- 556 Okunma
- 7 Yorum
- 10 Beğeni
Hadi Aç Avucunu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sadi Şirazi’ye ‘’İnsan nedir?’’ diye sormuşlar. ‘’Bir damla kan, bin endişe’’ cevabını vermiş. Peki; bir damla kandan var olan insanın, bin endişesi nedir? Her şeyin, hatta kendinin bile gelip geçici olduğuna inanan insan, nasıl olur da bu kadar endişeli olabilir? Bunun nedeni; geçmişten getirdiğimiz kaygılarımız ve bu kaygılardan doğan, endişe dolu olumsuz düşüncelerimiz ve o düşünceleri adeta destekleyen, olumsuz söylemlerimiz olabilir mi? Düşüncenin ne kadar güçlü olduğunu kendi yaşantımdan olduğu kadar, çevremde ki yaşamlarda da defalarca gözlemlemiş olsam da; Louise L. Hay’ın ‘’Tüm hastalıkların zihinsel nedenleri ve iyileşmemizi sağlayacak düşünce modelleri’’ isimli kitabını okumak, bu konuda bir kez daha düşünmemi sağladı. Özellikle, kitabın giriş kısmında; kanserle mücadelesini anlatırken, yazarın söylediği şu söz, gerçekten çarpıcı. ‘’Kanserin veya başka bir hastalığın nüksetmesi, bence doktorun hepsini temizlememesinden değil, hastanın hiçbir zihinsel değişim yapmamasından, dolayısıyla aynı hastalığı yeniden yaratmasından kaynaklanır.’’ Yazının son kısmı da şöyle; ‘’Hayatınızı yönetmenin yolu, sözcükler ve düşüncelerle ilgili seçimi kontrol etmenizdir’’ Bunun için söylediğimizi duymamız tavsiye ediliyor. Atasözünde söylendiği gibi yani;
‘’Ağzından çıkanı kulağın duysun’’ Duysun ki, o sözlerin düşüncelerine sirayet edişini fark et. ‘’Düşüncelerine dikkat et; sözlerin olur, sözlerine dikkat et; eylemin olur, eylemlerine dikkat et; alışkanlığın olur, alışkanlıklarına dikkat et; karakterin olur, karakterine dikkat et; kaderin olur {Mahatma Gandhi} Ve kitabın diğer sayfalarında; sorun, olası neden ve yeni düşünce modeli başlıklarıyla, üç şablon oluşturulmuş. Hastalıklar teker teker sıralanarak olası nedenleri ve çözüm yolları anlatılmış.
Yani, insan ne yaparsa, maalesef kendine yapıyor. Kurtuluşun kendi ellerimizde olduğu bir tuzak gibi adeta, olumsuz düşünceler. Çok öncelerde okuduğum, Asya da maymun avcıları tarafından yapılan bir maymun tuzağının işleyiş şekli geldi şimdi aklıma. Konu ile ilgili güzel bir örneklendirme olacaktır sanıyorum. Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkartması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkamaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında maymunu tutsak eden bir şey yoktur. Onu sadece kendi düşüncesinin gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp, avucundakini bırakmaktır. Ama bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Bizi tuzağa düşüren ve orada kalarak ruhsal ve bedensel hasta olmamıza neden olan her neyse, onun hakkındaki düşüncemizi değiştirerek, avucumuzu açmayı başarabiliriz ve kurtulabiliriz bu tuzaktan ancak. ‘’Başlarımız düşünceler yön değiştirebilsin diye yuvarlaktır’’ {Francis Picabia} Tüm yapmamız gereken, o olay veya kişi hakkında düşüncemizin yönünü değiştirmek, yaşanılan her neyse, yaşandığı zamanda bırakmak sadece. Bir pencerenin perdesini kapatıp, diğer pencerenin perdesini aralamak. Farklı bir açıdan bakmak.
Nasıl olsa: Zaman denen usta; taşı alacak ve duvarda olması gereken yere koyacaktır.
Hadi aç avucunu…
Saygı, sevgi ve selamlarımla…
YORUMLAR
Güzel insanlar büyük liderler güzel ve büyük sözler söylemiştir okumayan bir toplumun bu güzelliklerden asla haberi olmaz sağ ol hocam kutlarım çalışmanızı