- 689 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
BİR PAPATYA KADAR SESSİZ
Fon önerisi: Andrea Vanzo/One Little Waltz, Tonight
Sessiz bir vadinin ortasında, rüzgarın ıslığıyla dans eden papatya, sen miydin bizi çağıran bu ırmakların kıyısına? Davaları ertelenmiş bedenlerin, kalbe mahkûm edilen kederlerin, bedelsiz kaçışlarda yitip gidenlerin, bir ses duyduğunu söylediler. Belki ürkek bir davetin son cümlesine yetiştiler, belki de ağlayışların en şiddetlisiydi kulaklara çarpan… Sesin hiç yaklaşmadı yamaçlara, duyulmadı duvarlara yansıyan bu çığlığın, sen miydin bizi çağıran, korkuların tuzağına düşmeye an kalanları? Yetişemedik biz… Yetişemedik çorak diyarları yeşertmeye yemin eden gözyaşlarına… Biz, o geç kalanlar diyarının tablolarında, en tozlu raflarında bekleyen biz, yetişemedik kır papatyamın feryadına….Kaldık işte, kalakaldık bu loş koridorların ıssızlığında….
Sen miydin o gece, göğe alkışlarını ulaştıran ağaçların sessiz şarkılarında, usulca ağlayan? Sen miydin bedenini terk edip ruhlar ordusuna karışanların, sevgililerine kavuştuğuna şahit olan? Sen miydin tomurcuklanan kaderin yaprağına teselli diye bir çiğ konduran? Sendin biliyorum yaşarken ölenlerin nefesine taze bir dal sunan. Sendin bizi çağırıp dizlerine yatıran. Saçlarımıza teninden bir parça koparıp takan...Yetişemedim papatya, çağıramadım sana giden yollara kendimi…Ki zaten hiç anlayamadım.
Anlamak bütünlüğünü kaybetmiş bir vazonun içinden sızan bulanık bir su gibi, anlamak bir yaz günü en ağır paltonu giyip kırlara koşarak, kışı davet etmeye gider gibiydi… Anlam ise seni okudukça ismimden silinen her bir harfi toplama cesaretiydi… Yapamadım, anlayamadım yapraklarında saklanan hicran dolu çığlığına karışan kafiyelerle dizdiğin şiirlerini…
Kalbime bir çağrıydı düne karışan sessizliğin, tükenen her umudumun ardından göğsüme doğru yayılan. Bakışında duvarların ardını görmek saklıydı ve dikenli tellere misafir olup imkansızı seyrederken, gün batımıyla solmak. Sonra beyaz pelerininle kucaklar dolusu suskunluk dağıtırken sokak aralarında, bir tel daha koparılmış saçlarından, bir damla daha çalınmış gözyaşlarından… Kaçmak değildi niyetin. Sen tüm nefesini biriktirip yaşatmak istedin. Ruhunun tellerine konan o masum kanaryaları ve bahçe kapısının hemen önündeki sardunyaları… Ben ise hiç anlamadım, anlayamadım ki…
Sonbaharın son demlerini yaşıyoruz. Birçok ağaç döktü gözlerinden yapraklarını, kimilerini sarıya, kimilerini kırmızıya boyayıp güzel dilekleriyle uğurladı. Nefesi yetmiyor artık güneşin bizi ısıtmaya .Eskisi gibi çatılara da konmayı bıraktı kuşlar. Olsun diyorum içimden baharı hatırlatan bu veda, bende şükür kelimesini doğuruyor birden. Ve diyorum ki nefesimiz yetiyor bir mumu söndürmeye, gözlerimiz yorulsa da bekliyoruz sümbül kokulu geleceğin emanetlerini.
Şimdi güneş en tepede ve ben bir güvertede. Bulutların kıyısında martılar, biraz üşümüş olacaklar ki içerde bütün çocuklar. Kimseler yok henüz etrafımda. Simitlerini martılarla paylaşan afacan çocuklar, eli bastonlu yaşlılar, biraz olsun para kazanmak isteyen seyyar satıcılar hiçbiri yok buralarda. Sen, ben ve deniz… Avucumdasın papatya, solan o beyaz yapraklarınla… Kokluyorum ama değmiyor tenime bahar kokulu nefesin, bakıyorum ışıldamıyor artık o sarı gülüşlü beyaz tenin, ama yanımdasın... Biliyor musun her tarafımdan mavilikler yükseliyor, denizin sakinliği öyle inandırıcı ki bu suskunluk hep sürecek sanıyorum. İnanmıyorum tabi ki. Güneş biraz bulutların ardında nefeslenince, en hırçın dalgalar ile başlayacak gösteriye biliyorum. Ama deniz sustukça sen konuşuyorsun sanki papatya. Ve yine sen umut kokan yapraklarınla dirilip, ’Hadi yüksel parmak uçlarına, hadi uzan gökyüzüne, bu kez değecek ellerin güneşin saçlarına’ diyorsun…
İnanıyorum papatya. Ellerim değiyor güneşe ve gülümsüyorum sonra. Dalgalar henüz ufak adımları ile oynarken karşımda sen bir daha fısıldıyorsun bana; Uzak sandığımız her bir şeyin yakınındayız aslında…Geçmiş,gelecek, şimdi onlarda karşımızda...
Ufka baktıkça mavilikler çoğalıyor göğsümün rıhtımlarında , avuçlarımda büyüyen dua ormanları uzanıyor genişçe bir sahranın ortasına .Belirsizliğin tenimde can bırakmayan kararlılığı, tazecik nefeslerimi korkunun girdabına davet ediyor ve kuşatıyor her yanımı istikbale uzanan akasya kokuları. Bir yanım enginliğe uzanmış dinleniyor, bir yanım çağlar ötesinden bakan gözlerini arıyor. Hiç anlayamadığım sözlerini ve de bana baktıkça büyüttüğün, anlamına erişemediğim gözlerini… Senden bir gölge düşüyor üzerime, yanaklarım ıslanıyor sessizliğinde ve ben bu kez anlıyorum seni de çaresizliğin çizdiği resmi de… Şimdi tutsam ellerini papatya, bir nehrin kıyısına gitsek. Sen bırakmadan kendini derine, bu kez ben yetişsem sana, telafi edebilir miyim geçmişi?
ZEYNEP SENA DOĞANTEKİN
YORUMLAR
Sonbahara hasret, içinden geçsen de...
Aymaz bir özlem, yanında bilsen de...
Su, gök, mavi yolculuk, tekrar etsen de...
Bunca nadir bir haldir, yazıp çizsen de...
Edebî bir yaklaşım.
Bütünlüklü bir bakış.
Çağlayan akış.
Çok saygımla Yazarım.
ZSENADOĞANTEKİN
Çokça sevgilerimle hocam, güzel bir gün dilerim...
Tam da sonbahara yakışır bir yazı olmuş. Çokça kalp ..
ZSENADOĞANTEKİN
Son kez bahar olup kışa teslim...