Gömülür 1.Bölüm
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
GİRİŞ
Sizin hiç küçükken düştüğünüzde dizlerinizin soyulduğu yerlere bakarak,soyulan yerlerin acısı ile ağlamaya başlayarak annenize koştunuz mu?Ben...
Ben koşamadım...
Koşarak canım çok acıyor anne diye,sarıldınız mı?
Ben sarılamadım...
Dizlerimin yara almış yerlerine bakarak öperim de geçsin diyen bir annem olmadı benim. Benim annem o annelerden, yaralayıp ardında hiçbir şey yokmuşcasına kaçan annelerden. Dizlerimdeki yaraları kendi kendime sarmayı öğreten annelerden benim yüzünü zar zor hatırladığım annem. Bazen düşünüyorum benim kafamın içinde,neden tek bir iyi anı yok diye ailemle kendi dizlerimi sarmayı öğrendim ama kendi kalbimi saramıyorum daha.Sarsamda olmuyor işte yapamıyorum beceremiyorum kimseye iyi gelemiyorum ben kendime bile.Korku dolu anılarım var benim herkes gibi,annesi terk etmiş çocuklar gibi.Küçükken yaşadığınız herhangi bir olay varya travmaya bile sebep olan,peşinizi bırakmayan korku dolu anılarınız işte benimki ondan da kötü her gece beni uykumdan uyandıran en zayıf noktam olan en kırılgan noktam olan en çaresiz,noktam olan içimdeki küçük kız çocuğunun hiç büyümediği noktam annem...
Sizce ne zor tamamen annesiz kalmak mı yoksa annesi varken de annesiz olmak mı?
Benim hikayem annem ve babamın aşkları ile başladı...
Annemi gören babam aşık olur ilk görüşte aşk dedikleri başına gelir adamın ama karşılıksızdır zira kadın çocukluk aşkına adam ise hiç hissetmediği duyguları ilk defa kadında hissettirmiş...Günler geçer adam artık gider ve ailesinden kadını ister annesi zulüm görmüş kadın ise çaresizce annesizin sözlerini dinler aşık adamdan zarar gelmez diye...Peki ya kadın kendi çocukluk aşkını bırakacak mıdır ? Kadın annesini dinler ve evlenir evlenmeden 1 gün önce masumca içten içe sevdiği adam ile son kez vedalaşır ve adam ona şu sözleri söyler son kez kadının gözlerine bakıp, ellerini narinlikle tutar.
"Eğer bir kızın olursa ona hicran ismini ver lütfen senden son ve tek isteğim bu."
Hicran...
Ve adam gider sevdiğini kadının saçlarını son kez koklayarak öperken.Ve kadın biter sevdiği adam öperken son kez kokusunu içine çekmekten.Kadın istemediği adam ile mecburen evlenmek zorunda kalır.Aradan 2 yıl geçer ve kadının bir kızı olur, o kadar güzel bir bebektir ki kadın bebeğinin yüzüne bile bakmaz sevmediği adamdan çocuğu olduğu için. Bir müddet sonra bebeğe isim düşünülür ve kadının aklına sevdiği adamın şu sözleri gelir...
"Bir kızın olursa ona hicran ismini ver lütfen senden son ve tek isteğim bu"...
Kadın kızına hicran ismini verir ve,bu ismi merak eder araştırır meğer hicran ismi ayrılık keder acı demektir. Adam bilerek her kızına baktığında ayrıldığımızı acısını hatırlasın diye mi demiştir bu adı, yoksa sevdiği kadın ile hayalini kurduğu kendi kız çocuklarınamı.Mis gibi çiçek kokan bahar sabahına gözlerimi açtığım da daha güneş,yeni yeni yüzünü gösteriyordu.Yatağımdan sessiz şekilde kalkmaya özen gösteriyorken pijamaların üzerine, pembe yeleğimi giyiyordum.Ayna karşısına geçtiğim de saçlarımı toplamayı bilmediğim için süpürge gibi duran saçlarımı umursamayarak annemle babamın odasına gitmiştim.Sanırım saat daha çok erkendi muhtemelen 8 yaşında olduğum için daha saatlere pek hakim değildim açıkçası.Sessiz şekilde dış kapıya yöneldiğimde kalbim çok hızlı atıyordu,annemin bana 5 numara büyük gelen terliklerini giydiğim de acele ediyordum.Evimizin önündeki taş kaldırama heyecanla oturduğum da kalbim yerini belli edercesine hızla atıyordu Avuç içimi kalbime bastırdığımda gözlerimi sakinleşmek için kapamıştım,derken biraz uzaktan gelen ses kalbimin yerinden çıkıyormuşçasına atmasına çoktan sebep olmuştu bile.
"Hicran?"
Hicran.Evet bu benim adım onun dudaklarından dökülen daha doğmadan,isminin kaderini yaşamak zorunda olan Kız.Gözlerimi adımın onun dudaklarından dökülen sesi ile açtığım da nefes almayı belki unutmuştum bile,çünkü o herşeyden daha güzeldi benim için.Birine aşık olduğunuz zaman hatırladığımız ilk şey ne olabilir? Hele ki çocukluk aşkınsa...Sizi bilmem ama benim hatırladığım ilk şey,o yemyeşil gözleri ve sıcacık gülümsemeydi.Serhat Meral...Çocukluğum,masum hislerim,ilk hislerim diğer adıyla.Her sabah annesi onu fırından taze taze çıkmış ekmek için erkenden uyandırırdı,bende artık bildiğim için her gün o soğuk taş kaldırımda onun gidişini izlerdim.Daha aşkın ne olduğunu bilmeden eksik dişlerim ile onu beklerdim,Küçücük bedenimde ve kalbimde ona ait kocaman aşk taşıyordum.Ama ondan duyduğum tek kelimeydi
Abiciğim...
Demiştim ya hani çocukluğum,masum hislerim,ilk hislerim diye bunun yanı sıra ilk aşk acım ve yıllarımı zehir eden bir histi aynı zamanda ona duyduğum aşk. .Benim için hayaldi onun beni sevmesi onunla hayallerim vardı benim mesela ilk baharın gelişinde ağacın altında o benim dizime,yatıcak ben onun saçlarını okşayıp ona masallar anlatacaktım.Birlikte lunaparklara gidecektik ben,pamuk şeker gördüğüm için oradan oraya çocuklar gibi hoplarken o gözlerini devirecekti.Bu arada hiç pamuk şeker yemeği sevmezdi.Bana pamuk şeker aldığın da ben ansızın tüm şekeri ağızına zorla sokmaya çalışıcağım,ve o ağzındaki pamuk şekerleri iğrenerek temizlerken bende kahkahalar atacaktım.Birlikte restoranta gittiğimiz de o iştahla yemeğini yerken,ben onu gülümseyerek izleyecektim. Ben hasta olduğum zamanlar hastanede ben içeri de tedavi oluyorken,o koridorda beklerken uyuya kalacaktı ve bende onu doktoruma şikayet edecektim.Ben kitap okuyorken o televizyon izleyecek ve bende kitabın arkasından, onun mimiklerini hayranlıkla seyredecektim.Birlikte pazara gittiğimiz de çok ağır olan poşetleri,benim taşımama izin vermeyip kendisi eve gidene kadar parmakları kızaracaktı ağırlıktan...Bunlar benim ona karşı akıllanmaya başladığım zamanlardan beri kurduğum hayallerdi, çok sıradan şeyler olabilirdi herkes için.Ama benim için imkansız denecek kadar zordu.Hayal dünyamdan çıktığım da sesi kalbimi çoktan doldurmuştu bile.
"Burada seninle neredeyse yarım saattir duruyorum ve ismini söylüyorum yine nerelere daldın acaba?"
Sorusu biraz utandırmıştı utanınca yanakları elma şekeri gibi olan gruplardandım bende.Gülümsedim eksik dişlerimi saklayarak çünkü onun karşısında çirkin duruma,düşüceğimi zannediyordum ta ki gülümsememi yerle bir eden söz kalbimi doldurduğunda az önce kalbimi neşe ile doldurmuştu ama hepsini bir sözü ile kalbimden çekip alması zor değildi onun için.
"E hadi benimle fırına gel madem erken uyandın abiciğim"
Dudaklarım düz çizgi olduğunda kalbimin ilk kırıklığını o zaman tatmıştım.İlk kıran çocukluğum dediğim adam olmuştu.Galiba kalp kırıldığı zaman yutkunmak zor oluyordu bunu ögrenmiştim aynı zamanda,başımı olumlu anlamda salladığım da fırına doğru gidiyorduk.Fırına doğru gidiyorken yüzüm pek gülmüyordu sanırım oda bunu fark etmiş olacak ki,yine okulun kütüphanesinden tanıdığımız yazarın sözleri sessiz sokağı doldurmuştu.
"Evlât hayat dolu bir insan melankoliye kapılırsa bu neye işaret eder?"
Bu kitabı biliyordum.Bu soru iki tane cevap içeriyordu ve ben kitaptaki gibi galiba birinci cevabı verecektim.
"Bu büyük bir işaret efendim,üzgün görünmenin işaretidir."
Beklediği gibi cevap verince onunda yüzü düşmüştü. Aslında kitap da armadonun uşağından beklediği 2. cevap şuydu: Bu aşık olmanın işaretidir.Serhat burada armado ben ise uşak oluyordum işte.İç çekti seslice devam etti son repliğe.
"Ee,üzüntüde aynı kapıya çıkmaz mı çocuk?"
O sustu ben sustum çünkü ikimizde biliyorduk anlamıştık içinde olduğumuz durumu.Fırının önüne geldiğimiz de olduğun yerde bekle beni demişti,o fırından ekmek alıyorken bende konuşmamızın neyi kastettiğini anlamaya çabalıyordum çocukluk aklım ile.Fırıncı Mehmet amcadan sıcacık ekmekleri alıyorken onu izliyordum gülümsedim,beni ne kadar kardeşi olarak görsede ben onu kendimi bildim bileli seviyordum işte.Omuzuma aniden gelen darbe beni çok korkutmuştu arkamı döndüğümde ise,nefes nefese bizimle aynı yaşta olan bir erkek koşarak gidiyordu.Sükût içinde olan sokağı adım sesleri doldurduğun da aynı zamanda,kaybettiğinde arkasından bakıyordum.Umursamayarak gülümsediğim yerden devam etmek için fırının olduğu yöne dönüyordum ki,gözüme yerde duran bileklik çarpmıştı.Sanırım o çocuk düşürmüştü bilekliği yerden küçük avuçlarıma aldığım da üzerindeki R harfi dikkatimi çekmişti.Çocuğun gittiği yere doğru bakıyorken serhat çoktan yanıma gelmişti bile.
"Hadi gidelim selma teyzeler merak etmesin seni"
Bilekliği yeleğimin cebine koyduğum da cevap verdim.
"Gidelim"
Fırının önünden uzaklaşırken taze ekmek kokusu ile gözlerimi istemsizce kapamıştım.Gözlerimi kapattığım da kıkırdamıştı kaşlarımı çatarak gözlerimi geri açtığım da,ekmeğin ucundan bölmüştü bana uzattığın da utanmıştım.Gülümsedi bana iyice yaklaştığın da ilk defa yakınlaştığı için heyecandan,yutkunmuştum sır verir gibi fısıldadığında kalbim saniyede küçük bedenimde kaç kere attı bilmiyordum.
"Annem kızmaz merak etme ben yedim anne derim aramızda küçük bir sır"
Benden uzaklaştığında nefes almayı tekrar hatırlamıştım.Gülümsedim çünkü onunla aramızda olabilecek tek şey sırdı.En azından buda bir şeydi ilk defa benimle bir şey paylaşmıştı,içten içe bu duruma seviniyorken sevincim boğazımda resmen düğüm olarak kalmıştı.
"Hem abiler bugünler için vardır"
Gözlerim doluyordu ama onun yanında ağlayamazdım cebimdeki bilekliği avucumda sıkıyorken gülümsüyordu.Eve kadar ağlamamak için kendimi zorladığımda sonunda gelmiştik onunla yürümemin bir an önce bitsin diye dua edeceğimi tahmin edemezdim.
YORUMLAR
Yazı anlatılmak istenen eleğin altında kalan bölümleridir kardeşim. Alır götürür duygular basarız klavyenin tuşlarına, Su oluruz, sel oluruz. Ve havalara gireriz. Ne de güzel de yazıyormuşum ben? Diye düşünürüz.
“Okuyun beni. Yazarlığımdan şüpheniz mi var? İşte günün yazısı da seçildim. Durun daha bu ilk bölüm daha neler, neler yazacağım.”
Tebrikler…
Tabii günün yazısı seçilmek bir ölçüdür. Ancak:
Bu defter eski ve kuvvetli bir sitedir. Bir abin olarak biraz bekle havayı kokla derim ben sana.
Mesela:
Müslüm Bayram’ın uyarılarını dikkate al. (İyi bir yazar iyi bir eleştirmendir)
Kısa yaz.
Yazını yayınlamadan önce defalarca gözden geçir gereksiz sözleri sil.
Kızdın değil mi bana?
“Hadi be oradan sen de kim oluyorsun?” Diyorsun belki de. Özür dilerim.
Her şeye rağmen hoş geldin.
konular güzel
bölüm bölüm duygu seline kapılıyor insan
ama tamamına bakınca çok dağınık bir yazı...
bilmiyorum belkide teşvik olsun diye bu yazıyı
güne getirdi seçki kurulu...
sanırım teşvik edelim derken bu yazıya yapılacak
yorumlar düşünülmedi....
değerli kardeşim tahminimce yaşınız çok genç.
eleştirileri dikkate alın lütfen ki bu eleştiriler sizde var olan cevheri
çok kıymetli bir makama taşıyacaktır mutlaka...
daim saygımla
bir yazı vardır ki su gibi okutturur kendini
bir yazı da vardır ki bağlantılarda kaybolursun
bu yazıyı bence yeniden kurgulayıp tekrar yazmalısınız
çok yoruyor okuru
yazıda kaybolmak gibi bir durum var
giriş gelişme sonuç bağlantılarından kopmuş
karışık iplik yumağı gibi;))
kalemin niyeti iyi güzel olsa da
ben içimdeki gerçeği söyledim, yani çıplak gerçek bu değerli yazar
saygılarımla
Yazıyı okuduğumda dün edebi bakış açısıyla değil de duygusal bir açıdan bakınca çok beğenmiştim.Kendisini merakla okutturan bir yazı.
Ufak tefek hatalarınız var ama kadı kızında da kusur olur derler bizde. Hem hangimizde yok ki?
Güne yakışmış...Kutlarım..
Ursuula1
HERFE
kurgusal örgü, betimleme, kahramanların tam ve detaylı tasviri...Bunlara dikkat.
Tebrik ederim.
Size tavsiyem;
Öykü nedir ve nasıl yazılır üzerine okuma yapabilirsiniz.
Edebi metinlerde duygu kontrol altında ve akış içinde verilmeli. Öykü olarak sunduğunuz için de kurgusu örgüsü olmalı. Anı yazar gibi yaşadıklarımızı sıralamak anlatımı basitleştirir sıradanlaştırır.
Daha önceki bir forum yazınıza istinaden yazıyorum bunları.
Ve son olarak dilerseniz tavsiyem; yazmanın verdiği heyecan ile hemen yayınlamayın, yazın bir gün bekleyin siz de yazınız da dinlensin. Tekrar okuyun seslice. Hatalar ve güzellikler ortaya çıkacaktır.
Başarılar dilerim.