Kadim dost, can ülküdaş SÜLEYMAN ERDEM
Yıllar öncesiydi.
1978 yılları,
Kavganın ülkemizi sardığı yıllar,
Ülküdaşlarımızı kara toprağa verdiğimiz acı dolu günler...
Lahey’de puslu ve yağmurlu Eylül akşamı. İşinden eve dönenler, günün alışverişini tamamlayanlar telaş içinde yağmur altında evlerine dönüyorlardı. Otobüs ve arabaların homurtuları caddemizi kaplamıştı. Onların o hallerini evin tül perdesini sıyırarak baktığım pencere önünde bir yarım saat kadar kaldım. Yağmurun Sonbahar seslenişleri içime garip duygular düşürüyordu. Yağmurun bir an önce dinmesi için beklemeye koyuldum. Gideceğim yer vardı heyecanla beklediğim...
Ayakta dışarıyı gözlemlerken ilk geldiğim günlere takılı kaldı aklım. Memlekette çok çetin bir kavganın ortasından çıkagelmiştim buraya. Cayır cayır yanan, kahpe tuzaklarla pusularda şehit edilen ülküdaşlarım geldi gözlerimin önüne. Ne dehalarımız uzanmıştı kara toprağın bağrına! Onlar gözlerimin önüne gelince ağlamaklı bir hal aldı yüzüm. ’’Ruhları şad, mekanları cennet olsun!’’ dedim yutkunarak. Gözlerimden inan yaşların yanaklarımı ıslasttığını fark ettim. Sağ elimin tersiyle anam görmesin diyerek sildim. Anam görse diyecekti ’’ Ne oldu? Nişanlını mı özledin yine? Daha geleli ne oldu ki?..’’ Ben memleket derdine düşerken, anam nişanlımı düşledim sanırdı. Aslında onuda çok düşlerdim başımı yastığa koyduğumda. Minicik odamın tavanına bakarak hayaller içinde yüzerdim onunla. Ona sayfalar dolusu mektuplar yazar, ne romantik nağmeler döneşirdim satırlara. Kanayaklımı severdim.
Lahey’e henüz geleli altı-yedi ay kadar olmuştu. Fazla bir yer bilmediğim için sigara fabrikasında birlikte çalıştığım Aksaray’lı ülkücü Osman; ’’ Bizim Türklerin yoğun yaşadığı Hoefkade caddesindeki Erzurum’un gerçek dadaşlarından Cevat Özvezneci ağabeyimizin lokanta-kahve mekanında genç ülküdaşların toplantığı nokta. Oraya gelirsen yeni yeni ülküdaşlarınla tanışırsın!’’ demişti. Ben de bir cumartesi günü öğleden sonra oraya gitmiş, bir masa etrafında toplanan genç Türklerle tanışmış ve hepsininde ülkücü olduklarını öğrenerek onlarla hemen kaynaşmıştım.
Masanın etrafında Mersinli kıvırcık Mahmut, Elazığlı Mehmet, Süleyman Erdem, kardeşi Zeki Erdem, kahvenin sahibi Cevat ağabeyimiz, isimlerini hatırlayamadığım iki kişi daha vardı. Hepsi de pırıl pırıl gençlerdi. Yüreklerinden ülkü ateşi fışkırıyordu. Pırlanta gibi gençlerdi. Coşkulu ve heyacanlı konuşmaları beni duygulandırmıştı. Orada olup bitenleri ve memlekette olanları çok iyi gözlemliyorlardı o yaşta. Milli duyguları Okyanus gibi kabarıp, coşkun nehirler gibi çağlıyorlardı. İçimden dedim; ’’ Tam aradığım ülküdaşlar!’’ Ben de onlara kendimi kısaca tanıtarak Ülkü Ocağındaki eğitimlerde öğrendiklerimden ülkücülüğü, Türk milliyetçiliğini anlatmaya çalıştım. Hepside pür dikkat dinlemişlerdi beni.
İçlerinden Süleyman Erdam; beni şöyle bir süzdükten sonra; ’’ Hemşeriymişiz yahu! Bizim memleketten hep takunyacılar çıkacak değil ya!’’ dediğinde hepimiz birden gülüşmüştük. Sohbetimiz sıcacık bir ottamda gecenin geç saatlerine kadar sürdü. Tekrardan ve en kısa zamanda buluşmak dileği ile beni arabaları ile eve bıraktılar. Benim için unutulmaz bir gün olmuştu. Dünyanın neresinde olursak olalım, ülkücü bir Türk’le tanıştığımda dünyalar benim olurdu. Onların ruhunda yatan sevgi ve saygıyı gördükçe içim içime sığmazdı. Böyle müstesna bir günü yaşamanın sevinci ile rahat bir uykuya dalmıştım o gün.
Gelecek Cumartesi’yi heyecanla beklemeye başlarken Salı akşamına doğru evimizin zili çaldı. Kapıyı açar açmaz karşımda bizim delikanlılar vardı. Süleyman Erdem; ’’Hemşerim seni almaya geldik. Sahile ineceğiz. Yeni kuracağımız teşkilatı konuşacağız’’ dedi. Anamdan müsaade alarak hemen indim aşağıya. Arabaya binerek Süleyman bastı gaza sahile doğru. Sahil pek uzağımızda değildi. En fazla üç kilometre mesafedeydi.,
Sahile vardığımızda arabamızı park yerine koyarak Kijkduin’deki Erzurum’lu Halis ağabeyimizin çok kapsamlı ve modern lokantasına girdik. Arkadaşlar daha önceden Halis ağabeyi tanıdıklarından sakin köşede bir masa bize ayrıldı içeri girdiğimizde. Masamıza geçip oturduktan sonra Halis ağabey masamıza teşrif etti; ’’ Bozkurtlar, hoş geldiniz! İstediğinizi yer içebilirsiniz. Lokantam siz bozkurtlara tükenmez Okyanus’tur. Rahat olun!’’ dedi ve yanımızdan gitti. Süleyman Erdem; ’’ Halis abi sapına kadar dadaş ve ülküdaş!’’ diyerek bana da onu tanıtmış oldu. O yıllar Erzurum Bozkurtların yükselen sesiydi Yılma Durak ağabeyimizle.
Süleyman Erdem’le artık ayrılmaz bir bütün olmuştum. Onun vakurlu, dik duruşu, keskin kurt bakışları, erdemliliği, sağlam ülküdaşlığı beni onurlandırmıştı. Ne zaman bir sorun olsa sol kesimle O ve Kıvırcık Mahmut en öndeydi. Korku, endişe diye bir şey bilmiyorlardı. Haklı mücadelelerini genç Türklere ulaştırmak sanki onların görevlendirilmiş vazifesiydi. Süleyman Erdem çok atik, gözünü budaktan sakınmayan yürekli bir bozkurttu. Kardeşi Zeki Erdem’de aynı cesarti ve gücü üzerinde toplamış bozkurttu. Zeki, aynı zamanda boksördü. Maçlarına hep birlikte gider ’’Bozkurt Zeki!’’ diyerek bağırıdık üzerimize giydiğimiz bozkurt tişörtlerle. Salonu çınlatarak Zeki’nin galip gelmesinde payımız vardı.
Süleyman Erdem toplantılarda, kurultaylarda ve Almanya’ya gittiğimizde de hep yanımızdaydı. Ülküsü için ant içenlerimizdendi. Yüreği her an patlayacak vokanik yapısındaydı. Tanrı dağlarının kartalı idi O! Hep birlikte kurduğumuz Ülkü Ocağının fikriyatından bir milim bile dönmedi o kadar bölünmelere rağmen! Süleyman, zamanla ticarete atıldı. Ekonomik gücün olmasının şart olduğunun idraki içinde çalışıp didindi. Kıraathane işletmeciliği ile ilk adımını attı ticarete. Kahvehane işi çok yormuştu onu. Dayanamayarak o işini bırakarak iki arkadasşı ile gıda toptancılığına soyundu ama o işte istediği gibi gitmeyince tek başına mobilya mağazası açmaya karar verdi. Lahey’de alışveriş merkezinin tam ortasında büyükçe bir dükkasn kiralayarak işe dört elle sarıldı. Muhteşem bir mobilya mağazası açmıştı artık. Lahey’de ilk Türk mobilya mağazası sahibi O idi. Bir kaç yıılın ardından da Türklerin yoğun yaşadığı cadde üzerinden yeni yapılan dükkanalrdan birini satın aldı. Müşteri çevredi her yıl bir kaç misli katlayarak basşrılı bir iş adamımız olmuştu. Çok başarılara imza atmış, Lahey Ülkü Ocağına elinden gelen maddi ve manevi yardım ve destekleri çok olmuştu. Ülküsünden taviz vermeden iş adamlılığına dervam etti.
Yıllar yılı kovaladıkça ülkücü hareketi parçalamaya çalıştılar. Neticesinde bir çok ülküdaşımız farklı fraksiyonlara kaydı ama Süleyman Erdem, başbuğuna sadık kaldı ve düşüncesinde hiç bir değişiklik yapmadı, geri adım atmadı. Daima ileriye baktı. Her türlü hileli oyunları gördü ve O gülüp geçti. Tam bir Türk seciyesine sahip ’’Yıkılmadım, ayaktayım’’ diyen ülküdaşlarımızdandı. O sapasağlam ülküdaşlığına kara çaldırmadı. Fakat onun dürüstlüğüne ihanet eden ’’ÜLKÜDAŞIM’’ dediklerinden çok zararlar gelmişti.
’’Memleketime turzim kazandırayım, ülkemi tanıtayım!’’ diye aldığı Kuşadası’ndaki tatil köyünü çeşitli hile ve kahpeliklerle elinden alıverdiler 2.5 milyon dolarlık tatil köyünü. Hem de, ülkü ocasğında başkanlık yapmış biri tarafından oyuna getirilmesi sayesinde! Halen mahkemesi sürüyor. Umarım adalet yerini bulacaktır er geç!
Ülküdaşım Süleyman ERDEM, her türlü zorluklarla karşılaşsa da O, ömrünün sonuna kadar hakkın çizgisinden sapmadan ülkü,Turan yolunda yürümeye devam ediyor olumsuzluklara aldırmadan. Başı önünde değil, daima ileriye bakarak dik duruşundan vazgeçmeyerek Kızılelmaya hedefledi kendini.. Çetin yolları eze eze ülkü sancağı elde son varış noktasına koşuyor Yavuz’un yağız atı gibi!
Ondaki o asil kan bunu emrediyor!
Oğuz Ata’nın Bige Kağan’ın, Fatih’in Yavuz’un, Mustafa Kemal’in, Alparslan Türkeş’in yoluna baş koymuş isimsiz kahramandır O!
O Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar müslümandır!
Tanrı dağlarının bozkurtudur O!
Ötüken’in Oğuz kanlı eridir O!
Anadolu Türklüğünün yılmaz savaşçısıdır O!
Selam olsun o kutlu yüreğe, ülküdaşa!
Atsız adamız demiş ki; ’’Kimsesizliğimize itler bile gülecek ardımızdan!’’
Umurumuzda bile değil!
Son kurşuna, son nefese kadar gideceğiz bu yüce yolda...
Zafer Direniş
...
Bir Ülküdaş Geldi Gözlerimin Önüne
YORUMLAR
Tanrı dağlarının bozkurtudur O!
Ötüken’in Oğuz kanlı eridir O!
Anadolu Türklüğünün yılmaz savaşçısıdır O!
Selam olsun o kutlu yüreğe, ülküdaşa
Selam olsun ülkü yüreklere tebrik ederim Direniş hocam.
Saygılar.
direniş
Var olasın kadim yüreğim.
Sevgi, saygı ve selamlarımla uzaklardan