- 1370 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
O kim? ( Öykü)
FURKAN KİM?
İki dost uzun sayılabilecek aradan sonra bir çay bahçesinde bir araya gelmişlerdi çay içmek için. Buna dostluk mu denir? Yoksa göstermelik dostluk mu, yoksa çay içme dostluğumu ? ya da laf olsun dostluğumu? Buna yüzlerce isim verebilirim ama “gerçek dostluk” ismini veremem. Bunun sebebi hikaye sonunda okuyacaksınız. Buna dostluk deyip geçelim. “İyi diyelim iyi olsun” misali “ Dostluk diyelim dostluk olsun” Böyle düşünmekten ne zararımız var?
Dostlardan yaşı büyük olan ve ismi Duran olan, yaşı küşük olan ve ismi Yemin olana dedi ki:
-Furkan ile aran iyi.
Öteki şaşırmış gibi baktı. “Bu da nereden çıktı” der gibi. Gayri ihtiyari ağzından şu söz çıktı:
-Furkan da kim abi?
Sık sık yaptığı Çay davetine “İşim var abi, başka arkadaşıma sözüm var” diyen Yemin’i bunu söylediği zaman tesadüfen Furkan ile çay içerken görmüştü Duran bey. Buna nazire yaparcasaına sormuştu bu soruyu.
Duran bey dik dik Yemin Efendiye baktı. Gözlerini gözlerine dikti. Tilki’nin avına bakar gibi baktı. Çünkü “Furkan kim? “ derken bile aslında “dostluk mu var aramızda?” der gibi söylemişti. Bunu anlayan Duran bey avına odaklanan tilki gibi bakışlarını Yemin efendiden ayırmadan :
-Demek Furkan kim? Öyle mi dedi.” Yani tanımıyosun” . Bir süre sustu. Sonra sert bakışlarını yumuşatarak muzip bir bakışla söylendi:
-Yani Furkan ‘ın varlığı veya yokluğu arasında bir sorun yaşıyorsun.
Yemin efendi anlamamış gibi bakınca açıklamaya koyuldu Duran bey:
-Gerçek dostlar, bir dostunun , gerçek dostunun adı geçince kimden bahsedildiği ikilemini yaşamadan dostunun adını hemen hatırlayarak ismi geçince kalbi hızlı atar. Dostlukda bir nevi aşk gibidir. Gerçek dost, dostunu arar ve onun yokluğunu kayıp sayar. Bu konuda yüzlerce mektup okumuş ve yazmış insan olarak senin dostluğunu sorgulamam gerek.
Yemin efendi bu söz karşısında utangaçlık ve mahcubiyet arasında bir yüz ifadesi ile Duran beye bakarken içinden “Bu adamdan da korkulur, çattık mı belaya, şimdi bu adam bana dostluk hakkında uzun bir vaz verecek”diye geçirdi. “Aklıma gelen başıma gelir” misaili Duran bey o gün baştan savılmış olmasını o kadar mesele yapmıştı ki, Yemin efendi için “ufak bir baştan savma meselesi” olan bu tutum, Duran bey için anlaşılan “memleket meselesi” olmuştu.
Duran bey coştukça coşuyordu. Açtı ağzını yumdu gözünü. Çaylar geldi boşlar gitti. Duran bey susmadı:
“Gerçek dostlar dostun adı geçince içten duyarlar, bu isim yerine “dost “ dense yeridir derler. Dost demeyin onun adını anın ben dost olduğunu anlarım der. Dostunun çay ikramını biraz daha az samimi dostları için çevirmez. “Dostun dosta ikram ettiği öldürmeyen zehir olsa içilir” demiş eskiler. Bu yüzden dostun çay ikramı çok mecbur iş olmadıkça ret edilmez ve iki kişi aynı anda davet etmişse en dost, dostun davetine gidilir. Demek ki ben “en dost” değil de “yedek dost “ muyum ne senin gözünde” diye imali şekilde baktı dostuna.
Çaylar bardakları boşalmış, boşlar gitmiş, tazeler gelmişti.
“Duran bey bir açarsa ağzını vay haline dinleyenin” derlerdi . Bu söz efsaneydi. “Duran bey diliyle döver, kalbiyle sever “derdi dostları.
Dostluk konusunda çok kitap okurdu Duran bey. Mektuplar yazardı dostlarına. Anlatılanlara göre internetin olmadığı zamanlarda daha çocukken “mektup arkadaşları”, “mektup dostları” varmış. Halen aradan geçen 40 yıla rağmen bu dostları ile görüşürmüş. Bu efsane değil gerçekmiş. Dostluğa o kadar önem verirmiş yani.
“Gönül ne çay ister ne çayhane, gönül bir dost ister çay da bahane” diye boşuna dememişler, dedi Duran bey.
Sonra sustu. Çayından bir yudum aldı ve ah ah ah... diye bir iç çekti.. Bu iç çekiş onun dostluğa ne kadar önem verdiğinin de bir kanıtıydı adeta.
Yemin efendi içinden yeminler ediyor, “Bu Duran abimizi da atlatmak kolay değil bir daha atlatmayacağım . Bu Duran abiyi durdurana da aşk olsun“ diyerek Yeminler ediyordu Yemin efendi..Tbii içinden . Sesli olarak söylese başına gelecekleri o da biliyordu.
Duran bey de durup durup Durnayı gözünden vuruyor, sözünün etkili olduğunu gördükçe Yemin efendiyi diliyle dövüp, kalbiyle severek “Dostluğun gerçeğini bellesin” diye sözünü budaktan esirgemiyordu.
“Dost ki, bulmak kolay değil, elde tutmak da bulmaktan daha zor. Gerçek dostlar atlatılmayı içine atmazlar. Burada sana çektiğim nutuk gibi vaazlar ile yaramaza dersini verirler” dedi.
Yemin efendi garsona işaret ederek hesabı alması için parayı uzatırken ayağa kalkıp:
“Gel be Duran abi, cebimde iki çökelikli parası kaldı. Bunlar ile de çökeklikli yeyelim de karnımız doysun , kulaklarımız zaten doydu...” dedi. İçinden de “doğru sözü söyleyene çökelikliler soğumadan ikram etmeli” diye geçiriyordu.
Orada bulunanlar fıs fıs gülerken arkadalarından bir tanıdık:
“Yemin bey oğlum dkkat et, Duran bey, diliyle döver kalbiyle severken atlatılmaya asla tahammmül edemez ve sen bir çayla atlatacağını zannederken o hem çayını içer hem çökeliklini yer, hem de sana yeminler ettirir atlatmamamn için” dedi.
Yemin efendi bir yandan Duran beyin kolunu sıkı sıkı dutarken arkadan konuşana şöyle dedi.
“ Duran abimizin dersleri hem ağır yerinde hem de pahalı ben bu bedeli ödemeye gidiyorum. Helal olsun dostluk konusunda bizlere gereken dersi verdi” dedi.
Onlara bakanlar kahkahayı koyuverdiler.
Her dersin bir bedeli her yersiz atlatmanın bir acısın olduğunu o zaman anladı Yemin efendi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.