- 440 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
Bu B/aşka Kahır ( 2 )
Daha çabuk sarhoş olup
geçmişi unutabilmek için tercih ediyorsam
rakıda SEK’i
Bil ki kalbim,
asi asil mutsuzluğumun öteki teki!
....
Bara geldiğinde içerisinin kalabalık olduğunu gördü. Her zaman oturduğu iki kişilik masa da doluydu. Dip köşede sandalyesi duvara dönük, genelde garsonların dinlenmek ve yemek molası vermek için kullandığı, müşteriler tarafından pek tercih edilmeyen boş masaya oturdu.
Adamın geldiğini fark eden meraklı genç kız yanındaki diğer garsona, "Ben ilgilenirim" dedi.
Hemen arkasındaki masada doğum günü eğlencesi vardı. Gayrı ihtiyari
kulak kabartıp dinlemeye başladı. Erkek, hoş bir sürprizle karşılaşan sevdiği kıza, "Her şey senin mutluluğun için" diyordu.
Gözleri doldu onları dinlerken. Cebinden kâğıt ve kalemi çıkarıp üzerine, "10 yıl sonra pazar günü" yazdı.
Siparişi almak için gelen garson kızın ısrarla, "Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?" sözlerini duymayacak kadar derin düşüncelere daldı.
"Beyefendi başka masalarla da ilgilenmem gerekiyor. Ama hala sizi bekliyorum!" serzenişiyle kendine gelip toparlandı.
"Affedersiniz. 50 cl lik bira istiyorum" dedi, kızın yüzüne bakmadan, önüne bıraktığı mönüyle ilgilenirmiş gibi yaparak.
Zaman ilerledikçe sadece tuvalet ihtiyacı için yerinden kalkıyor, elinden düşürmediği kalem ile kağıtlara dörtlükler yazıp buruşturup atıyordu. Düşüncelerini meze yapıp bazı şeylerden kaçmak adına sığındığı alkol, aslında ters tepki veriyor, tüm yaşadıklarını daha derinden hissettirip, ona unutmayı hatırlatıyordu.
Unutmaya çalışırken zorlanmak, bilinçaltımızda yatan, unutmak istememe mücadelesiydi belki de.
Yanında taşımanın yük olduğu telefonunu çıkartıp saate baktı. İnternete girip şehirlerarası otobüs firmasının numarasını bulup aradı. Cam kenarına rezervasyon yaptırdı.
Hesabı istemek üzereydi ki garson kız yanına gelip, bütün sempatikliğiyle "Müessesemizin ikramı" diyerek masasına bira bıraktı.
Ve ardından devam etti...
-Kontrol edin. Biranız çok soğuk değil ise size bir şey sormak istiyorum!
-Anlamadım?
-Şaşırmadım!
-Ne demek istiyorsun sen!
-Gözlerinizi kapatırsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız? Bir soru sormak istiyorum.
-Ne saçmalıyorsun! Ayrıca neden sürekli benimle uğraşıyorsun?
-Emin olun size asılmıyorum. Abartılacak bir durum yok. Sadece birkaç saniye gözlerinizi kapatacaksınız, hepsi bu. Lütfen...
-Bak genç kız, ben kobay değilim. Buraya diğerleri gibi eğlenmek için gelmediğimi anlamış olman gerek. Senin görevin servis yapmak değil mi? Ayrıca niye başka masalardaki insanlara sormuyorsun muhtemelen onlar içinde anlamsız olan sorularını?
-Hangi masadaki insanlara? Her zamanki gibi sona kalan yegâne müşterimizsiniz.
Ve emin olun anlamsız değil sorum.
Etrafına göz ucuyla bakıp kendinden başka kimsenin olmadığını gördü.
-Hesap istiyorum. Geç kalmak üzereyim.
-Nereye geç kalmak üzeresiniz bilmiyorum. Eğer soru sormama izin vermezseniz, hesap öderken pos cihazımız arızalanabilir, ya da size para üstü bulmak için vakit kaybedebiliriz!
-Kalbini kırmak istemiyorum. Gençsin ve tecrübesiz oluşuna bağlıyorum bu durumu.
Peki, daha sonra benimle uğraşmaktan vazgeçecek misin?
-Elbette. Hadi kapatın artık gözlerinizi.
- Düştüğüm şu hale bak! Al işte kapattım. Haydi sor.
-Bana, üzerimdeki kıyafetin hangi renk olduğunu söyler misiniz?
Biraz düşündükten sonra cevap verdi:
-Bilmiyorum. Tamam mı? Bitti mi?
-Hayır. Lütfen açmayın gözlerinizi. Son soru: Aylardır buraya geliyorsunuz ve bana genç kız diye hitap ediyorsunuz. Benim göğsümün üstünde yaka kartım var ve orada ismim yazılı. Hiç dikkat ettiniz mi?
-Hayır, ismini bilmiyorum.
-Şimdi sizinle neden ilgilendiğimi anladınız mı?
Ayrıca siz bakmamaya devam etseniz de ben söylemek istiyorum. Adım genç kız değil, Seda!
- Daha sonra izah et lütfen. Çünkü sorunun cevabı hayır, hiçbir şey anlamadım ve hemen gitmem gerekiyor. Kusuruma bakma, belki de alkoldendir. Neyse, bu akşam bana bira ikram ettin. Onun için de ayrıca teşekkür ederim. Ben de senden bir ricada bulunmak istiyorum.
-Sandığım kadar kaba değilmişsiniz. Elbette. Neymiş o rica?
- Mümkünse İki bira daha istiyorum.
-Servisi kapattık ama.
-Biliyorum, burada içmek için değil, yanımda bulunsun diye. Malum bu saatte alkol satışı olmuyor bayilerde.
-Anladım ama bu şekilde kabul etmezler. Bence siz hesabı ödeyip dışarıda beni bekleyin. Kendime alıyormuş gibi isteyip size getiririm.
-Ama böyle bakkal çırağından mal ister gibi seni beklemek… Ayıp olmaz mı?
-Benim egolarım yoktur. Rahat olun, dedi her zamanki gibi gülümseyerek.
Genç kızın bu kadar içten, ilgili ve sevecen davranmasının ardında bit yeniği aramak istemiyordu. Çünkü zengin değildi ve onu cezbedecek hayatı yoktu. Aralarındaki yaş farkından dolayı, aşk konusu da çok uzaktı.
Dışarı çıkıp kapının 10 metre kadar ilerisinde beklemeye başladı. Az sonra birbirine çarpıp ses çıkarmasın diye gazete kâğıtlarına sardığı biraları siyah poşete koyup yanına geldi Seda.
-Buyurun afiyet olsun, dedi kısık sesle.
-Teşekkürler genç kız. Seni de zor durumda bıraktım.
-Önemli değil. Ama artık ismimle hitap edin bana.
-Peki Seda. İçeride hesabı ödemiştim ama bunları adisyona yazmamış olmalısın. Borcum ne kadar?
-Borcunuz yok. Bu akşam bira içeceğinizi tahmin ederek ben kazanmıştım zaten.
-O ne demek? Neyi kazandın? Anlamadım!
-Gitmeliyim. İyi geceler neşesiz adam.
Kısa diyalogların kendisine iyi geldiğini hissetse de çok çabuk eski haline dönüyor, bütün iç hesaplaşmalarının sonunda yalnızlığa mağlup olup mutsuzluğa rehin veriyordu yüreğini.
Acele etmeliydi, otobüsün hareket etmesine az zaman vardı. Karşısına çıkan ilk taksiye binerek arka koltuğa oturdu. Otogara gitmek istediğini söyledi. Taksicinin araba kullanırken fark etmeyeceğini umarak biralardan birini çıkarıp gizlice yudumlamaya başladı.
Bir yanlışı başka bir yanlışla örtmeye çalışan, üzerinde eskiden kalma, "Tek kurşunla intihar etti. Aldatıldığını öğrenince sevgilisinin canına kıydı!.." haberleri taşıyan, yaşanmışlıkları tarihin unutulan sayfası, konusu güncel, siyah beyaz geçmişi olan, alkolün mahremiyetine sarılı gazete parçasına takıldı gözü. Belki de kendini çok özel sanan, kopyalarıydık birbirimizin diye düşündü. Büyük bir beklentinin acı sonuydu buruşturulup bir kenara atılmaya hazır, anlamsız içi boş hayatlarımız...
Otogara vardığında içeriye girmeden önce etrafı kontrol ettikten sonra bir çam ağacının karaltısına sokulup hızlı şekilde kalan birayı içti.
Yazıhanede rezerve ettirdiği bileti almak için işlemlerini yaptırdığı görevlinin, alaycı yüz ifadesiyle "Bu sefer kesin mi?" sorusunu cevapsız bıraktı.
Büfeye uğrayıp alışveriş yaparken, eski alışkanlığı olan puf şekerlemelerden de alıp dışarıdaki bankta oturarak beklemeye başladı. Otobüs perona gelir gelmez bindi ve koltuğuna oturdu. Hareket saatine 10 dakika vardı. Başını cama dayayıp dalgın ve anlamsızca dışarıya bakarken birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. O an dile gelmeyen hisler yaşadı. Adeta ruhunun derinliklerinde gizli, tek suçu parkta oynamak olan, sıra beklemeden salıncağa bindi diye kendi çocukluğunu darağacına götürüyorlardı.
Muavinin bilet kontrol uyarısıyla toparlandı. Yerinden kalkıp koltuğa şekerlemeleri bırakarak araçtan indi. Tekrar banka oturup sigara yaktı. Otobüs hareket edip geri manevra yaparak yavaş yavaş otogardan ayrılırken olması gereken yerin camına doğru bakarak sigarasından derin nefesler çekti.
Sanki bedeniyle vedalaşan ruhunu yolcu ediyordu.
Gözden kaybolana kadar bakmaya devam etti.
...
Sana gelirken ben
Şiirler arası yolculukların aşk molasında
Bitmeyen mesailerin duygusuzluğunu taşıyan
Uykusuz garsonların ellerinden demli bir çay içtim.
Dilinin tadını vermiyordu şeker
Ve sıcaklığını, buğusu.
Nasıl benzesin!
Zarif boynun değil miydi durgun suların kuğusu…
Sana gelirken ben
Ayaküstü yalancı sohbetlerden geçtim.
İki dakikada tüketilen kaşarlı tost,
Yan koltukta sahte, geçici bir dost…
İçimde cam kenarına hasret koridor hüzünleri
Sorsam cevaplar mıydı,
Ayrılıklardan mı beslenir şarap üzümleri?
Sana gelirken ben
Issız, keyifsiz, kafiyesiz yollardan geçtim
İsmi çoktan unutulmuş bir şairin aşk şiiri gibiydi sokaklar gece yarısı,
Kavuşmaya hasret, hece yarası!
Hüzün çökmüştü yorgun çay bahçelerine
Kim bilir gün boyu ne kadar çok dert taşıdılar.
Sımsıcak bir sevgili gibiydi, ters çevrilmiş sandalyelerin masalarla uykusu
Yardan yara almış sevdaları andırıyordu
Kepenklerini sımsıkı kapatmış dükkânların
Bir daha seversem, terk edilir miyim korkusu…
Sana gelirken ben
Defalarca ihtiyaç molası veriyordu otobüsler,
Oysa sadece sevgine ihtiyacım vardı benim.
Biraz aşk biraz da tuz çekiyordu tenim.
Ama geçecekti elbet bu hasret,
Sana kavuştuğunda yol yorgunu bedenim…
Ey gönlümün gül gülüşlü ilham perisi,
Sen bakma benim deli dolu olduğuma!
Bayram pabuçlarıyla uykuya dalmış çocuklar kadar şenim.
Sana gelirken ben, kendime uzaklaştım,
İliklerime kadar senim!
Bütün dertlere ara verdim
Aç kapıyı, sana geldim...
...
Üzerindeki eski kıyafetleri yıllardır okunmamış kitaplar gibi toz içinde, vücudunun parçası haline gelmiş, aksak bacağına yaverlik eden yorgun ve titrek ellerinin tuttuğu bastonuyla yanına bir ihtiyar yanaştı.
-Hayırdır evladım,kimi yolcu ettin? Kız meselesi mi yoksa?
-Boş ver be amca.
-Peki, keşke sen de boş versen. Üzgün görünüyorsun da, merak ettim.
-Söylesene amca, İnsan kendine veda eder mi? Ben az önce kendimi uğurladım da."
-Peki kalan sen mi yoksa giden sen mi daha üzgünsünüz?
-Bilmiyorum. Kalan yanım sefalet, giden tarafım kıyamet sanki.
-İnsan kendinden kaçamaz evlat. Çünkü kendinden başka bekleyeni yoktur aslında. Nereye gidersen git seni sen uğurlar, seni sen karşılarsın. Kimisi buna kahrolası yalnızlık der. Ama o yalnızlık çok kıymetlidir. Bence sen de kendinden gitmek yerine kendine gel! Bu hayatta seni kimse anlamıyor değil mi?
- Yani... Evet."
-Demek ki seni sadece sen anlıyorsun. O zaman en iyi arkadaşın da sensin. Kendine değer ver evlat. Varsa bana da bir sigara...
-Var amca vereyim. Peki, sen burada ne yapıyorsun?
-Yıllar önce karımı buradan ailesini görmek üzere yolcu etmiştim. Kaza yapıp ölüm haberini aldım. İhtiyarlık işte, unutmaktan korkuyorum. Hatıralarımı hafızamda canlı tutmaya çalışıyorum. O gün bugündür hep buralardayım. Yani uzun lafın kısası, zifiri karanlıkta gölgesini arayan biriyim.
-Başın sağ olsun. Ne tuhaf! Ben unutmaya çalışıyorum, sen hatırlamaya. Peki, daha sonra hiç evlenmedin mi?
-O beni orada beklerken nasıl evlenirim evlat! Yanına gidince yüzüne bakamam ki. Haydi, sağlıcakla kal.
Zaman paçalarından var gücüyle asılıp hayatın sonuna doğru çekerken, uçurumun kıyısında tek tutunduğu dal olan bastonundan destek alan ihtiyar, usul usul uzaklaştı yanından.
O gittikten sonra bir müddet peronlardaki insanları seyretti. Kimisi vedalaşırken, kimileri ise kavuşmanın mutluluğuyla birbirilerine sımsıkı sarılıyorlardı. Bir tarafta hüzün diğer tarafta mutluluk olmasına rağmen herkes aynı gözyaşını döküyordu.
Eve gitmek istemedi. Otogardan ağır adımlarla uzaklaşırken elini cebine atıp yeterli parası olup olmadığını kontrol ettikten sonra yaklaşık bir yıl önce tanıştığı hayat kadınını arayıp randevu talep etti. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ama "Tamam, haydi gel bekliyorum" diyerek olumlu yanıt verdi, feleğin çemberinden geçen, gözaltı torbalarında bıkkınlık birikmiş, 40 yaşına çürük basamaklı merdiven dayamış, ikinci baharını yaşamayı düşlerken, kar fırtınasının ortasında kalıp, dertlerini kapısının önünden kürüyemeyeceğini bilen, kendi hayalini gerçekleştirmek adına başkalarının arzularına gebe kalan kadın… Diğer erkeklere nazaran ona daha samimi davranıyordu.
Yanına gittiğinde her zamanki gibi gülümseyerek açtı kapıyı.
-Hoş geldin canım.
-Hoş buldum. Evde alkol vardır umarım.
-Var… Var da... Ulan bir kere de benim için gel şuraya be!
-Evde senden başka kimse yok değil mi?
-Yok. Neden sordun?
-Demek ki senin için geliyorum.
-O yüzden mi içkini içip, ilişkiye girmeden sadece sarılıp gidiyorsun?
-Bunu daha önce konuşmuştuk hatırlarsan.
-Biliyorum. ‘Bedensel değil duygusal orgazma ihtiyacın var. Hem ayrıca ücretini de ödüyorum niye şikâyet ediyorsun ki?’ Diyeceksin.
-Ee sorun ne o zaman?
-Bilmiyorum. Tuhaf adamsın. Akşama kadar kimlerle uğraşıyorum bir bilsen... Sarhoşu, geç boşalmak için hap kullananı, parası olmayanı, bir kere daha ilişkiye girmek için yalvaranı, tehdit edeni... Hatta beni bedavadan elde etmek için pezevengim olmayı teklif edenler oldu. Sen ise ücretimi ödeyip sarılıyor, biraz sohbet ettikten sonra çekip gidiyorsun. Sence seni tuhaf bulmakta haksız mıyım?
-Belki de bu yüzden yapmıyorumdur.
-Ne demek istedin?
-Seks dediğin karşılıklı tutkuyla yapılır. Şu an seninle sevişsem sadece ben zevk alacağım. O bahsettiğin kişilerden ne farkım kalır? En son ne zaman zevk alarak seviştiğini hatırlıyor musun?
-Belki de haklısın. İnsan bu işi para için yapınca zevk kavramı ortadan kayboluyor. Hatırlıyorum da, uzun zaman önce bir iş adamının yabancı misafiriyle zevk alarak birlikte olmuştum.
-Çok mu yakışıklıydı?
-Pek sayılmaz. Senin gibi sıradan bir tipi vardı.
-Benim gibi sıradan! İşte buna içilir. Teşekkürler iltifat için.
-Şaka yapıyorum, alınma hemen. Ya aslında tam olarak bilmiyorum. Yabancı dilim yok. İlişki sırasında kurduğu cümleleri anlamıyordum. Belki de bu yüzden değişik gelmiş olabilir. Yabancı dilin varsa test edebiliriz, ne dersin?
-Evet var. Artık herkese yabancı dilim. Sevda dilini bilirdim eskiden. Anladım ki insan yeniden âşık olamadıkça unutuyormuş öğrendiği her şeyi. Şimdi sadece sevgisizce! Biliyorum.
-Farkındayım. sevgisizce anadil olmuş sende. Baksana, leş gibi sigara kokuyorsun, umurunda değil. Bari biraz kendinle ilgilen.
-Boş ver. Güneş doğmadan gideyim. Sen de daha fazla uykusuz kalma.
-Bazen kendimi senin kahvehane arkadaşınmışım gibi hissediyorum. 1 yıldır belirli aralıklarla geliyorsun, yüzeysel sohbet edip gidiyorsun. Anlat derdini desem, hemen konu değiştiriyorsun. Tamam, hepsine eyvallah da, madem sevişmeyeceksin niye boş yere para veriyorsun be adam? Kendine sevgili bulsana!
-Bulmak, aramakla alakalı... Ve aranan şey ne kadar niteliksiz olursa olsun, bir anda kıymete biner. Ayrıca ben cehennemin tam ortasındayım. Başkalarını da yakamam.
-Yaşadıkların her ne ise belli ki seni çok yıpratmış. Tamam, ben güvenilir biri değilimdir belki, ama en azından samimiyetine inandığın birilerine anlat. Az da olsa rahatlarsın. İçine atmak çıldırtır, delirtir insanı.
-İyi niyetin için sağ ol. Senin yaptığın iş ile başıma gelenler arasında pek fark yok aslında..
-Ne o tecavüze mi uğradın yoksa!
-Saçmalama.
Aşk da fahişelik de aslında birbirine benzeyen şeylermiş demeye çalışıyorum. Hayvani isteklerin insancıl yaklaşımı… Sürekli memnun etme çabası... Benim olsun, bende kalsın savaşı... Sen karşılığında para alıyorsun, sevip âşık olan yara! İkisi de kirli hisler yaşatıyor insana.
-Duygusal olduğun aşikâr… Ne söylesem dinlemeyeceksin. Peki, acını dibine kadar yaşa ve yan. Yan ki küllerinden yeniden doğ. Ama şunu unutma: Hiçbirimiz mutlu değiliz, hepimizde farklı hikâyeler var. Sen benim yaptığım işi KPSS’ye girip kazandığımı mı sanıyorsun? Bir şekilde yaralarımızı saklayıp yaşamayı öğretiyor bize hayat. Kendini fazla üzmemeye çalış.
-
Sahibini bekleyen, her anahtarın açmadığı bir kilitti yüreklerimizdeki sırlar. Kiminin maymuncuk kullanıp, kiminin ise hiç acımadan çekiçle vurup parçalamaya çalıştığı. İçimizde masumiyete dair ne varsa alıp götürmek için uğraştığı…Vefasız aşklara aracılık etmekten utanıp, içi boş geçen sevgisiz, tebessüme siftahsız günlerin ardından, veresiye defterindeki mutluluğun ismini yırtıp atmış, kepenklerini indirip meçhule göç ederken, sonbahara devretmişti hüznünü faslı bahar...
YORUMLAR
korkmaz bıçkın
işgal
daha iyi olması için eleştiriyorum.. olabileceği belli sonuçta 👍
Şöyle bi göz attım iyice okumadım yazıyı ama gözatmakla bile hayran kaldım benim okumaya üşendiğim yazıyı siz iki gündür yazıyorsunuz kesinlikle bu da güne gelmeli yine.
Ben kutlamak istedim çünkü müthiş bir emek var.
Saygılar sunarım değerli yazar .