PARANOYA(M)
PARANOYA(M)
Yağmurlu bir geceydi yüreğimde.
Hava sisli ve pusluydu.
İçim içime, ben dört duvara sığamıyordum.
Attım kendimi sokaklara ama mutlu insanları görünce dayanamadım kendim kadar kimsesiz bir yer bulup oturdum.
Ruhumu azat edercesine
Ruhum bedenimden koparırcasına
Kıpırdamadan, sessizce oturdum.
Bir ses işittim.
Yaşlı yorgun bir ses…
Dönüp baktığımda gözlerinin feri sönmüş, yüzü iç çekmişti resmen.
- Oturabilir miyim, dedi.
Elinde iki bardak çay ile.
Ses etmeden kabul ettim.
Ki zaten yanımda biri oturmuşçasına bir köşesinde oturuyordum bankın.
Geçti oturdu yamacıma.
O da fark etmiş olmalı uzak köşede oturanı ki bana yakın oturdu.
Ben uzaklara bakıyordum,
En uzaktaki ışığa odaklanmıştım.
Belki de ışığa ihtiyacım vardı.
Araf kadar karanlık olduğunu düşündüğüm yaşantımın ışıktan başka neye ihtiyacı olabilir ki?
- Anlat ne de olsa iki yabancıyız, dedi.
Doğru söylüyordu ismini bile bilmiyordum ve daha önce hiç karşılaşmamıştık…
Ama feri kalmamış gözleri ve iç çekmiş yüzü bana hiç yabancı gelmiyordu.
Sanki her sabah karşımdaymış gibi…
Evet, bunun dışında birer yabancıydık.
Peki, bu adam çayı sevdiğimi ve anlatacaklarımın olduğunu nerden biliyordu?
O da benim gibi biri mi?
Ruhu ve bedeni ayrı mıdır?
Bu soruların cevaplarına aldırış etmeden
Bir iç dökme sanatına başvurmaya kararlıydım.
Bu kez ne var ne yok dökmeye hazırdım.
Belki de buna inanmak istiyordum.
Belki de dökülmeye ihtiyacım vardı,
Henüz toplanmamışken.
Dökülmemiş son parçamı da dökmeye kararlıydım.
Anlatmak için ağzım kıpırdadı ama tek sözcük çıkmadı.
Yanaklarımın ıslandığını hissettim.
Poyraza rağmen gözyaşlarımın sıcaklığını hissedebiliyordum. Volkanik lav gibiydiler.
Bir ara durdurmaya yeltendim ama nafile istemsizce akıyorlardı.
Kime doğru, nereye doğru bilmeden cahilce kopup gidiyorlardı.
Bir el hissettim omzumda sımsıkı sıkmıştı, acıtıyordu hatta.
Bakmak için yüzümü çevirdiğimde, adam da ağlıyordu.
İç çekmiş yüzü resmen kusuyordu.
Neden ağladığını bilmiyordum.
Belki de sormaktan korktum?
Bu ben olabilir miyim? Diye sordum kendime.
Evet! Bu iç çekmiş yüz ve feri kalmamış gözler benimdi.
Döktüm yüzümü yere, kapattım gözlerimi…
Başarılı bir iç dökememe sanatı daha!
Çay çoktan soğumuştu, bıraktım çayı.
Gözyaşlarımın okyanusuna geri döndüm.
Boğuluyordum resmen.
Bir çığlık koptu içimden:
“ yetiş, ne olursun yetiş .”
Bu çığlığın yüzüme yansıması o kadar derinmiş ki
Çığlığı fark eden adam çekip gitti sessizce.
Yalnızdım, yüzümden derin parçalar düşüyordu.
Kurumuştu göz pınarlarım ve üşüyordum.
Çıkarıp bir sigara daha yaktım.
Koca bir yalandan ibaret ve Araf kadar karanlık yaşantıma geri dönmek için eve doğru yürüdüm.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.