BENİ HEMEN OKUMALISIN ÇÜNKÜ BEN SADECE BİR ÖYKÜYÜM-2
2.
Yerinden kalkıp karşımdaki tekli koltuğa kendinden emin tavrı ile oturuşu çok çekiciydi. Üzerine giydiği lacivert slim fit takım elbiseyi, mavi gömlek ve lacivert kravatında da aynısı olan minik gri noktalardaki ayrıntı tamamlıyordu. Kemerinin ve ayakkabısının birebir aynı tonda oluşuna ise hiç şaşırmadım. Mehmet işte, ayrıntıları her zaman bir uyum içinde toplardı. Ben çantamla uğraşırken onun da beni incelediğini fark ettim. Üzerimdeki sıradan kot pantolon, spor ayakkabımlarım ve kapüşonlu svetşörtü geçtim hafiften de hafif makyajım ve hiçbir forsu olmayan kısacık saçlarımla oğlan çocukları gibi oturuyordum yıllar sonra karşısında. Kucağımdaki kot kumaştan yapılmış spor tarzdaki çantamı yavaşça yanımdaki koltuğa bıraktım. Bacak bacak üstüne atıp başımı kaldırdığımda göz gözeydik. Ilık bir duygu rüzgarı içinde kendimi evimde hissettim. Onun gözlerine bakarken hem oldukça rahat hem de oldukça yapayalnızdım. Sadece kendine kadardır uzaklaşmış sevgilerin gölgesi. Evde böyle değil midir? Her seferinde dönüp gittiğimiz o iç dünyamız tek başınalığı ile karşılamaz mı bizi? Huzurlu veya değil ama eve dönmek budur. Gözlerini yüzümden çevirmesi gerek artık. Bu iyi değil. Yüzümün alev alev yanmasından değil de Mehmet’in dudağının kenarına çapkın bir tebessüm asmasından anladım yanaklarımın kızardığını. Birkaç dakika hiç konuşmadan oturduk. Sözlerden daha fazlasının konuşulduğu o birkaç dakikada Kenny Loggins avaz avaz bağırıyor gibiydi, ‘’Danger Zone’’. Bir çığlık kopuyordu yüreğimden. Ağzımdan çıkacak diye kelimeler elimi dudaklarıma bastırdım. Newton’un duygu yasası gereği durmak ve susmak bana göre aynı şey. Buradan başka bir eyleme geçmek istediğimi sanmıyorum. I ıhhh geçmiycem işte! Eylemsizliğin doğuracağı eylemsizliğe an’da fazlası ile razıyım.
Elime uzandı parmakları. Hafif ve nazik bir tüy gibi gezindi ama elimi ağzımdan çekmeden fısıldadı.
- Take my breath away.
Yine sustuk. Hiç kelime kullanmadan aynı heyecanı sayfalarca yaşarken aynı anda aynı kelimelerin altını çizmek… Böyle bir şeyi hayatımda sadece Mehmet ile yaşamıştım daha önce de, o filmin tam da aynı sahnesinde.
Aklım yine geçmişi sorgulamaya başladı. Yüzümün asıldığının farkındaydım. O otobüs durağanda çaresiz bir hastayı yüz üstü bırakan bir vicdansızlıkla öylece terk etmiştim onu hiç konuşmadan. Otobüse binip gidişimi acı içinde takip etti. Başı önde hiç yüzüme bakmazken bakışları ile beni tekme tokat dövebilen bir adamdır o. Yıllar önce o otobüs durağında bıraktığı mağrur gururunu yine üzerine giyinmişti bir anda. Sormak istiyordu ama gururu ona engel oluyordu bir kez daha. ‘’Neden?’’
Kapıyı tıklatıp odaya kahvelerimizi getiren adamın da adının Mehmet olduğunu Mehmet’in ona ‘’sağ olasın adaşım’’, demesinden öğrendim. Bu seslenişi aynı zamanda adamı odadan uğurlamak için vurgulu bir şekilde kullandığını adamın söze başlayacakmış gibi uzattığı elindeki kelimelerin ağzının içine bir anda geri dolduğunu Mehmet Efendi yutkunurken anladım. ‘’ sen sağ ol savcım’’ diyebildi adamcağız. Soğuk ve mesafeli bakışı ile Mehmet Efendiyi kapının dışına attığı an da aradan onca yılın geçtiğine ikna oldum.
- Değişmişsin Mehmet!
- Yaşlanmışım değil mi? Beğenmezsin artık beni sen. Hafiften göbek de yaptık baksana.
- Yo, gayet formunda ve yakışıklısın. Fiziken değil de bakışların değişmiş. Çok büyümüşsün sen Mehmet. Mehmet Efendi veya ben seni artık göremeyiz. Sen çok büyümüşsün, böyle yükseklere kadar be Mehmet.
- Çelik bakışların ve çivili sözlerinle beni yaralama hemen. Sen hiç değişmemişsin çiçek çocuklardan Elif.
- Çiçek çocuklar mı? Ahahha! Güldürme beni Mehmet. Evet, kendi dönemi içinde ve belki de bütün dönemlerin içinde en sevimli realitedir. Her ideolojide olduğu gibi bir düşünme yapısına saf hislerle bağlanan kimselere faydası olmayan savaşma-seviş formatı ile kapitalizmi başka bir açıdan besleyen oluşum. Ben uyuşturucuyu da sınırsız ve amaçsız seksi de desteklemem. Savaşa hayır demek için bunlara evet dememiz gerekmiyor. Ayrıca vejeteryan ve vegan olmak insan doğasına da uygun değil. Doğada bulunan bitkisel protein tam olarak yaşamsal kaynak sayılmaz. İnsan bedeninin yapıtaşı proteindir. Vejetaryen ve vegan olmak doğayı korumak değildir. Bu insanların yaşayışlarında da doğaya dost olmayan çok davranış şekli vardı. O dönemin tutucu, bağnaz yapısını kırmak için kapitalizmin böyle bir doktrine ihtiyacı vardı ve epeyce de başardı. Tüm izmler zincirsiz köleler kazanmak için üretilir Mehmet. İdealizm bence böyle bir şey değil. Bak bu da izm.
- Bıd bıd bıd! Neo klasik ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu translate etmeye başlamadan ekonomiye giriş dersi de verilmez ama bizi mi konuşsak mesela yıllar sonra. Ha! Elif, ne dersin? Mesela şöyle yapalım; yine Çiçek gibi kadınsın, hala baktıkça bakmak geliyor insanın içinden ama tehlikesiz gibi görünen bir pallas kedisisin sen aslında. O dişleri bir kere geçirmeye gör! Şimdi de bunu yapıyorsun, ısırıyorsun. Özellikle Mehmet Bey değil de efendi dedin mesela, değil mi? İnsanlara rütbeler vermenin acıtan biberinden sosladın cümleye. Bilmiyorsun ve yargılıyorsun Elif. Senin en büyük zayıflığın bu fevri yargıların. Mehmet ‘’bey’’ çok geveze bir adamdır. Seninle geçireceğim şu değeri ölçülemez vakti onun dertlerini tekrardan dinleyerek geçirmek istemedim.
- Mehmet, şey…
- Konu buralara gelmesin diye politik, apolitik yardıracaktın ama yok, bu kez yemezler Elif.
- Mehmet ya!
- Elif, seni… Seni böyle birdenbire karşımda görmek nasıl bir şey bilemezsin. Seni yıllardır nasıl özlediğimi yokluğunda bıraktığın derin boşluğa sor. Ben, ben sana koşarken seni görmeyi unutmuşum. Önceleri seni düşünürken sadece otobüs durağında bıraktığın ölü toprağından başka bir şey aklıma gelmiyordu. Bir de seni o ilk öptüğüm gün… Arada sanki hiçbir şey olmamış gibi kocaman bir hiçliğin ortasında kaybolurken seni neden bu kadar derin bir acı ile özlediğimi anlayamıyordum.
- Mehmet…!
- Sus, lütfen sus. Şu kısacık zamanda bırak da yıllardır içimde birikenlerden artık kurtulayım Elif. Seni anlamanın kitabını sen gidince okudum ben. Sen varken görebildiğim tek şey kitabın kapağı imiş meğer. Düşündükçe derinleşen bir Elif…
- Abartmasak mı acaba!
- Gülme Elif… Kendini sürekli böyle manipülatif şekilde insanlara sıradan bir varlık olduğuna ikna ediyorsun.
- Sadece sıradan değil aynı zamanda başarısız bir insanım ben Mehmet. Görevinden kovulmuş bir akademisyen olarak bugün buraya çöpe atılmış kariyerimin peşine düşmeye geldim. Başarısız bir evlilik yaptım. Hep yarım kaldım, yarım yaşadım. Senin içindeki özlemin beni biraz yüceltmiş ama bu sadece serap be Mehmet. Ben o Elif değilim. O, senin yarattığın Elif.
- Hayır! Çok düşündüm ben. Karışma işime, aklıma girme. Ayrıca hayatında neler olup bittiğini uzaktan takip ettim, merak etme.
- Ne? Nasıl? Neden?
- Bırak şimdi, o kısma sonra geliriz. Hayır işleri için verilen konserlere bilet satmaya çalışan Elif, bağımlı insanlara hayata tutunmaları için el uzatan talebe sağlıkçı Elif, hem okulda akademik kariyer yapmak isteyen ama bunu gururundan hocalarına onlardan teklif gelmeden söylemeyen Elif, sırf züppe gibi görünmemek için arabası ile okula gelmeyip toplu taşıma ile okula gelen Elif, her fırsatta elinde bir kitapla kantinin veya bahçenin bir köşesinde tek başına takılan Elif, durumu olmadığını anladığı arkadaşları ile iddiaya girip kaybederek yemek ısmarlayan Elif, aynı ders kitabından iki tane alıp birini babam bana sormadan almış diye yalan söyleyerek gariban arkadaşına hediye eden Elif, sokak hayvanlarına ki o zamanlar böyle hayvan sevmecilik moda bir gelenek değilken elinden gelen yardımı yapmaya çalışan Elif, insanlara sadece kendisine ihtiyaç duyduklarını anladığında bir adım yaklaşan ama sanki çok cana yakınmış izlenimi verirken herkesin en uzağında duran Elif, sen mi sıradansın?
- Yapma Mehmet, lütfen…
- Hepsi tamam da bana o 1 Mayıs günü neden miting alanından kaçtığını kendin söylemedin? Neden bunu arkadaşlarından duydum? Sonra sana aniden ne oldu? Neden aşkımız hızla giden bir trene benziyorken beni aniden o trenden atıp öldürdün? Neden Elif?
- Çünkü seni orada görmüştüm Mehmet…
- Nasıl? Nerede görmüştün?
- Gerçekten duymak istiyor musun Mehmet? Seni otobüs durağında nedensiz bıraktığım tarihi de hatırlarsan bunu duymak istiyor musun?
- 10 Mayıs! Evet, en çok duymak istediğim ve yıllardır merak ettiğim şey bu Elif, lütfen anlat, lütfen.
Deniz...
Devam edecek...
NOT: DEĞERLİ YORUM YAPAN ARKADAŞLARDAN BİR RİCAM VAR. ÖYKÜ İÇERİSİNDE GEÇEN SESLENDİRME EFEKTLERİNDEN RAHATSIZ OLANLAR VARSA LÜTFEN YORUMLARINDA BUNU BELİRTSİNLER. RİCAMI KIRMADIĞINIZ İÇİN ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM.
:)
YORUMLAR
senaryo tadına büründü sanki. seslendirme efektleri de öykü tamamlanınca anlayacağız yerinde mi olmuş.
Mehmet'in Elif'i anlattığı kısım biraz hoşbeşten sonra ne bileyim tekrar bir görüşme ısrarı neticesinde olsa nasıl olur diye düşündüm.
Üslubunuz okunası. Dilerim yayınlarsınız.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Yazı diliniz, anlatım şekliniz, detaylandırmalar, cümle yapınız kalemini çok sevdiğim bir roman yazarına benziyor..Benzemekten öte adeta ruh ikizi gibisiniz..
Hele savcının konuşması, o yazdı diyebilirim :)
Bir de yazıyı nerede kesmeniz gerektiğini çok iyi biliyorsunuz ki heyecanla diğer bölüm beklensin...Bekliyoruz da hoş...
Takipteyim hem de beğeniyle...
Den(iz)
:))
Sonra ki bölüm yolda akşama asarım yine...
Sevgilerimle...
Bizim memedin michael douglastan farkı çok sırıtmış burada notum kocaman sıfır;))
oysa karşında sharon stone yi aratmayacak bir afrodit e oturuyorken böyle bir kısık fısıltı nedir birader;))
bundan sonrası malum zaten;))
ancaaak: umut fakirin ekmeğidir
umudumuzu gelecek yazılara devrediyorum;))
tebrikler
saygılarımla
Den(iz)
Müslüm bey sizin hayal gücünün +18 modu açık kalmış.
ahahahhah
Ya ne güldüm ama, siz sağ olun, var olun.
:))
Sevgilerimle...
MÜSLÜM BAYRAM
her daim var ol sen ve yaz
Çok kaliteli gerçekten ilkini merak ederek ve ön yargı ile okumuştum çok güzeldi, gerçekten çok akıcı anı yaşatan gereksiz detaylarla pekde yormayan, hayal gücü de on numara bakış açısını da sevdim, inanın samimiyim ki bu tıp hikaye ve roman tarzını da sevmem. İlk ve son olacak 🤗 ama bitsin bu tâbi yakalandık bir kere bakalım o Mehmet efendi ne iş hele o Elif yok mu o az değil belliki 😉
Not:
Eğer anlatini kurgulayarak yazmadiysan, yazmıyorsan, bir kaç satır sonrasını kendinde bilmiyorsun demektir ve bu muhteşemmm.
Den(iz)
:))
Not: Kısmen kurgu kısmen doğaçlama gidiyor işte bi şekilde.
Sevgilerimle...
sormadan edemiyorum, böyle IQ'su yüksek aklı başında, bilgili ve kültürlü görünen iki kişi arasında diyalogların orta bir yerinde neden kadın durduk yere ıhhh'lasın ya? Adam ne demeye 'bıd bıd bıd' desin kadına, manyak mı bu adam:)...biliyorum bütün bunlar doğaçlama ve ortamı yumuşatmak için...bende ise şu şekilde yankı yapıyo 'bla bla bla' demeye getirir gibi...hani karşısındakini tiye alırsın, ciddiye almazsın veya adam yerine koymazsın v.s...
oysa ciddi ciddi modern bi dille konuşan iki insan görüyoruz...ayarı, dengeyi bozuyo anlatabiliyom mu?
bunlar ufak tefek şeyler, belki üstünde hiç durmamam lazım...ama öyle akıcı, sürükleyici ve kıvrak zekayla yazılmış ki yazı bu kusurlar sırıtıyo içinde...ne gerek var fazlalık onlar, olmasa daha iyi olmaz mı?
olabilir tabi niye olmasın:) sana bırakıyorum, senin tercihin...müdahale edemem, yazıyla arana giremem...söz bi kere çıkmış ağızdan...sen o kurtları ayıklasan bile kulağıma kaçtı bi kere tınısı:)
dur biraz da iyi şeyler söylim...anlatım dilin çok akıcı ve heyecanlı...ordaymışız gibi, içindeymişiz gibi köşedeki sandalyelerde konuk seyirciyiz...bu duyguyu yaşatması, bu etkiyi vermesi güzel...
belki de bu yüzden taşlarını ayıklıyorum...
yazıda kopukluk yok, geçişler de gayet güzel...teşekkürler Deniz...
Den(iz)
:))
Seni yoruyor, rahatsız ediyordur elbette ancak ben bir kitabın içinde denk gelince yazar benimle konuşuyormuş gibi hissediyorum. Bu yazıda yorum yapanlara soracağım bunu. Eğer senin gibi rahatsız olanlar varsa not bıraksın yorumlara. Bakalım ne diyecek diğerleri. Gerçekten ben de merak ettim şimdi. Benim değişik olduğum bi gerçek tamam ve belki de o yüzden seviyorum böyle irrite edici şeyleri. Bakalım neler olacak.
Dur cevabı:
ıııhghhh hıhgdhhh ( boğazımı temizledim burada)
Sevgili Gule ,
Değerli yorumun ve çok kıymetli eleştirel bakış açın için çok teşekkür ederim. Değerli ve usta bir kalem olarak yazılarıma kattığın anlam için teşekkür ederim.
:))
Sevgilerimle....
Gule
biliyorum gündelik ağzımıza yerleşmiş kestirme heceler, mimikler bunlar...yüz yüze konuşunca abes durmuyo...hiçbir şekilde hikayede kullanmayacağız diye bi şey yok...illa ki olacak...o an, o duyguyu anlatırken önemli...uygun mu, değil mi? mimiği de vurgulayacağız elbette...ben burdaki konumuyla yersiz buluyorum sadece...olay bu...okurken beni frenliyo, hızımı kesiyo v.s...ortalama hızla giderken aniden kırmızıya yakalanmak gibi...
farkındayım başını ağırttım...doğru daha önceden de söylemiştim sana...daha sık kullanıyodun bu heceyi, şimdi seyreltmişsin...hiç olmasın demiyorum ki, yerinde ve dozunda olsun...
ve haklısın da...o anki sende bıraktığı etkisi izlenimi önemli...cümlenin kurucusu da sensin, kurtarıcısı da...yerlerde süründüren de sen, zirveye çıkaracak olan da sensin...soluğunu veriyosun bi kere bak bu çok önemli...benim üstüme düşen en iyi şekilde yorumlamak ve empati kurmak...soluğunu ta burdan hissetmeliyim...ama bunu öyle yap ki benim soluğumu da, ayaklarımı da yerden kessin...
sorun biraz da bende aslında...okurken kendimi fazla kaptırıyorum...elimde olmayan bi şey bu...o kadar önemsiyorum ki kendimi birebir o karakterlerin yerine koyuyorum...onlar ne düşünürdü? nasıl tepki verirdi? ne derdi, nasıl karşılardı?yahu sana ne? sana ne! sal gitsin anı yaşa keyfini çıkar dimi:)
nerden yazdın bu yazıyı ya sen! yoruldum be...kendi sesimden yoruldum...yabancı biriyle konuşuyorum sanki, kendimi tanıyamıyorum şuan:)))
Den(iz)
Anlıyorum ben başından beri demek istediğini ve böyle tatlı tatlı anlatman da hoşuma gidiyor buna rağmen. Okuduğum şeyi de yazdığım şeyi de yaşıyorum. İşte bende de tam aynı şey oluyor. O mimiği vermem lazım çünkü benim gördüğümü görmeli okuyan gibi bir takıntı bu belki de bilmiyorum. Eliif'in derin nefes alış verişini, Mehmet'in Elif'e göstermemeye çalıştığı sert mizacını vs .
Gule daha öykü bitmedi, çok yoracağım seni sanırım.
:))
Çokça sevgimle...
Merakla bu yazının devamını bekliyordum bir okumak yetmiyor yarın ikisini alt alta birer defa daha okumak istiyorum zira çalışma muhteşem konu muhteşem , anlatım muhteşem diyorum ve bir daha kutluyorum saygılar sunuyorum
Den(iz)
:))
Sevgilerimle...
'' bakışları ile beni tekme tokat dövebilen bir adamdır o.''
İyisi mi bir Mehmet efendi kahvesi içelim. Hikaye koptu bende.
😘
Den(iz)
:)
Neyse sıyırdı bu kez lacinin uçan tekmesi sanırım.
:)))
Sevgilerimle...
lacivertiğnedenlik
Den(iz)
:(
Neyse...
lacivertiğnedenlik
Den(iz)
Deniz geçit vermez evet de Deniz de başka bir öykünün Elifi işte. Herşey eskide kalırken eskimez bazen. Ayağının serçe parmağı sehpaya çarpmadan onu bir renkle tarif edemezsin. Resimler de böyle oluşur ya... Öyküler biraz yazar, yazarlar da biraz öykü oluyor işte.
lacivertiğnedenlik
Den(iz)
:))
Deli saçlarına hastayım.