler"
4 Nisan 2003
23:12:54
Telefona baktı, ekrana bir damla gözyaşı düştü, dudaklarını ısırdı ve göz yaşlarını göz kapaklarıyla kesti, son göz yaşıda tenini okşayıp teselli verecek cesareti bulamadan aceleyle indi yanaklarından. Ekrandaki göz yaşlarına baktı. Her zaman olduğu gibi gözyaşlarını yine sevdiği kadın siliyordu....