- 668 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
DURUN EY KALABALIKLAR BU SOKAK ÇIKMAZ SOKAK
DURUN EY KALABALIKLAR BU SOKAK ÇIKMAZ SOKAK ( SON.F.K)
Üretilmiş Corona ile insanlar arasına bir mesafe koydular. Ne garip ki insanlar birbirinden iki metre mesafeli olabilmek için başına bu ölçülerde maskeler geçirerek iki metrelik mesafeleri korudular.
Ne kadar gülünç değil mi? Hani insan akıllı idi, hani insan eşrefi mahluktu. Yahu çok garaip ve akıldan yoksun bir varlık haline hemencecik dönüverdi. Böylece yalnızlaşan insanlar başka arayışlar içine girdiler. Kimisi kimsenin olmadığı kırlara kaçarak, kimisi evinde odasını ayırarak yalnızlığa gömüldüler. Korku imparatorluğu yaratanların tam da istediği bu işte. Diyalog kesilsin, gütmesi ve yönetmesi kolay olsun. Yalnızlık, bir insanın boşluk duygusuyla karışık kendini dünyadan kopmuş hissetme durumudur.
İnsanlarla iletişim kurmakta zorluk yaşanır. Ancak bazen insanlar bilinçli olarak tek başlarına kalmayı tercih eder, yalnız olmaktan zevk alırlar. Başkalarından uzaklaşmak, eğer bu yalnızlık özellikle aradığımız veya kendi isteğimizle olan bir durum değilse insanın canını çok yakan durumdur. Sosyal canlılar olduğumuz ve hayatımızı idame ettirebilmemiz için diğer insanlarla iletişim kurmaya ihtiyacımız vardır. Bununla birlikte, modern toplumda giderek daha fazla insan kendisini toplumla özdeşleşmiş hissetmektedir. Bu duygunun en uç versiyonlarından biri kronik yalnızlık sendromudur.
Toplum içinde yalnızlaşan insan, yalnızlığını ve yalnızlığın getirmiş olduğu psikolojik sorunlarını gidermek için bazı uğraşlar geliştirmişler. Bir kısmı resim yapmak, bir kısmı el sanatları yapmak, bir kısmı spor yapmak gibi uğraşlara yöneliyorlar. Evlerinde kedi-köpek besliyor, onlarla vakit geçiriyor, onlarla vakit geçiriyorlar. Hayvan bakmaya zaman ayırabilenler evlatlarına, yakınlarına ve diğer insanlara göstermediği sevgiyi, saygıyı, bağlılığı onlara gösteriyor ve onlara hizmet etmekten büyük zevk alıyorlar.
İşte sana toplumsal ve toplu hastalık. Hasta bir toplum hangi değerlerine sahip çıkabilir ki. Endişe verici şey ise, bu yalnızlık hissine başka birçok olumsuz unsurun eşlik etmektedir. Başkalarından izole olma hissi büyük ölçüde kişisel bir durumdur. Sonuçta insan olarak sürekli diğer insanlarla çevriliyizdir. Bu nedenle, yalnızlığın genellikle hayatımızdaki insanların eksikliğiyle bir ilgisi yoktur: Daha çok genel anlamda kimsenin bize değer vermediği veya bizimle vakit geçirmek istemediği inancıyla ilgilidir.
YARATILMIŞ ne kadar varlık varsa, benzer ve zıt yönleriyle her şey birden-tekten fazla yaratılmıştır. Çünkü: ‘’Yaratan bir ve tek’’ yaratılan ise ‘’ÇOK’’ olmak zorundadır. Veya olmak durumundadır. Bu, varlık bilimi olarak bir zorunluluk yasasıdır. Aksi ise, imkân ve mümkünat dâhilinde olmayan bir zaruret arz eder. Çünkü Allah’ın kanunlarında hiçbir eksiklik ve değişme olmaz. Eksiklik ve değişme ancak beşerin kanunlarında olur. Toplumsal açıdan gündelik hayata taallûk eden meselelerde değişmelerin olması da son derece normal, anlaşılır ve tabiî bir durumdur. Yeter ki bu değişimler Allah’ın koyduğu temel ilke ve yasalara aykırı olmasın ve onlarla savaşım hâlinde bulunmasın!
İnsan sosyal bir varlıktır. Yaratılışın varoluş amaç ve anlamlılığı istikâmetinde bir toplum içinde yaşamak zorundadır. Bu bir tercih değil, zorunluluktur. Bu zorunluluk, yaratılış kanunlarının ve insan olmanın gereğidir. İnsan sosyal bir varlıktır. Yaratılışın varoluş amaç ve anlamlılığı istikâmetinde bir toplum içinde yaşamak zorundadır. Dolayısıyla toplumsal dayanışma zorunludur. Başka bir deyişle insan, ihtiyaçlarının karşılanması noktasında bir başkasına muhtaç olduğu için kaçınılmaz olarak bir toplum içinde yaşamak zorundadır. Bazı insanlar yalnızlık sendromu diye bir kavramla ifade edilen kimseye ısınamayan insanlardan tamamen koptuklarını düşünenler vardır. Başkaları tarafından anlaşılmadıklarına ve başkalarının onlarla vakit geçirmek istemediklerine inanırlar. Bu da her gün onlara her konuda sorun yaşamalarına neden olur. Ayrıca, bu sendromdan etkilenen insanlar kendilerini diğerlerinden izole etme eğilimindedirler. Kimsenin onları kabul etmeyeceğine inandıkları için sosyal durumlara karışmamayı seçerler. Elbette, bu onlar için “kısır döngü” olma eğilimindedir: başkalarına yaklaşmaktan ne kadar kaçınırlarsa, kendilerini o kadar yalnız hissederler ve sosyal ilişki aramaya o kadar az istekli olurlar.
İnsan zorunlu olarak bir toplum içinde yaşar ve bu zorunluluk noktasında hareketle aile kurar ve bir aile içinde sosyalleşerek büyür. Normal şartlarda bu sosyalleşme bu şekilde ilâ nihaiye devam eder gider. Aile kurmak ve kurulan bir ailede yaşamak, psikolojik bir sorun olan insanın yalnızlığını büyük ölçüde giderir ve yalnızlık duygusunun yaşanmasının önünde büyük bir set oluşturur. Onun için aile kurumu bu manada son derece önemli ve stratejik bir kurum olarak karşımızda durmaktadır.
Ancak, çağımızda modernizmin etkisi ve haz alıcılık bir felsefeyle yaşamak arzusunda olan insanlar ya aile kurmamaya başladılar ya da yalnızlaşıp kaybolup gittiler Ünlü bir sporcu arabasına binmek üzereyken yanına bir kadın yaklaşır. Sporcuya küçük bir bebeğinin olduğunu, bebeğin çok hastalandığını ve hastane masraflarını karşılayamadığını, onun her gün biraz daha ölüme yaklaştığını anlatır. Kadının anlattıkları sporcuyu etkiler. Hemen çek defterini çıkarır ve yüklüce bir para meblağı yazarak kadına verir ve Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın der. Sporcu ertesi gün kulüpte öğle yemeği yerken yanına bir arkadaşı yaklaşarak, Geçen gün çocuklar, bir kadının sizinle konuştuğunu ve o kadına yüklüce bir çek verdiğinizi söylediler der. Ünlü sporcu, ’Evet, ne olmuş’ der. Arkadaşı, ’O kadın bir sahtekâr, zengin kişilere yaklaşıp hasta bir bebeği olduğunu söyleyerek para koparırmış. Korkarım sizden de koparmış.’ der. Sporcu büyük bir sevinçle, ’Öyle mi, yani ölümü beklenen bir bebek yok mu? İşte bu hafta duyduğum en güzel haber bu der. Haz alıcılığa en güzel örneklerden birisidir bu.
Ailedeki değişiklikler bölünmeler çekirdek aileye geçişler hepsi insanların yalnızlaşmasına sebep oldu. Kişiler ve kişiliklerin çatışmasından doğan bölünme, parçalanma ve çökmeler, özelde çocuk ve gençlerin, genelde de insanların çokluk içinde yalnızlık duygusunu yaşamalarına yol açtı. Aynı zamanda bu olumsuz durum travmaların yaşanmasına da zemin hazırlamış oldu. Tüm izimler birey ve aile içinde bölünme ve parçalanmaya yol açtı. Üstüne üstelik birde Corona çıktı. Buda yalnız yaşamayı pekiştirmiş oldu. Artık kimse kimseye güvenmiyor, kimse kimseyi tanımıyor, kimse kimseyle görüşmek istemiyor, kimse kimsenin yardımına koşmuyor, komşuluk ilişkileri bitmiş, akrabalık ilişkileri bitmiş, boşanmalar artmış, gençler artık yuva kurmaktan korkar hâle gelmiş. İnsanlar ve birbirlerini tanımayan kalabalıklar İnsanın haykırası geliyor. Nereye böyle diyesi geliyor. Durun hele bir bakın diyesi geliyor. ‘’Durun ey kalabalıklar! Bu sokak çıkmaz sokak’’üstat Necip Fazıl’ın feryadı gibi insanın bağırası geliyor: yukarıda da bahsettiğimiz gibi Artık evlerde ve arabalarda insanlardan çok köpekler, sokaklarda insanlardan çok kedi ve köpekler görünür olmaya başladı.
Komşu; din, dil, ırk, cinsiyet ve nesep ayrımı yapmaksızın yerleşim alanlarında birbirine yakın evlerde oturan, yüz yüze ilişkileri olan, ortak kültürel değerleri paylaşan ve birbirini koruyup gözeten insanlar yok artık. Bu Corona müzmin hastalığın körükleyici oldu.
Kurt gizlice sürüye sızdı.
Horoz kurdu görüp öttü.
Köpek sese uyanıp havladı
Çoban dikkat kesildi
Halk kalktı, kurt kaçtı
Sürü kurtuldu, köpek yine uyudu
Halk bu durumu
Horozu keserek kutladı.
Unutmayın
Her zaman uyandırıp, şuurlandıranlar kurban edilirler.
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
‘’DURUN EY KALABALIKLAR BU SOKAK ÇIKMAZ SOKAK’’N.F.K.