MARS'IN GİZİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Logan Evrim, anne ve babasıyla hafta sonu tatilinin keyfini çıkarıyordu. Çok mutluydu. Neşeli bir kahvaltının ardından halıya bağdaş kurmuştu. Legolarıyla bir roket yapmayı deneyecekti. Babası sınav kağıtlarını okuyordu. Annesi mutfaktaki işini bitirince araştırmasının başına dönecekti.
Telefon çalmaya başladı. Kimse bakmayınca Evrim yerinden kalkarak telefonu açtı. O ana dek hiç duymadığı bir vınlama sesiyle karşılaştı. “Alo, alo,” derken kimin aradığını merak etmişti. Görüntülü telefonun düğmesine bastı. Arayanın kim olduğunu görebilecekti.
Telefonun görüntü düğmesine bastı da neyle karşılaştı dersiniz? Karşısında bir kişi belirmemişti. Tanımlayamadığı yuvarlak bir nesne, garip bir vınlama sesiyle dönüyordu. Şaşkınlık içinde anne ve babasına seslendi.
Evrim, öyle bir bağırmıştı ki anne ve babası “ne oluyor!” diye telaşla çocuklarının yanına koştu. Onlar da gözlerine inanamıyorlardı. Çevresindekilerle birlikte dönen bu yuvarlak nesne neydi? Neden telefonlarında görüntülenmekteydi?
Aile, bu çarpıcı görüntünün etkisinden kurtulamamıştı. Ya sonra ne oldu dersiniz? Görüntü, beklenmedik bir anda değişivermesin mi? Hoppala! Sürprizlerin ardı arkası kesilmiyordu.
Telefon ekranında sevimli bir varlık görüldü. Logan’ın heyecandan nefesi kesildi. Bu gizemli varlık, bildik hiçbir şeye benzemiyordu. Ansızın konuşmaya başlamasın mı?
“Merhaba Logan Evrim! Merhaba Logan Evrim’in anne ve babası! Benim adım Mini Cici. Size Mars adlı gezegenden sesleniyorum. Biz, yani Mars, Güneş’in etrafında dönen dördüncü yavru gezegeniz. Siz, yani Dünya, üçüncü yavru gezegensiniz.” Evrim, bunları kavramakta güçlük çekiyordu tabii.
Evrim’in gözleri, ekrana kilitlenmişti. Cici’nin, şirin bir şekilde oynayan kulaklarına gülümsedi. Tüylü olmayan gövdesindeki canlı renk uyumuna bayıldı. Bal gibi tatlı sesinin büyüsüne kapıldı. Konuşurken başından aşağıya hafifçe süzülen kalp şeklindeki al damlalara hayran kaldı.
Marslı Cici, ailenin kaygısını gözlerinden okudu. Onları rahatlatmak istedi. Niçin Logan’ı telefonla aradığını açıklamaya koyuldu.
Marslı Cici, Logan’la arkadaş olmayı arzuluyordu:
“Sevgili Logan Evrim, gezegenler arası arkadaşlığı başlatmaya ne dersin?” sözleri Cici’nin ağzından dökülüverdi. Logan, “ama nasıl?” demekten kendini alamadı. Şaşmış kalmıştı! Logan’ın anne ve babası, böyle bir öneriyi hiç beklemiyordu. Onlar da şaşkındı. Mars’ta yaşam var mıydı?
Marslı Cici, beklenmedik açıklamalarını sürdürdü. Logan Evrim ve yakınlarını Mars’ta konuk etmekten söz etmesin mi?
“Bak Logan, eğer kabul edersen sana iki küçük roket göndereceğiz. Birine senin ismini, diğerine annenin ismini vermeyi düşünüyoruz.
Yakın akrabalarından beş, sevdiğin arkadaşlarından da yine beş kişi yanına alabilirsin. Nasıl bir eşsiz deneyim olur bir düşünsene! Güvenliğinizden de sakın kaygılanma.”
Logan’ın babası söze atıldı:
“Şimdiye dek Mars’ta yaşam bulunamadı. Çocuklarımızın tehlikeye atılmasını istemeyiz, değil mi?” dedi. Mini Cici pek tatlı gülümsedi. İçtendi. “Güvenin bize.” Mini Cici biraz duraksadıktan sonra sözlerine devam etti. Duygulanmıştı.
“Biz, Dünyalı dostlarımızla, şimdiye kadar bilinmeyen bir gizi de paylaşacağız. Gerçek dostlar, birbirlerinin sırlarını paylaşırlar. Gezegenler arası arkadaşlıklarda da bu böyledir. Hayal edebiliyor musunuz, Logan ve ekibi, Mars’ın gizini ilk öğrenenlerden olacaklar!” dedi.
Bu sözler üzerine Logan’ın içi, ilgi, merak ve heyecanla ürperdi. Mars’ın gizi ne olabilirdi? “Gidebilir miyim?” diye anne ve babasına istekle sordu. Hep birlikte düşünmeye karar verdiler.
Bir hafta sonra, Mars’ta, dev bir yeşil çiçeği andıran Yıldız Kapısı’nda, hazırlıklar tamamlandı. Çiçeğin göbeğindeki kırmızı görkemli Yıldız Kapısı açıldı. İlke ve Logan isimli roketler, peş peşe fırlatıldı. Dünya’ya gönderildi.
Roketler, Dünya’dan kanat kanata havalanmıştı. Anne ve babalarından izin alan Logan, kuzenleri Peri, Dora, Batu ve Maya, roketlerdeki yerlerini almışlardı. En sevdiği beş arkadaşı da onlara eşlik ediyordu. Heyecanları doruktaydı.
Roketler, otomatik kontrol sistemiyle Mars’tan yönetiliyordu. Dünya’dan Mars’a, bir seneye yakın bir sürede gidilebilirdi. Marslıların yüksek teknolojisiyle bu yolculuk şimdi, altı saat sürecekti.
Her bir çocuğun önündeki bilgisayara, Marsla ilgili bilgiler içeren oyunlar yüklenmişti. Çocuklar hem birbirleriyle söyleşiyor hem de oynuyorlardı. Peri yeni öğrendiklerini, hevesle anlatmaya başlamıştı bile:
“Hey çocuklar, Mars’ın büyüklüğü, Dünya’nın yarısı kadarmış. Mars’ın bir günü, yaklaşık bir Dünya günüymüş. Dünya’daki gibi mevsimleri varmış. Bu mevsimler Dünya’nınkinden iki kat daha uzunmuş. A! İnanması güç ama bu gezegen Dünyamıza benziyor,” diye Peri, oyununa ilgi ve heyecanla devam ediyordu. Dora:
“Anlaşılan biz Mars’ta çok üşüyeceğiz. Bu gezegen geceleri çok soğukmuş. Soğuktan donmasak bari!” diye kaygılı bir ifadeyle dudaklarını büktü. Dora, düşünceli bir edayla sözlerine devam ediyordu:
“Mars’ı, gündüzleri Güneş ısıttığında, Dünyamız gibi sıcaklığını koruyamıyormuş. Çünkü etrafını çevreleyen hava tabakası çok inceymiş. Mars’ı kötü şartlardan korumaya yetmiyormuş,” diye açıklamalarda bulundu. Batu söze karıştı:
“Benim oyunum, kanyon diye tanımlanan uzun bir vadi içinde geçiyor. Baksanıza, gezegenler içinde en büyük kanyon Mars’taymış meğer,” diye öğrendiğini paylaşıyordu. Maya heyecanla sohbete katıldı:
“Benim oyunum bir gölde gelişmekte. İnanmayacaksınız belki ama Mars’ta çok büyük bir göl bulunmuş,” diyordu. Maya, iri siyah gözlerini hiç kırpmadan ekrana dikmişti. O da çok farklı bir bilgiyi paylaşmaktan mutluydu. Logan hiç geri kalır mı?
“Benim oyunumda sık sık, bir giz keşfedebileceğim açıklaması yineleniyor. Tam sonuca ulaştığımı düşünürken kapkara, yuvarlak oluşumlar oyunumu bölüyor. Bu esrarengiz şekillerin önündeki yolları, tek tek deneyip kurtulmaya çalışıyorum. Her seferinde yanıyorum,” diye boynunu bükerek yakındı.
Logan’ın arkadaşı Gizem, diğer roketten internet bağlantısıyla sohbete katıldı:
“Belki de Mars’ın gizemi, bu oluşumlarda saklıdır, ne dersin Logan?” diye ekranda gülümsüyordu. Logan heyecanlandı. Pür dikkat oyununa devam etti.
Logan’ın arkadaşı Doğa ve Dilara da iletişim ağına katılmıştı. Doğa:
“Görmek için sabırsızlanıyorum. Mars’ın yüzeyi kıpkırmızıymış. Bu yüzden ona Kızıl Gezegen de derlermiş,” diye merakını dile getirdi. Dilara:
“Evet, hani demirden paslanan eşyalarımız var ya işte, Mars’ın yüzeyi de öyle pasmış. Aylarca süren çok şiddetli toz fırtınaları oluyormuş. Biz dünyamızda ne kadar da rahatmışız da bilmiyormuşuz,” diye yakındı.
Çocuklar, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan görüş ufuklarına giren Mars gezegenini gördüler. Çığlık atmaya başladılar. Hızla ona yaklaştıkça yerlerinde duramaz oldular. İyi ki de koltuklarına kemerle sıkıca bağlıydılar.
Mars’ta güneş batmak üzereydi. Gezegen maviye bürünmüştü. Bitmesi istenmeyen mavi bir düş gibiydi. Güneşin her yanda yansıyan masmavi ışıkları, büyüleyici bir görkemle çocukların minik yüreklerinde merak ve heyecanı körüklemişti. Dünya’da böylesi mavi bir gün batımı hiç görülmemişti.
Gezegene iyice yaklaştıklarında bazı yerlerde dairesel, kapkara büyük oluşumlar dikkat çekmeye başladı. Logan bunları bilgisayar oyunundan hemen anımsadı. Ah, şu bir türlü aşamadığı gizemli kör düğümler! Logan Evrim, çocuklara işaret parmağıyla bu gizemli oluşumları gösterirken kabına sığamıyordu.
MARS’A İNİŞ
“Aman! Hele durun, bir bakın.” Peri olanca sesiyle bağırıyordu. Evet, kara yuvarlaklardan biri, göz kamaştıran ışık demeti altında açılıyordu.
Bu oluşum, görkemli bir yanardağın eteğindeydi. Logan yanardağın ismini oyunda görmüştü. Paylaşmak için sabırsızlandı. Heyecandan bir türlü aklına getiremiyordu. Bilgisayarına baş vurdu. Acele ederken dolgun, minik parmakları titriyordu. “Buldum! Olympos Mon’s yanardağıymış,” deyiverdi.
Işıkların altında bir hareket oldu. Çocukların yürekleri ağzına geldi! Bildikleri kadarıyla Mars’ta canlı yoktu. Dora:
“Bakın, bakın çocuklar; bize el sallıyor, değil mi?” diye bağırıyordu. Aynı anda çocukların hepsi de bunu fark etmişti. Minik yürekleri küt küt atıyordu.
ESRARENGİZ VARLIK BAY ÇİZGİ
Bay Çizgi, ellerini sallarken başındaki şapkayı aşağı yukarı oynatıyordu. Çocuklar kahkahaya boğulmuştu. Ayrıca Bay Çizgi’nin ayakları ve kollarıyla yaptığı hareketler pek gülünçtü. Bu cana yakın varlık, yaklaşmakta olan çocuklara sıcakkanlı görünmeyi başarmıştı. Ortamdaki heyecanı yatıştırmıştı. Çocuklar:
“Bize benziyor, bize benziyor, tıpkı bir insan gibi!” diye durmadan tekrarlıyorlardı. “Ama inanılmaz ince!” diye gülüşüyorlardı.
Roketler, yanardağın eteğine güvenli bir iniş yaptı. Çocuklar özel giysiler içinde roketten aşağıya indi. Bay Çizgi, görünüşünden beklenmeyen gür bir sesle çocukları şaşkına çevirdi:
“Gökkuşağı mağarasına hoş geldiniz!” diyerek etrafı inletiyordu.
Bay çizgi ellerini iki kez kuvvetlice çırptı. Yanar dağın eteğinde gizli bir bölme açıldı. İçinden, renkleriyle çocukları etkileyen küçük bir helikopter hareketlendi. Çocuklar Bay Çizginin daveti üzerine helikoptere bindi.
Helikopter mağaranın içine doğru, gizemli yolculuğuna başlayacaktı. Bay Çizgi:
“Logan işte sen, oyun içinde helikopteri bulamadığın için mağaranın kapısını açmayı başaramadın,” diyordu. Kıs kıs gülerek devam ediyordu. Bir şey sakladığı her halinden belliydi:
“Çünkü bizim kurgumuzda senin helikopteri bulman seçeneği yoktu,” diye Logan’ı gocundurdu.
“Beni oyalamayı başardınız,” diyen Logan Evrim, durumu kavramıştı. Bir türlü işin içinden niye çıkamadığı açığa çıkmıştı.
GÖKKUŞAĞI MAĞARASI
Helikopter, Gökkuşağı Mağarası’na daldı. Gördükleriyle çocukların parmakları ağızlarında kaldı. Bu nasıl bir mağaraydı? Kime anlatsalar inanamazdı! Mağaranın sağlı sollu duvarlarının önünde, düşlere sığmaz binalar sıralanmıştı. Her biri rengârenk kristallerden inşa edilmiş binalar, göz kamaştırıyordu.
Belli aralıklarla mağaranın tepesine yerleştirilmiş dev makineler, dikkat çekiciydi. Bay Çizgi’nin belirttiğine göre bu makinelerde, solunacak hava elde ediliyordu. Mağaranın içine sürekli pompalanıyordu. Ayrıca bu makineler, ısı ve ışık kaynağı sağlıyordu. Çok işlevli aygıtlardı.
Mağaranın yapılaşmamış boş alanları bembeyaz kristallerle kaplıydı. Bu kristaller, ilginç şekillere bürünmüştü. Tüm çevre, doğanın ince süslemeleriyle donatılmıştı. Tepeden gelen ışıkla pırıl pırıl parlıyorlardı. Yansımaları eşsiz güzellikteydi. Bay Çizgi:
“İşte bu uçsuz bucaksız kristallerden suyumuzu da elde etmekteyiz. Yaşamımız için gerekli bütün suyu böylece karşılayabiliyoruz. Sebzelerimizi, meyvelerimizi yetiştiriyoruz. Bitki örtümüzü oluşturuyoruz.
Üzülmeyin ama çocuklar, dört milyon yıl önce Mars Gezegeni, Dünya gibi hayat doluydu. Dağları, ovaları, gölleri, denizleri, akarsuları vardı. İleri teknolojiye ulaşmıştı. Mutlu ve barışçıl bir yaşama sahipti,” diye iç geçirdi. Çocuklar tasalanmış ve meraklanmışlardı. Heyecanla sormaktan kendilerini alamadılar:
“E, ne oldu da yer altında bu mağaraya sığındınız?” Bay Çizgi duygulanmıştı. Sesi titriyordu:
“Uydularımızdan bize doğru yol alan çok büyük bir meteor saptadık. Mars’a çarpmadan önce hep birlikte çalıştık. Amansız bir mücadeleyle gecemizi gündüzümüze kattık. Yılmadık. Umutsuzluğa kapılmadık. Çarpışma gerçekleşmeden yer altındaki mağaralara sığınmayı başardık.
Sadece gördüğünüz bu mağarayı değil, gezegendeki bütün mağaraları yaşanacak yerler haline getirdik. Azmin elinden hiçbir şey kurtulmuyor. Gördüğünüz gibi, sil baştan bir yaşam kurduk.”
Bay Çizgi aşağıdaki bir fabrikaya dikkat çekti:
“İşte, mağaralarımızda bu fabrikalardan pek çok sayıda var. Renkli kristallerden oluşturulmuş tüm yapıların taşlarını, bu fabrikalarda üretmekteyiz.
Daha sonra sizi gezdireceğimiz gemilerin yapımında da bu kristalleri kullanıyoruz. Bindiğiniz bu helikopter de öyle.
Fabrikalarda özel makinelerle kristaller kesilip şekillendiriliyor. Sonra renklendiriliyor. Katkı maddeleri katılarak kullanıma hazır, dayanıklı kıvama getiriliyor.”
Batu:
“Sizden öğrenilecek, ders alınacak ne çok şey var!” diyerek takdirini ifade etti. Çocuklar da Batu’yu yürekten onayladı.
Bay Çizgi, göğsünü kabartarak yeni bir bilgi açıklamak üzereydi:
“Sevgili çocuklar, tabii siz göremezsiniz. Mağara altlarında su taşıma sistemlerimiz var. Bunlar, yer altına ağ gibi yayılan su dağıtma sistemleri. Her yeri saran bu düzenekle suyu, ulaştırmadığımız hiçbir yer kalmadı.”
Bay Çizgi, gizlemeye çalışsa da biraz övünüyor gibiydi. Laf aramızda, haksız da değildi.
Helikopter iç açıcı renklerle tasarlanmış bir alanın üzerinde yavaşlamıştı. Bay Çizgi:
“Çocuklarımız, aşağıdaki gibi çocuk bahçelerinde hoşça zaman geçirirler. Eğlenirler, dinlenirler, arkadaşlık ederler,” dedi. “Çocuk bahçelerinin boş göründüğüne sakın aldanmayın. Çocuklar şimdi okuldalar. Okul sonrası ve tatil günlerinde buralarda arkadaşlarıyla buluşmayı iple çekerler,” diye açıklama gereğini hissetti.
Bay Çizgi çocukları çok sevmiş, onların doğal ve içten davranışlarından etkilenmişti. Görevinin bitmek üzere olduğunu söylerken üzülmekten kendini alamıyordu. Şimdi, çocukları bir başka görevliye bırakmanın zamanı gelip çatmıştı.
Helikopter, oyun parkının önüne yumuşak bir iniş yaptı. Burada çocukları bambaşka bir sürpriz beklemekteydi. Çocuklar, kendilerini karşılamaya gelen varlık gibisini daha önce hiç görmemişlerdi. Şaşkınlığa düştüler.
Ayşe Yarman Öztekin (Mars’ın Gizi adlı masal kitabımdan bir bölüm)
YORUMLAR
Kaleminizi okumak büyük mutluluk, sevgili hocam.
Yüreğiniz de kaleminiz de dert görmesin.
En en içten selam sevgilerimi gönderiyorum:
Kabul buyurun lütfen, kıymetli öğretmenim.
ayşe1
Candan teşekkür ederim.
Yürek dolusu sevgiler.
Mutluluk ve esenlikler.
ayşe1
Candan teşekkür ederim.
Sevgiler, esenlikler.
ayşe1
Değerli yorumunuza candan teşekkür ederim.
Yayınlanmış çocuk kitaplarımın bazıları uzayda geçiyor.
Öncesinde aylarca hazırlık yapıyor, son gelişmeleri, bilgileri etraflıca çalışıyorum.
Nasa'nın programlarına dahi giriyorum, öğreniyorum.
Saygılarımla.
vega4
Paylaşmakta olduğum konular SONSUZUN ÖTESİNE ZAMANDA YOLCULUK isimli 01 MART 2023 tarihli şiir paylaşımımda var ve hergün bir bölümünü paylaşmaya devam ediyorum.
Bu konuları bilen birisince takip edilmem beni son derece olumlu etkiler ve mutlu eder diye düşünüyorum. Selam ve saygılarımla.
...Duygular oldukça sade ve naif bir içtenlikle aktarılmış İlhamınız bol olsun Hocam kutluyorum kaleminizi..
ayşe1
Selam ve saygılarımla.
Çocuklara yazdïğınız yazınızı takdirle neğendim,gerçekten güzel bir yazı okuduğuma inanıyorum...
Güne düşen eseri kutlarım...
Saygılar...
ayşe1
Saygılarımla.
Düşünce ve ifade güzel olunca çalışma ve yazı da nefis oluyor kutluyorum
ayşe1
Saygılarımla.
Usta elinden çıkmış hoş bir masal. Çocuklarımızın hayal dünyasının enginliğini daha da artıracak betimlemeleri bir başka daktire şayan hoş bir yazı okudum.
Günün yazısı olmakla onurlandırılmak ayrıca taktire şayan.
Emeğe ve sanata saygımla...
ayşe1
Saygılarımla.
Harry Potter elbet dünya klasiğidir ama, Joanne Kathleen Rowling'e öykünmeye de hiç gerek yok derim
Ayşe Yarman Öztekin hanımefendinin de aşağı kalır bir yanı yok
Daha iyilerini de yazacaktır muhakkak
Efendim! Masal kitabı yayınlamış olmanız harika
Çocuk edebiyatına paha biçilmez katkınız dolayısıyla tebrik ederim sizi
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket hocam
Selam ve saygılarımla.
ayşe1
Yazdığım roman , öykü ve şiir kitaplarımın yanı sıra bir amaç uğruna yoluna baş koyduğum idealimi gerçekleştirmek adına 26 çocuk kitabı yayınladım.
Bir zerrecik onların mutluluğu, eğitimi, gelişimine katkı sağlayabilirsem huzur bulacağım.
Yorumunuza gönülden teşekkürler.
Saygılarımla.
Çocukların hayal dünyası yetişkinlerin hayal dünyasından çok daha geniş.
Pandemi ’den önce çalıştığım iş yerinde helikopter turları düzenleniyordu. Bir gurup gönüllü lösemi hastası çocukların mutlu olmaları için firmamdan helikopterle çocukları uçurmak desteği istediler.
Programın düzenledi o gün şirketteki heyecanlı çocuk seslerini unutamıyorum.
Adeta duvarlara kuş sesleri çiziliyordu.
Dizginlenmeyen mutluluklar, bağrışmalarla hayallerini anlatırlarken kimin ne düşüneceği umurlarında değildi.
Büyümesem çocuk kalsaydım diye düşünmeden yapamadım.
Keşke Dünya hep çocuk kalsaydı .
Saygılarımla sevgiyle selamlar.
ayşe1
Yıllarca kendi çapımda didinişim devam eder.
Samimi yorumunuza gönülden teşekkürler.