- 222 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YARIN İÇİN DEĞİŞİM
Ne bizler için var ebeden yarınlar, ne de bizden sonrakilere. Bir döngünün içinde akıp giden şu hayat, bir önceki hamlelerin derin tesirinde değil mi? Öyle ki, bir yıl, bir ay ve belki de bir kaç saat öncesinin duruşları ya aydınlığa kavuşturuyor bizleri ya da gömüyor topluca zifirisine karanlıkların.
Her yeni günün daha büyük umutları yeşertmesini kim istemez ki. Bunu istemenin gerekleri olan gayretleri, planlamayı, sabırla da bu hedeflere varmanın tüm meşakkatlerini göğüslemenin sonunda ortaya çıkan tablolar elbette muhteşem olacaktır. Adına ister başarı deyin, ister kazanım, yüzde belirecek ve başkalarına da ilham olabilecek o küçücük anların arkasındaki özveriyi ister istemez takdir eder, saygı duyarız. Belki tozunu dumanını yutarız hayatın uzunca bir süre. Kiminde yorgunluklar dizlerden, gözlerden okunur olur da yine de vazgeçmeyiz o son sahnedeki muhteşem güzelliklerin tezahürleri için.
Her birimizin ne de çok şeyi var şu hayatı anlamlı kılabilecek. Biraz düşünüp, belki de biraz öykünüp o idollere ne de çok renk katılabilir bu renksiz zemine değil mi? Kimi kalemiyle, kimi fırçasıyla, kimi üstün düşünce becerisi veya bedeni maharetleriyle yapmıyor mu zaten bunları. Bizler de bu değer artışına neden katkı sağlamayalım. Her katılım için çok katı kurallar mı var sanki. Kendimizi tanıdıkça, o küçücük hamlelerin zamanla nasıl da büyük mesafelere ve veya eserlere evrildiğini görmek değmez mi bu hengameye. Elbette değer. Olağanüstü kişilikler olmamız gerekmiyor sanırım. Hayata daha olumlu duygularla, daha bir gülen yüzle, biraz sabırla bakabilmek bu hamlelerin özü olmalı.
Hangi otorite yok ki yeni nesiller için doğru şeyleri söylemesin. Bir baba, anne, öğretmen ve sayın ki kendini tanıyan ve yetiştirmiş ortalama bir insan dahi etrafına olumlu yönde iklimin tesir ettiği bir etkide bulunmasın. Mesele kendini, sınırlarını, ilgi ve meraklarını arayışta saklı. Mükemmel kalemler olamasak bile, onlardan esinlenen olabiliriz. Dünyanın en hızlı koşanı olamayabilir ve fakat hızlı düşünenlerinden biri olabiliriz. Şu hantallaşmış hayatın üzerimize sinen ve bizi bir kısır döngüsüne hapsettiği olumsuzluklardan dilersek sıyrılabiliriz. Bizim ortaya koyabildiğimiz her bir güzellik sadece bizle sınırlı kalmıyor, başkaları için de harekete geçirici bir adımın öncülü olmuyorlar mı?
Harekete geçmek için en büyük engellerden biri de nereden ve ne zaman başlanacağı husus oluyor sanırım. Oysa, nereden ve ne zaman harekete geçtiğimizin bu sürecin sonuyla neredeyse hiç ilgisi yok. Bir an önce ve nereden başlandığını önemsemeden işe girişmek, kendini gerçeklerle yüzleştirmek olsa gerek. Suyun sıcaklığını, soğukluğunu, bulanıklığını düşünürsek, asla yüzemeyeceğimiz gibi, o ilk adımı atmadan da hayatın zirvelerinde hissettiren duyguları da yaşayamayacağız. Koskoca binaları ve üzerlerindeki eşsiz işçilikleri ve bu işçiliğin, emeğin, harcanan zamanın ve maddi kaynakların büyüklüğünü bir düşünelim. Binlerce insana çeşitli amaçlarla hizmet vermekte olan ortalama bir kamu hizmet binasının başlangıcı da sadece bir fikir değil miydi. O fikri zeminde hayata geçiren de kazamanın toprakla ilk buluşması... Ve sonuç elbette muhteşem, ilham verici de.
Bizi mutlu eden, bize değer katması olası her şeyi denemek, uygunlarıyla yola devam etmek ve bu arayıştan hiç vazgeçmemek hayatın özü galiba. Bize sunulanları bekleyerek, hamleleri sürekli öteleyerek hayatı tüketmenin kimseye faydası olmuyor. O halde, üzerimizdeki rehavetten kurtularak, ilgi, merak ve becerilerimizin yolunda yeni heyecanların meşâlesini yakmanın zamanıdır. Hem de şimdi. Hareketin ve eyleme geçmenin içimizdeki oluşturacağı sinerji günbe gün artacak ve daha da büyük hedeflerin peşine düşebilecek gücü de bulabileceğiz böylece. Yarın artık bugündür. Gün, onu yitirmekle geçirilecek bir serbestiye sahip değildi zaten. Işığa doğru o ilk adım için halen bekleyecek miyiz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.