- 329 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DÜNYA MALI
DÜNYA MALI
Karamanlı Halk ozanımız Yunus Emre, yüz yıllar önce;
“Mal sahibi Mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi.
Mal da yalan mülk de yalan, Var biraz da Sen oyalan” dizelerini paylaşır.
Turagay- Tekira Hatun’un oğlu Timur, 1336 yılında dünyaya gelir. Moğol İmparatoru olarak 1370’ lı yıllarda tarih sahnesinde OrtaAsya Çağatay Hanlığı’nın batısını kontrol eden askeri bir lider olarak yerini alır. 35 yıl gibi kısa süre de Timur, imparatorluğun sınırların doğuda Tanrı Dağları Çin Seddinden güneyde Ganj Nehri ile Mısır’a ve kuzey de Rusya Volga (İtil)dan batıda Anadolu’nun en ucu İzmir’e kadar genişletir. Ömrünün son bulduğu 1405 yılına ka dar savaşıp çarpışarak dokuz hanedanlığı sonlandırıp yirmi yedi ülke tacın uhdesinde taşır. Bu ülkelerin hakanlığını kartvizitinde barındıran Türk-Moğol Devlet adamıdır.
Savaş meydanlarındaki zalimliği ve gaddarlığı ile ünlenen Timur, 1393 yılında Mezopotamya’nın merkezi Bağdat’ı fetih eder. Bağdat’ta kaldığı iki aylık süre esnasında ordusunda bazı yolsuzlukların oluştuğuna şahit olur. Bağdat’ın eğlenceli geceleri askerleri baştan çıkardığı, kişiliğinde bazı yozlaşmaları oluştuğun tespit eder. Bu olumsulukları önlemek için önemli tedbirler alsa da başarılı olamaz. Nihayetinde olumsuzluk sorumlusunun şarap/içki olduğunu gözlemler. Böylece Bağdat’ta bulunan tüm şarabı Dicle nehrine döktürür. Bağdat’ta şarap üretimi ile dışarıdan ka çak şarap- içki girişin yasaklar.
Tarihi müelliflerce, “Timurlenk” ismiyle de tanımlanan Timur, ömrünün son yıllarında en önemli savaşı Osmanlı İm paratorluğu Padişahı/ Sultanı Yıldırım Bayezıd ile 20-Temmuz-1402 tarihinde Çubuk (Ankara) ovasında yapar ve sa vaşı kazanıp Bayezıd’ı esir alır. İki Türk kökenli komutandan İstanbul’un uzak doğusunda Timur, batısı Balkanlarda Yıldırım Beyezid hükümran olur. Ti mur Konya- Akşehir’de bulunduğu günlerde esir sultanla geçen bir sohbet es nasında Bayezid’e;
“-Benim gibi bir topala ve senin gibi bir kötürüme bu hükümetleri ihsan ettiği için Allah’a şükretmeliyiz. Topal bir kul olduğum halde bana Hindistan’dan Sıvas’a kadar Asya kıtasını; Kötürüm olduğun halde sana Sıvas’tan Macaris tan’a kadar Anadolu ve Balkanların Padişahlığını/ Sultanlığını nasip etmiş olmasından anlaşılır ki, Allah katında dünya hükümetlerinin, mal ve mülkün hiç bir değeri yoktur. Çünkü böyle olmamış olsaydı, bu memleketleri bizim gibi engelli kullara vereceği yerde bütün uzuvları sağlam bir padişaha lutfederdi. Sen Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük gösterdiğin, ihsan ettiklerinin kadrini bilmediğin için benim aracılığımla bir afetle sana bu cezayı gön derdi.”(*) diyerek insanların fani dünya malına karşı nefsi tamah durumun açıklar.
Anadolu Selçuklu Devletinin tarih sahnesinden silinmesinden sonra Anadolu coğrafyasında kurulan on Türkmen Beyliğinden hükümranlığı kaybedip Os manlı’ya katılanların sayısı Yıldırım Bayezid devrinde yediye ulaşır. Osmanlı İmparatorluğunun 2. Padişahı Orhan Gazi torunu ve 1. Murad oğlu Sultan Yıl dırım Bayezid, 1354 yılında Edirne’de dünyaya gelir. Babasının Kosova savaş meydanında şehit olması üzerine 1389 yılında 4. Padişah olarak tahta çıkar ve 08-Mart-1402 tarihinde Timur’un esareti altındayken Akşehir’de vefat eder. On üç yıl süren saltanatı süresinde imparatorluk sınırları hem Balkanlarda hem de Anadolu’da hızla genişler. Bu genişleme sonucu İmparatorluğun her ka demesinde israf artarken boş vermişlik yaygınlaşarak askerde rehavet oluşur ve devlete güvende gevşeme meydana gelir. Devlet kademelerinde yolsuzluk, rüşvet ve irtikap ayyuka çıkar. Hatta adalet dağıtan Kadılar şeriata aykırı ka rarlar vermeye başlar. Bu durumu üzülerek gözlemleyen Padişah/Sultan Bayezid sert tedbirler alır. Nite kim bu işlere bulaşan ve bir şekilde ilintilenen askeri paşalar ile en az seksen kadıyı azleder. Bazılarını da ölüme mahkum eder.
Bu fani alemde yılanı deliğinden çıkaran tatlı dil ve karşılıksız sevgi, saygı ile erdemdir. İnsan için bu hasletlere eriş menin sermayesi yoktur. Sadece bila bedel ve masrafsız kalpte besleyip beyinde büyütmek yeterli. Rahmanı Rah man’ın uhdesinde olan, “Zaman mevhumun" başka bir kişi/yerden dünya servetiyle satın almak, her hangi bir şe kilde edinmek nasıl mümkün değilse, İnsanın benliği ve özü ruhunda olan sevgi, saygı ve erdemi de dünya serveti ve mülkle edinmek olanaksız. Bu hasletler kişi benliğinin özü, harcıdır, değerlendirmeyi bilenler için. Bilmeyenler ise, tüm hasletlerle birlikte ahde vefayı bile tarumar eyleyerek menfaatı, çıkarı ön planda öncelemektedir. Sanki maddi kazanımları dört ayaklı salda bu alemden ahirete yolculuk ederken kefenine cep diktirip götürebilecek
İnsanlık tarihi sayfalarında yerini almış Türk kökenli iki Padişah/Sultanın bu hasletlerin değerlenmesinde en önem li etkenin Ademi insanın izanında olduğunu yaşanmış tecrübelerine dayanarak açıklamalarına yukarıda belirttiğim anekdotlarda yer verdim.
Ayrıca Karamanlı Halk ozanımız Yunus Emre, yüz yıllar önce:
“Mal da yalan mülk de yalan, Var biraz da Sen oyalan” sözleriyle konuyu güzelce özetlemek suretiyle dünya malı ve servetin nefsani tamahtan başka bir değeri olmadığını kulaklara küpe olacak şekilde izah eder.
(*)- Kaynak: J.Von Hammer’in
“Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” eseri.
Süleyman YILDIZ
(Lemos5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.