- 313 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
İLK AŞK
Efeler diyarı Ege’de Manisa’nın üzüm gözlü, buğday tenli, karamuk güzeli en endamlı kızıdır...
Anne ve babasının ikinci evliklerinden, ikinci kız çocuğu olarak çileli dünyasına gelir, efeler gibi " çatal yürekli " bir kızdır.
Henüz onbeş, onaltı yaşlarındayken yüreğine ilk aşk cemresi düşer; komşusunun efe yürekli oğluyla birbirlerine aşık olurlar...
Ne el ele, ne de ten tene değmeden, uzaktan uzağa ve karşı karşıya üzüm hasat derim zamanı alev alan bu gizli sevda gittikçe tutuşur.
Kızın annesi bu aşk-ı memnu sevdayı duyar ve küplere biner "yerle gök birleşse de vermem de vermem" diye tutturur.
Efenin annesine kadar ulaşan bu habere oğlan tarafından da büyük tepki vardır.
Oğlanın annesi de âlemi cihan prensesi olsa da " almam da almam" diyerek inatlaştığı için bu büyük aşk küllenmeye mahkum olur ve evlenemezler.
Kızın komşu köyden varlıklı bir talibi çıkınca aile kararıyla ona verirler, oğlana da dayısının kızını alırlar.
Kızın evlendiği adam, bir sene sonra arazi başında çıkan bir kavgayı ayırmak için araya girdiğinde, birisinin ölümüne sebeple suç üstüne kalır ve müebbete mahkumen cezaevine girer..
Bu masum adam, gerçek katil olmadığından haketmediği müebbet cezası derdi ile hastalanır.
Hastalığı gün geçtikçe ilerler ve öleceğini sezerek karısına ziyaretine gelmesi için haber gönderir.
Hastahanenin mahkum koğuşunda yatarken aralarında geçen konuşmada son demlerini yaşadığını, ölümü halinde evlenebileceğini söyleyerek helallik ister,
Ve; çok kısa bir süre sonra "katil ben değilim" der ve daha sözleri biter bitmez hayata gözlerini yumar...
Karısı da sekiz aylık oğlan çocuğuyla birlikte onsekiz yaşındayken babasının evine dönmek zorunda kalır.
Güzelliğinden dolayı çok isteyen talibi olur da hiçbirisini istemez, bu arada oğlu büyür, babasının evinde sünnet töreni yapılır.
Oğlu büyüdükçe ele avuca sığmayıp, ikide bir babaannesine kaçar.
Çocuğun bu şekilde iyi terbiye edilemeyeceğini, anneanne ve dedenin de çok yaşlı olduğu için gözetemeyeceklerini söyleyen abileri, önerilen ve beğenilen, şehirde oturan yeni bir talibiyle ikinci kez evlendirirler.
Gerçekten çok dürüst ve çok çalışkan bir insandır ikinci eşi. Çocuğuna da çok iyi babalık eder, iki kez nişan düğün yaparak evlendirir, zor zamanlarında hep yanlarında olur..
İkisinden bir oğlanlanları daha olur, birbirinden hiç ayırmaz.
İkisinden olan oğlanlarını da evlendirir, ilk torunları yeni olur ki, hiç içki ve sigara alışkanlığı bile olmadığı halde kemik kanserine yakalanıp, emekli olmasına bir ay kala o da sonsuzluğa gider, ikinci kez yine genç yaşta dul kalır.
İlk aşık olduğu komşu oğlunun da karısı ölür, yıllar geçtiği halde tekrar evlenmez .
Kız birgün, köyaltındaki bağ yolunda pınardan torununa su içirmek ister, buz gibi sudan kana kana içerler, elini yüzünü yıkarlar ve serinlerler.
Tam yoluna devam etmek üzere arkasını döndüğünde karşısında atını sulamaya gelen "ilk aşkı"ilk gözağrısı ile burunburuna gelirler.
İkisi de heykel misali gözgöze donup kalırkar...
İkisinin de gözlerine bulgur bulgur yaş dolar.
Nutku tutulan eski sevdalılar adap ve edepten ötürü konuşamazlar fakat; gönülleri gözlerine ve yüzlerine yansır...
Kız başını öne eğip de efenin yanından süzülüp derin derin soluyarak uzaklaşırken; efe kendi kendine mırıldanır.
"Kimse kimsenin yarım kalmış ilk aşkını tamamlayamaz"
Kız hafif yan dönerek gözkapaklarını süzer ve kaş altından kirpik ucuyla evet der gibi bir ışmar gönderir...
Bu ışmar gönüllere yıllar sonra düşen ikinci cemredir.
İlk aşkını hiç unutamayan Efe, hazır ikisi de bekarken talip olup muradına ermek ister de nasıl söyleyeceğini bilemez.
Kızkardeşine söyler, O da beni arar, yardımcı olmamı ister...
Bu güzelim kızcağızın neler çektiğini bilen birisi olarak mutlu olmasını çok istediğim için,
elimden geleni deneyeceğime söz verdim.
Kendisine konuyu açtığımda, sanki onun da hâlâ gönlü var gibiydi de, gerek çocukları ve kardeşleri,gerekse çevre baskısından çekiniyordu.
Gerçekten istiyorsa, hepsiyle görüşüp ikna etmeye çalışacağımı söyledim.
Önce çocuklarıyla konuşup,annelerinin çok çile çektiğini, mutlu olmayı hakettiğini, sizlerden çekindiği için açıklayamadığını, yardımcı olmalarını söylediğim de; "herkese ne cevap vereceğiz" diyerek karşı çıktılar.
Sizlerin evi yolu ayrı, kendi çoluk çocuğunuzla ilgilenirken annenizi ihmâl ederseniz ona yazık değil mi, karşınızda kimseyi konuşturmayın, herkesin laf söylemeye ne hakkı var, evlenmek ayıp mı derken zar zor ikna oldular, sıra kardeşlerini ikna etmeye geldi.
En karşı çıkacağını düşündüğüm abisi hiç karşı çıkmazken, kız kardeşi asla razı olmadı.
Halbuki, ablasının onu daha iyi anlamasını, mutluluğunu daha çok istemesini beklerdim. Diğerleriyle anne bir baba ayrı kardeşken, onunla annesi ve babaları aynı kardeşlerdi ve neler çektiğini en iyi o biliyordu.
Bazen abiler, ablalardan daha anlayışlı olabiliyor demek ki.
Ablayı razı edemeseler de evlendiler, şu anda çok mutlular, onları mutlu gördükçe ben de; iyi ki yardımcı olmuşum da sevenleri kavusturmuşum diyebiliyor, tüm sevenlerin bu kadar geç olmadan kavuşmalarını, sağlıklı ve mutlu olarak yaşlanmalarını diliyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.