Konudan Konuya
Sonsuz bir döngüdeyim. Bir savaşta. Kaybetmeye yükümlü olduğumu bildiğim bu savaşta inatla kazanmaya çalışıyorum. Bu kadar çaba niye? Bilmiyorum. Deniyorum işte. Yüzlerce olumsuz ihtimalden birini bile olumluya çevirebilme umuduyla deniyorum. Olmayınca başa sarıyorum. Tekrar, tekrar ve tekrar oldurmaya çalışıyorum. Henüz umudumu yitirmiş değilim. Fakat kıyısında olduğumun farkındayım. Sahip olduğum tek şey oymuş gibi hissediyorum. Onu da kaybedince ne olacak? Bilmiyorum. Beynime akın eden düşünceleri durdurmaya çalışıyorum. Tüm karanlığıyla üzerime çullanıp acıdan başka bir şey getirmeyen düşünceler... Tıpkı birçok yazımda olduğu gibi bu yazımda da, hatta sırf benim de değil neredeyse tüm yazarların eserlerinde "karanlık" üzerine yazılmış ifadeler bulunduğunu fark ettim. Peki, nedir karanlık? "Işıksız kalmak" anlamında mıdır her zaman? Belki bir yer, bir kişi, bir söz, bir bakış, bir dokunuş, bir yok oluştur... Neden olmasın? Bu şey görecelidir aslında. Örneğin; bence karanlık her şeydir. Var oluşumuzdan başlayıp yok oluşumuza kadar geçen süre zarfında gelişen her şey. Gülüşlerimizdir karanlık, ağlayışlarımız... Konuşmalarımız, duygularımız, boşluğumuz, sevdiklerimiz, nefret ettiklerimiz... Öpüşlerimizdir karanlık, ve de ölüşlerimiz. Kısaca sahip olduğumuz, olmadığımız ve belki de hiç olamayacağımız her şeydir. Bazen de benim karanlık. Biziz... Nilgün Marmara ne güzel demiş; "Hepiniz mezarısınız kendinizin..." Mezarlar bazılarına göre son, bazılarına göre başlangıcıdır yeni bir hayatın. Bana göre ise ne bir son, ne bir başlangıç... Karanlıktır mezarlar. Kendimizi yaşarken gömdüğümüz yerdir. Karanlıktır, kapkaranlık...
Gökçen