- 419 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Blok
Kıskançlık travmatiktir çoğu zaman. İnsan ile kültürel özneleşmenin uyumsuzluklarından beslenir. İlk bakışta iki şekilde sınıflandırılabilir;
1-Sevdiğin birisini kıskanma(faşizm)
2-Üstün bir kişi kıskanma(hayranlığın aslında bir alt level’ı)
İkincisine biraz bakalım mı? Onu da maddelere ayıralım...
1-İmrenmek
2-Haset
İmrenmek pasif, haset ise kendi içinde daha kinetiktir. Yer yer uygulama alanları bile açar kendine. Her iki tür de tatsızdır; eksikliğini yüzüne vurur aslında insanın, yüzü varsa tabi. Bir de kıskanmaya konu olan obje, olgu, oluş veya durum söz konusudur. Bu kıskanılan konu ile bir derdi olmalıdır insanın. Örneğin, fazla kilolu bir kadın, iyi resim çizen bir kadını değil, vücut hatları daha güzel olan bir kadını kıskanacaktır; eksiklik...
Peki kıskançlık bir güdü müdür?
"Fiziksel ya da mekanik hareket etmek," diye tanımlıyor Oxford Üniversitesi dil sorumluları güdüleri...
Birincil güdüler; açlık ve susuzluk, cinsellik. Uyarıcı kaynaklı güdüler; araştırma ve merak, kurcalama. Sosyal güdüler; başarı gereksinimi, ilişki kurma gereksinimi(etkileşim), kontrol altında tutma gereksinimi. Ödülün kaynağına göre güdülenme; burada işin içine özne ve ödülün niteliği, niceliği filan girecektir. Psikoloji böyle sınıflandırıyor.
Kıskançlık güdü ise motivasyonunu bu güdülerin hangisinden alır?
Haset konusunda kıskanılan görüngüyü kazanmak değil, karşı tarafın kaybetmesini istemek temel kaynaktır aslında. Bence, insan ulaşabileceği şeyleri kıskanmalı eğer kıskanacaksa, diğer türlü daha pasif-toksik bir güdüler demetidir. Duygular düşüncelerden, düşünceler de bazen güdülerden oluşur...
"Haset" kelimesi dilimize arapça "hsd" kökünden gelmiştir. Anlam üç aşağı beş yukarı aynıdır dilimiz ile...
İngilizce’de ise "envy" kelimesi haseti tam karşılar. Latince "invidia" kelimesi önce 14.yy sonlarında "envie" olarak giriyor Fransızcaya, oradan da 15.yy’da ingilizcede "envy" olarak görülüyor.
Howard Weiss ve Russell Cropanzano tarafından 1996 yılında "Affective Events Theory" adında bir kuram ortaya konmuştur. Aslında çalışma yaşamındaki verim ile, insan kaynakları alanına yapılmış bir çalışma olsa da bu teoride özetle; “bireylerin geçmişte yaşadıkları ve etkilendikleri duygusal deneyimler bugünkü örgütsel davranışlarını etkilemektedir" der ve aslında geçmiş derken çok çok yakın bir geçmişi de kapsayabilir bu teoriye göre. Yani demek istediğim iki saat öncesini dahi...
İnsanın tek motivasyonunun tek bir travmaya dayanması acınasıdır, güvenli "fanus" bakımından imrenilesi gibi dursa da... Bu bağlamda herkesten nefret edilebilir iyi gelecekse. Nietzsche’nin "öldürmeyen şeyin güçlendirmesi" savı havada kalıyor ama böyle bakınca. Kötülüğün çözünümü asla ve katta yansıtmalar ile mümkün değildir, tabi "ego"nun emri, "travmaların" kavli izin verirse çözünüme...
Yetersizlik, laf kalabalıkları ile örtülemez. Haset olarak, nefret olarak sırıtır arka planda. Hayal etmeden önce kabul edilmelidir. Sağır ve dilsiz insanların dans etme çabalarını konu alan bir Fransız klibi var, bir noktada klip kızı yüksek bir daireden hoparlör atıyordu. Bu çok sanatsaldır. Nettir. Hoparlörün düştüğü zemin serttir, kelimeler pek öyle değil. Aslında kelimeler ifrat için iyi bir zemindir. Acemi eller de ölçüsüzdür. Sıcak iklimi bilmem, soğuk iklim ölçüsüzlüğü tölere eder mi?
***
Gerekçelenebilirlik içerisinde neden ve nasıl ayrımı yapılmalıdır. Sorular birbirinden başka şeylere cevap aramalıdır.
Düşünen bir canlıya yaklaşırken, düşünce dizinini takip etmeden anlamaya çalışılamaz, bu düşünen varlık tarihe kimi düşünsel kayıtlar bıraktı ise düşünce dizinini anlamadan anlamlandırmaya çalışmak kepazelik olacaktır. Bu kepazeliğin psikoloji alanındaki adlandırılması ise "grandiyöz kimlik hezeyanı"dır, böyle incelenebilir.
Ne diyorduk, güdüler... Sosyal güdüler ile, ereksiyon ihtimali(birincil güdü) mübadelesinden sıyrılmadan edilecek her türlü mukavemet? İkisi de kendi kendine mukavemettir aslında ama grandiyöz kimlik hezeyanının da biricik habitatıdır.