Şimdiye kadar hiç kimse taklit yoluyla büyüklüğe ulaşamamıştır. -- samuel johnson
Konsantre Karanlık Madde
Konsantre Karanlık Madde
@konsantrekaranlikmadde

Dışlaştırma

20 Kasım 2022 Pazar
Yorum

Dışlaştırma

4

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

1193

Okunma

Dışlaştırma

Geçenlerde bir arkadaşım aradı. Bir saat kadar keyifli bir sohbet ettik. Siyasi dalgalardan hapise filan girip çıkmış bir arkadaş. Bir başka arkadaşımız eşinden ayrıldı, pansiyonlarda filan kalıyor, mesleğini yapmak yerine kuryelik yapıyor, düştüğünü kendine kabul ettirmiş, acısını yaşıyor diye düşünüyorum, arayan arkadaşıma da onun için çok üzüldüğümü söyledim ... "Siz bir de evlendiniz" dedi. Kendisi de 50 yaşında, evli, üç tane çocuğu var. "Sen sanki evlenmedin" dedim, "hakikaten nasıl sürdürdün lan bunca sene?" diye de sordum. "Ben evlilikle özel hayatımı ayırdım, iki ayrı hayat yaşadım. Olması gereken bu iken sizler kendinizi kaptırdınız, ondan böyle saçma sapan şeyler yaşadınız" dedi...

Sktir et evliliği, sen bu çağa ne diyorsun, diye sorunca da "Kars’ta arpa ekmekleri olur, tadı yoktur tuzu yoktur, karnını doyurmaz ama aç da bırakmaz. Fakirlerle kazlar yer sadece. Bu çağ aynı arpa ekmeği gibi, işe gidiyorsun çalıştığın belli değil, para kazanıyorsun para kazandığın belli değil, sevişiyorsun seviştiğin belli değil, evlisin evlilikten bir şey anlamıyorsun..." dedi, ertesi gün de doksanlar partisinden kafası kilolarca alkollü videolar, fotoğraflar paylaştı. Güzel benzetme.

Rustik biçimde yaşamaya içkin bedenlerle bu yüzeydeyiz. Sonra bilinç birazcık p
çlik yapıyor, eskiden içme suyu için evin dışına çıkan adamın, evine sıcak suyu her an verecek bir şeyler icat ediyor. En yüzeysel biçimde örneklemek gerekirse hani... Örnekleri çoğaltmanın lüzumu yok, son 30 yılda çok şey oldu bizi pastoral doğamızdan alıkoyan. Antikite ile, diğer garip çağlarla filan çok zaman geçirildi, kabul, fikren hazırdık çoğumuz da, ruhen kısmını bilemiyorum... Ancak kendimize kolaylık sağlayacağını düşündüğümüz her türlü icadımızla da sayısız stresörler de yarattık. En basiti "trafik stresi" gibi bir tamlama var. Üstelik su ya da odun getirmeye gidilecek vaktin de yaratıcı ya da verimli geçirilerek süblimine edilememesinin getireceği, göze görünmez bir çok stresör de vardır ve böyle çok fazla zaman icat ettik o muhteşem mühendisliklerle... Sadece su ve odun değil. Sübliminasyona uğramayan zamanların doğuracağı stresörleri ise bastırmanın yolunu varlayıcılar arayarak ya da bulup iki tarafa da cehennem ederek, olmazsa da ikame ederek geçiriyoruz, en göze görünen ikame portalı da instagram... Bu bazen bir karşı cins oluyor, bazen hemcins, bazen ebeveyn, bazen de bir otorite. Bu olumlanma ihtiyacı ikameler ile gideriliyorsa da frustrasyon süreci... Yani bedenen ve ruhen hazır olana kadar acı çekilecek. Bunu algılamak zor olmasa gerek. Buradan acıda uzmanlaşmanın kitabını yazan adama gidilir de ne kadar uzmanlaştığı konusuna gelince de Jena’da bir psikiyatri kliniğinde soluğu alması cevabı ile karşılaşılır... Yani, doğumlar sancılı olur ve insanlığın, yeni bir tipinin çıkmasına ömrü yetecekse bu da sancılı olacaktır.

Asıl konu, doğaya can veren virtile bir enerji malum, doğa ise matriarkal sisteminin kompülsivitesi içerisinde sadece görevine odaklanmış vaziyette. Doğumlar, ölümler, onları şemsiyeleyen fertilizasyon... Ancak bu fertilizasyonun en başı bana tecavüz olaylarını anımsatıyor. Bir tür agresör-kurban ilişkisi gözüme çarpıyor. Yalnız doğa öyle kompülsifleşmiş vaziyette ki, bu tecavüzden zevk almaya başlamış sanki, kurban rolü ise bilince sahip ancak burada olup olmamak isteğinin kendi onayına bağlı olmadığı, hangi zamanda burada olmak istediğinin bile sorulmadığı canlılara düşüyor artık... Bu arada "kompülsif" kelimesi de zaten "comp" kökünden gelir ve anlamı "zorunlu"dur...

Şimdi, Hakan gibi yansıtmalarla yaşayamıyorum. Solculuktan girip, içi geçmiş kadınlarla içki içip 9/8’lik ritimler eşliğinde, "doksanlar partisi" teması dahilinde istesem de dans edemem. Yani çağ "arpa ekmeği" gibi diyip, yemeye devam edemiyorum, belki de karnım doldu. Bölmenin sonuçları ise pek iç açıcı değil ve benim sayabildiğim kadarıyla sonsuz bölen var; sonu delilik olur. İnkar deyince de tecrübeleri inkar etmek çok kalleşçe gelirken, Şahmeran gibi, Sfenks gibi, Kentaur gibi kimerik sembollerin mitologemleri üstüne çokça düşündüm ve asketik biçimde belden aşağısını inkar etmenin süreçsel gereklilik olduğunu da kavradım. Hangi parçanın ne zaman öbürünü bastıracağı, o an oluş içerisinde olan çatışmadaki içselleştirmeye bağlı ise en azından hayvanın terbiye edilebilirliği zemini, hem sosyolojik hem de psikolojik anlamda sağlam gibi görünüyor. Hayvani taraf zaten doğası gereği çok daha istilacı. Üstelik insansı taraf progresif, hayvansı taraf da gayet regresif. İnsani taraf ile hayvani tarafın doğru sentezi ise ruhu tanrısal bir tarafa yükseltecek gibi de bir his var içimde. Her ne kadar ütopik görünse de bütünleşme ancak uyumsuzlukla başlamak zorundadır. Çözmek ise bir sorunun temel nedenini anlamaktan geçer, bu kavrayış süreci de distopiktir çoğu zaman. Şehir, kendisi için güvensiz olanı reddeder ve ben de onu bu kadar tatsızken reddetmeyi hayal ediyorum. Kendi adıma yapılabilecek en büyük iyilik olur diye düşünüyorum. Dediğim gibi, buna alıştırıyorum kendimi. Çünkü şehirde milyonlarca bölme(dolayısıyla bölen ve bölünen), yansıtma, inkar ya da bastırma var ve bir tanesinin bile yakınlarınızda olmasının ucube sonuçları olabiliyor. İnsan kendi bölme, yansıtma, inkar ya da bastırmalarıyla uğraşabilir sadece. Şehrin dışına çıkıldığında ise en azından bastırmaların dozu azalacaktır. Non-kontrol bir tutulmadan biraz olsun uzaklaşma...

Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Dışlaştırma Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Dışlaştırma yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Dışlaştırma yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Gule
Gule, @gule
21.11.2022 11:44:42
geçenlerde okudum şöyle diyodu:
"Asıl meselenin hiçbir zaman evlenmek, çocuk yapmak, ev almak, aile kurmak olmadığını 40’lı yaşların başına doğru anlayacaksınız.. ..asıl meselenin kendini oluşturmak, özgürce varolmak ve korkusuzca yaşamak olduğu gerçeğiyle yüzleşeceksiniz."
evet önce bunlarla bi yüzleşelim...aslında hassas konular yazarken çok dikkatli olmam lazım; hoş kimin ne düşüneceği çok da umurumda değil ama ola ki aramızda; çiçeği burnunda taze evliler ya da yılların eskitemediği çok mutlu olanlarımız vardır kimseyi kırmak ve gücendirmek istemem:)

bana sorarsan her biri gereksiz, boş ayrıntılar...bizim gibi baskıcı, gelenekçi, köklü inançları olan bi toplumda kızlar önce evden bakiretlerini tescilleyen kırmızı bir kurdele ile ve elleri kınalı çıkar...ha ben takmadım, kına da yapmadım neyse ki diretmediler...aslında kızlar için son derece onur kırıcı...daha sen kirlenmeden, toplum seni karalıyo bi kere ve vücudun hakkında bi takım hükümler, kararlar veriliyo...evet düğünümüzü, kınamızı yaptılar ama bize hiç sormadılar...hiç sevmeyiz törenleri, merasimleri...hele ki gözünü üstünden ayırmayan, her kafadan bi ses çıkan o meraklı kalabalık yok mu kãbus gibi...

Ben yazının bu kısmından yürüyeceğim...güzel bi zemin hazırlamış madem ordan neyse karın ağrım dem vurim bari...bana göre evliliğe harcanan onca emek, gereksiz efor ve çarçur edilen para daha yerinde değerlendirilmeli hiç değilse çöpe gitmiş olmaz...napıcaz sonra o evlilik cüzdanını? çerçeveletip duvara mı asıcaz? okullardan verilen takdir, teşekkür belgesi mi? hele o konuya hiç girmiyim...

aile müessesesi -yanlış mı dedim- ve toplumun dayattığı gereksiz saçma sapan kurallar...eşler, çiftler her neyse birbirlerini seviyolarsa ne imzalı bi belgeye, ne imam nikãhına ne de kanlı çarşafa ihtiyaç vardır...asıl bu tür gereksinimler bana göre bi ihanettir, güvensizliğin, sadakatsizliğin belirtileri ve nefsini kurt gibi kemiren kuşku tohumlarıdır...daha ilk günden beyine atılıyo bunlar...

tabi seneleri devirdikten sonra ta ilk paylaşımdaki sözler donk ediyo kafanda...neden? çünkü artık ne toy, ne de cahilsin!..kendi aklın var, başkalarının seni yönetmesi de gerekmiyo...her şeyin doğrusunu, eğrisini; iyisini yanlışını anlayacak bilecek yaştasın çünkü...

aslında konu uzun, çoğaltmak mümkün...bir çoğumuza ters gelecek aykırı düşünceler olduğunun da farkındayım ama bu düşüncedeyim diye de susacak değilim...çünkü okuyoruz ve değerlendiriyoruz...çünkü düşünüyoruz, bi şeylerin ters gittiğinin, yolunda gitmediğinin ve bütün bunların getirisinde değiştiğimizi, hayatı sorguladığımızı görüyoruz...fazlasıyla hem de...

arkadaşının 'evlilikle ve özel hayatımı ayırdım' sözü başka bi tartışma boyutu bana sorarsan...kafanın içinde belki öyledir ama gerçekte senin de elinde kapı gibi onaylanmış resmî bir belgen var...özel hayatın senin elinde olmadan o kurumsal çukura batmış bi kere...tam katılmamakla beraber yine de sözünü sevdim...ha evet belki farkında olmadan aile çatısı altında gerçekten başka bir özel hayatımız var diyeceğimiz davranışlar da sergiliyoruzdur muhtemelen...

örneğin benim burda yazdıklarım bende kalır...kendime ait odam burasıdır...o kapıyı yalnızca ben açarım ve yine ben kapatarım...özelimden kimseyi içeri almam...

uzattım da uzattım kusura bakma...
düşündüren, sorgulatan güzel bi yazıydı...

sen bi de çok bilimsel terimler kullanıyosun onları tam çözemedim ama bi ara kafa yoracağım:)
Etkili Yorum
Erlik Aldacı
Erlik Aldacı, @erlik-aldaci
20.11.2022 14:02:35
Varlığın içinde insana gelişin, insan devam etme arzusunu ele alış biçimin doğru kere doğru. Öncelikle zorunlu değişimin ötesinde ahlaki olmayan bir bilimle konfor ve onarılma üzerine gideceksen yaşam arpa ekmeği yavanlığına döner. Bu yavanlığı konfor ve onarılmanın yan etkisi olarak değil, kendisi olarak görürüz. Yan etkiler yani sorunlar başka sorunlarla büyür büyür felakete dönüşür. Doğanın kabul edemeyeceği hiç bir şey çözüm değildir, sorundur .

Bu; doğanın amentüsüsdür....

Doğa mekanik gösterilmeye çalışıldı aslında bu doğru değildi, doğa mekanik değil sadece kendi olmanın doğrusunu yaşıyor. Eğer mekanik olsaydı doğanın ruhundan bahsedemezdik. Bir ağaca kimsayal gübre verin ihtiyaç duyduğu besin ve iz elementler hatta gazlar. Eğer ağacın kendi olmasına uygun değilse öyle ya da böyle tepki verir, herkes anlayamaz bu tepkiyi. Mekanik olsaydı bu tepki olmazdı, olacak ne ise o olurdu.

Bedensel varlığımızın büyük bir bölümü hayvani, bunu kimse inkar edemez. İnançlar ( dinsel olanlar dahil" da böyle söylüyor. Akıl ile değil güdülerle yönetiyoruz çoğu zaman ama ilginç olan beden üzerinde bir tür zihinsel baskı olarak görüyor bedenimiz bunu. Aklın beden üzerindeki baskısı. Hayvani olana, üretilmiş tasarlanmış akıl baskısı. İnancı ilkelize eden cahillikle, bilimi ilkelize eden cahillik pek farklı değil birbirinden. Sadece üzerlerine yapıştırdıkları resimler ve yükledikleri anlamlar farklı.

Ruh özgürlüğünden , düşünce özgürlüğünden bahsedeceksek, beden özgürlüğünden de bahsedelim o zaman.

Üstelik cinsiyet ayrımı yapmadan... ayrımcılıktır diyelim daha ilk baştan olsun bitsin.

Beden yavanlığı tatmin ölçüsünün yüksekliği ile ölçülür bir hale gelmiş toplumda, bu sadece cinsellik değil sağlanan konfor ve onarılabilir olmanın verdiği haz da dahil. Böyle bir durumda ruh özgür olma durumuna kavuşamaz, düşünce özgür olma durumuna kavuşamaz.

Bedenden ruha geçemeyiz hiç bir zaman, gerçek metafizikten bahsedemeyiz. Bırakın arpa ekmeğini bir arpa boyu yol bile alamayız...alamıyoruz da.

Çok şey var daha bu nitelikli yazı üzerine konuşulacak ama sadece konuşabikecekler konuşmalı bence. Duygu ve düşünce kirliliğine, çirkinliğine kapalı bir yazı.

Kutlarım...ruhun ışığı.

Tüya
Tüya, @tuya
20.11.2022 13:40:10
Evet! Objektifini geniş bir perspektife çeviren yazı. Felsefi olduğu kadar; sorgulayıcı ve analitik bakan (bana göre). Ve dolayısıyla tartışmaya yer veren entellektüel bir eser.
Yalın ve zengin bir dille dışarıda oluşan distopyalara matematiksel ve psikolojik yaklaşılıyor. Buna göre de yaşama dair tercihler yapılıyor. Neticede kendi ayakları üzerinde durmaya yönelen, progresif bir karekterle tanışıyoruz...
Anladığım bu! Fakat tekrar okunası bir yazı olduğunu da belirtmek isterim.

Oldukça öğretici yazınızı zevkle okudum, sayın yazar. Devamının gelmesi dileklerimle, diyorum.

Çokça teşekkürlerim ve saygımla.

Erlik Aldacı
Erlik Aldacı, @erlik-aldaci
20.11.2022 11:28:02
Bazı yazılar vardır not alarak okursunuz. Çünkü yazı zorlar buna. Bu da öyle bir şeydi ve kendimle tartışmalar, kavgalar başlattı.

Seni tanımasam, " hadi len, derdim. Farklı renklerde resimler yapıştırılmış karakterlerden, kendi karakterine uzanan yolu çizen bir adam işte, derdim yazının ilk bölümünde. Sonra dur bakim bir şeyler anlatıyor okumaya değer, diye düşünürdüm ortalarına gelince. Sonuçta ise " lan ne ustaca bağlamış" diye biraz kıskanırdım herhalde.

Sonra tanıdık, kendimizden biri olduğunu anlardım yazanın kendini tanıtan adına.

Bu yazının düşüncenin kendi tasarımına olan yorumdu özüne, temasına değil ...

Yeniden geleceğim bunun için olmazsa olmaz bir zorunluluk oluşturdu yazı.

Süper...
Komşu ruhum.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.