16
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1238
Okunma
1 Yıl sonra…
Öykü, apartmanın merdivenlerini hızla çıkarken bir yandan da tek kullanımlık eldivenlerini eline giyiyordu. Akşamdan kalınca göreve başlamak hiç de o kadar kolay olmuyordu. Kapıda gülümseyerek elinde en sertinden filtre kahve ile bekleyen Ümit’e o da gülümsedi.
- Teşekkür ederim Ümit. Has arkadaşsın dostum sen.
- Sağ ol Öykü ne demek? Bugün sana yarın bana.
- Başım çok ağrıyor olum ya. Akşamki barda adamlar nefis coverler yapmıştı. Dayadık birayı da, çıkamadım lan ortamdan. Neyse, olay nedir?
- 40’lı yaşlarında bir kadın, bilekleri kesilmiş şekilde banyoda ölü bulunmuş.
- Olay yeri?
- Çoktan geldiler komiserim.
- Lan, yapma şunu! Sana kim komiserim çek dedi şimdi? Dağıtma konuyu. Anlat bakalım, kim buldu, tahmine göre cinayet mi sence yoksa intihar mı?
- Adli tıp ne der bilmiyorum Öykü ama bence intihar gibi duruyor. Ölmeden önce kapıcıya sabah ulaşması için sesli mesaj servisini kullanmış. Sabah olduğunda polisi arayıp dairesine gelmesini istemiş.
- Hiç bu kadar detaycı birini gördün mü Ümit? Heryer tertemiz ve simetrik. Üstelik öldükten sonra onu kimin bulacağına bile karar vermiş.
- Bence mutfakta bıraktıklarını da bizim işimizi kolaylaştırmak için yıkamamış Öykü. Gerçekten çok ilginç bir kadınmış. Ölürken bile etrafındaki insanlara yardımcı olmak istemiş.
- Eve bak abi! Bu hanımefendi tam bir sofistike. Hiç bu kadar zevkli döşenmiş bir daire görmemiştim. Ne çok kitap var? Kitap, kitap, kitap kitap… Oho, ben bunları iki ömürde okuyamam be!
- Öykü, banyo karşıda.
Öykü, dairede çalışan ekibe teker teker kolaylıklar dilerken evi incelemeye de devam etti. Açık mutfak tarzında olan evin salon kısmında erişilebilecek her yerde kitaplık vardı. Bir duvara monteli duran büyük ekran televizyonun etrafı bile kitap rafları ile doluydu. Açık renk uzun deri kanepenin bir köşesinde katlı duran kırmızı battaniye çok şirindi. Ortadaki sehpa da dahil her şey modern bir tablo gibiydi. Koridor boyunca duvarlarda yağlı boya tablolar varken salondaki masanın arkasında ki duvarda kocaman bir Van Gogh’un ‘’Yıldızlı Gece’’yap boz tablosu vardı. ‘’Bunu bitirmek için kaç yalnız gece geçirdin hanımefendi?’’, dedi Öykü. Işığın güzel geldiği camın yanındaki köşeye koyulmuş okuma koltuğunun önünde duran sehpanın üzerinde de birkaç tane kitap vardı. Hepsinin arasından ayıraçlar sarkıyordu. Başucu lambası dekoru tamamlıyordu. Mutfağın olduğu bölümde boş bir şarap kadehi, birkaç kirli tabak,boş ilaç kutuları, birkaç boş şarap şişesi vardı. Mutfakta bulunan her şey son teknoloji ile donatılmıştı. Banyoya yavaş adımlarla ilerlerken yanında yürüyen Ümit’e ;
- Dostum bu kadının durumu epeyce iyiymiş. Baksana her şey para kokuyor.
- Para mutlu etmemiş demek ki zavallı kadını. Benim anladığım kadarı ile fazladan da fazla yalnız bir insanmış.
- Haklısın Ümit, çok haklısın.Bazen yalnızlığa da azmettirilir, intihara da. Göreceğiz.
Banyodaki manzara bir film sahnesi gibiydi. Çıtı pıtı zarif bedenli bir kadının cansız bedeni duşun altındaki zeminde kıvrılmış yatıyordu. Camdan olan duşa kabin kapısının üzerinde şeffaf kuş kabartmaları vardı. Kan ile boyanan bazı yerlerde kabartmalar kırmızıya boyanmıştı. Elif, bir sağlıkçı olarak bilinçli şekilde bileklerini boyuna doğru kesmiş ve pıhtılaşmayı engellemek için öncesinde bolca şarap, kan seyreltici ilaçlar ve ağır sakinleştiriciler almıştı. Ayrıca duşu da açık bırakıp intihar ritüeline kimse engel olsun istememişti. Güzel yüzü bembeyaz ve gözleri açıktı. Kalbindeki acı tüm bedenine sirayet etmiş gibiydi. Oldukça hüzünlü bir son bakışı fotoğraf karesine bırakmış gibi rengi kırmızıya boyanan kabartma kuşlara bakar vaziyette idi.
Elif, öldükten sonra duyulsun diye çığlığını yazıya döküp gitmişti. yatak odasındaki komedinin üzerinde bulunan defterin üstünde yazılı olan not belki de her şeyin kısa özetiydi.
Defter, ilk sayfadan itibaren Mehmet ile adliyedeki karşılaşmalarını sanki an’da yaşanıyormuş gibi anlatıyordu. Elif, adliyeden ayrılırken aklında onlarca soruyu da beraberinde taşımıştı.
Adliyeden ayrıldıktan sonra bir avukat arkadaşı vasıtası ile Mehmet hakkında bilgiler edindi. Mehmet’in şahsi davası bir cinsel taciz soruşturması idi. Aynı adliyede bulunan bir kadın memur defalarca şikayette bulunduğu halde bir türlü yeterli delil bulunamayan cinsel taciz davasından aylar sonra Mehmet beraat etmişti.
Mehmet’in savcılık odasında dediği’’ Senin her yaptığından, yaşadığından haberim var!’’ cümlesi birebir gerçekti. Mehmet, Elif’in akademik kariyerini el altından sonlandıran kişinin ta kendisi idi. Mehmet, Elif’in eşini defalarca ölümle tehdit edip en sonunda boşanmalarını başarmış olan kişi idi. Elif’in o gün, o binada olacağını zaten bilen Mehmet’in bunu bir karşılaşma gibi göstermesi için tesadüfen Elif’in yanlış koridorda yürümesi yetmişti.
Elif’i o karşılaşma sonrası günlerce, haftalarca, aylarca rahatsız eden, taciz eden Mehmet, asla hızını kesmedi.Elif onu reddettikçe Mehmet bir canavara dönüştü. Elif, kişilik yapısı olarak oldukça narin bir yapıya sahipti ve kendisine yapılan bu ardı arkası kesilmeyen baskı ile iyice güçsüz hissetti. Daha önceden Mehmet, cinsel taciz davasından aklanarak yoluna devam ettiği için Elif, adaletten de ümidini kesmişti. Annesi ve babası ölmüştü. Hiç kardeşi yoktu. İnsanlara her zaman mesafeli olduğu için derdini anlatmak hakkında bir fikri yoktu. Ailesi ona her zaman, her durumda kol kanat gerdiği, mümkün olduğunca Dünyanın kötü yüzünü göstermemek adına ona karşı fazlası ile korumacı oldukları için Elif, çok şeyi başarmıştı ama sorunlarla kendi başına başa çıkmayı tam olarak öğrenememişti.
Elif, en detaylı şekilde anlattığı kabus gecesinde yaşadıklarından sonra artık bir insan enkazına dönüşmüştü. Mehmet, bir gece evine zorla girmiş ve Elif’e defalarca tecavüz etmişti. ‘’ Zamanında güzellikle benim olmanı söylemiştim. Sen bana sırtını dönebileceğini mi sandın fahişe? Ben sana kadınım olmayı teklif ettim. Yıllarca, sonunda pes edip bana gelmeni bekledim ama sen bir orospu olduğun için bu dilden anlamayı seçtin.’’ , gibi aşağılayıcı cümleleri defalarca ve tokatlar, tekmeler eşliğinde tekrarlamıştı.Saçının en dibine tırnaklarını geçirip yüzünü duvarlara yerlere sürterek ve hatta döve döve oral sekse zorlayarak Elif’i hem bedenen hem ruhen sabaha dek aşağılamıştı. O kabus dolu gece sonunda Mehmet, Elif’i bundan herhangi birine bahsederse onu acılar içinde parça parça keserek öldüreceğini söyleyerek tehdit etmişti.
Elif günlerce, uyumadan, sabahlara kadar ağladığı gecelerde işte bu defteri yazmıştı. En ufak detayına kadar Mehmet ile yaşadığı her şeyi öyküleştirerek anlatmıştı. Evde tek başına bedenindeki yaraların iyileşmesini beklerken gittikçe daha da dibe batmıştı.
Defterin son bölümünde şunlar yazıyordu
‘’ Oğuz Atay’ın kitaplarını şık kafelerde kahve eşliğindeki fotoğraflarda, dekoratif şömine fotoğraflarında, şezlonglu yaz fotoğraflarında, arkadaşlar arasında içinden ne acılar geçtiğini hiç anlamadan slogan gibi kullanıyorsunuz ya benim trajik ölümümü de sosyal medya hesaplarınızdan defterimdeki altı çizili notlar eşliğinde paylaşacaksınız. Çok büyük laflar edeceksiniz. Cesedime kısa bir süre çok değer verip tüm kadın direnişlerinde kullanıp Mehmet’i linç edeceksiniz. Sonra ne olacak biliyor musunuz tüketen toplum? Sonra benim cesedimi de her biriniz bir parça koparıp çiğnedikten sonra yutacaksınız. Siz daha o parçayı hazmetmeden bir başka yerde bir başka öykünün Elif’i ya tecavüze uğrayacak, ya şiddete maruz kalacak, ya ensest kurbanı olacak ve sonunda intihar edecek veya öldürülecek. Sizlerse yine yolunuza aynı yerden devam edeceksiniz. Ta ki sizlerden bir Elif, sizlerden bir Elif’in ailesi ve sizlerden bir Elif’in seveni kendi canı yanınca işte o zaman gerçekten feryat edeceksiniz. Adalet kızın öldüğü yerde birkaç Elif’in lafımı olur.
Hani Oğuz Atay demişti ya "Beni hemen anlamalısın, çünkü ben bir kitap değilim; çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.", diye… Ben öldüm! Beni hemen okumalısın. Çünkü yarın çok satanlar listesinde başka bir Elif olacak!
Saatlerce olay yerinden ayrılamayan Öykü, defteri okumayı sonunda bitirdiğinde oturduğu mutfak masasından hışımla kalktı.‘’ Ben de bir Öyküyüm Elif ama bu dediklerin doğru ise sana sözüm olsun o Mehmet denilen şerefsizi hayatını elinden alana kadar sikmezsem benden de paragraf bile olmasın.’’ diyerek gürledi.
Tam defteri elinden bırakacakken defterin ön yüzündeki postitle yapıştırılmış notu yeniden okudu;
‘’ BENİ HEMEN OKUMALISIN ÇÜNKÜ BEN, SADECE BİR ÖYKÜYÜM’’ .
SON…
Deniz...