8
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
942
Okunma
2.
Yerinden kalkıp karşımdaki tekli koltuğa kendinden emin tavrı ile oturuşu çok çekiciydi. Üzerine giydiği lacivert slim fit takım elbiseyi, mavi gömlek ve lacivert kravatında da aynısı olan minik gri noktalardaki ayrıntı tamamlıyordu. Kemerinin ve ayakkabısının birebir aynı tonda oluşuna ise hiç şaşırmadım. Mehmet işte, ayrıntıları her zaman bir uyum içinde toplardı. Ben çantamla uğraşırken onun da beni incelediğini fark ettim. Üzerimdeki sıradan kot pantolon, spor ayakkabımlarım ve kapüşonlu svetşörtü geçtim hafiften de hafif makyajım ve hiçbir forsu olmayan kısacık saçlarımla oğlan çocukları gibi oturuyordum yıllar sonra karşısında. Kucağımdaki kot kumaştan yapılmış spor tarzdaki çantamı yavaşça yanımdaki koltuğa bıraktım. Bacak bacak üstüne atıp başımı kaldırdığımda göz gözeydik. Ilık bir duygu rüzgarı içinde kendimi evimde hissettim. Onun gözlerine bakarken hem oldukça rahat hem de oldukça yapayalnızdım. Sadece kendine kadardır uzaklaşmış sevgilerin gölgesi. Evde böyle değil midir? Her seferinde dönüp gittiğimiz o iç dünyamız tek başınalığı ile karşılamaz mı bizi? Huzurlu veya değil ama eve dönmek budur. Gözlerini yüzümden çevirmesi gerek artık. Bu iyi değil. Yüzümün alev alev yanmasından değil de Mehmet’in dudağının kenarına çapkın bir tebessüm asmasından anladım yanaklarımın kızardığını. Birkaç dakika hiç konuşmadan oturduk. Sözlerden daha fazlasının konuşulduğu o birkaç dakikada Kenny Loggins avaz avaz bağırıyor gibiydi, ‘’Danger Zone’’. Bir çığlık kopuyordu yüreğimden. Ağzımdan çıkacak diye kelimeler elimi dudaklarıma bastırdım. Newton’un duygu yasası gereği durmak ve susmak bana göre aynı şey. Buradan başka bir eyleme geçmek istediğimi sanmıyorum. I ıhhh geçmiycem işte! Eylemsizliğin doğuracağı eylemsizliğe an’da fazlası ile razıyım.
Elime uzandı parmakları. Hafif ve nazik bir tüy gibi gezindi ama elimi ağzımdan çekmeden fısıldadı.
- Take my breath away.
Yine sustuk. Hiç kelime kullanmadan aynı heyecanı sayfalarca yaşarken aynı anda aynı kelimelerin altını çizmek… Böyle bir şeyi hayatımda sadece Mehmet ile yaşamıştım daha önce de, o filmin tam da aynı sahnesinde.
Aklım yine geçmişi sorgulamaya başladı. Yüzümün asıldığının farkındaydım. O otobüs durağanda çaresiz bir hastayı yüz üstü bırakan bir vicdansızlıkla öylece terk etmiştim onu hiç konuşmadan. Otobüse binip gidişimi acı içinde takip etti. Başı önde hiç yüzüme bakmazken bakışları ile beni tekme tokat dövebilen bir adamdır o. Yıllar önce o otobüs durağında bıraktığı mağrur gururunu yine üzerine giyinmişti bir anda. Sormak istiyordu ama gururu ona engel oluyordu bir kez daha. ‘’Neden?’’
Kapıyı tıklatıp odaya kahvelerimizi getiren adamın da adının Mehmet olduğunu Mehmet’in ona ‘’sağ olasın adaşım’’, demesinden öğrendim. Bu seslenişi aynı zamanda adamı odadan uğurlamak için vurgulu bir şekilde kullandığını adamın söze başlayacakmış gibi uzattığı elindeki kelimelerin ağzının içine bir anda geri dolduğunu Mehmet Efendi yutkunurken anladım. ‘’ sen sağ ol savcım’’ diyebildi adamcağız. Soğuk ve mesafeli bakışı ile Mehmet Efendiyi kapının dışına attığı an da aradan onca yılın geçtiğine ikna oldum.
- Değişmişsin Mehmet!
- Yaşlanmışım değil mi? Beğenmezsin artık beni sen. Hafiften göbek de yaptık baksana.
- Yo, gayet formunda ve yakışıklısın. Fiziken değil de bakışların değişmiş. Çok büyümüşsün sen Mehmet. Mehmet Efendi veya ben seni artık göremeyiz. Sen çok büyümüşsün, böyle yükseklere kadar be Mehmet.
- Çelik bakışların ve çivili sözlerinle beni yaralama hemen. Sen hiç değişmemişsin çiçek çocuklardan Elif.
- Çiçek çocuklar mı? Ahahha! Güldürme beni Mehmet. Evet, kendi dönemi içinde ve belki de bütün dönemlerin içinde en sevimli realitedir. Her ideolojide olduğu gibi bir düşünme yapısına saf hislerle bağlanan kimselere faydası olmayan savaşma-seviş formatı ile kapitalizmi başka bir açıdan besleyen oluşum. Ben uyuşturucuyu da sınırsız ve amaçsız seksi de desteklemem. Savaşa hayır demek için bunlara evet dememiz gerekmiyor. Ayrıca vejeteryan ve vegan olmak insan doğasına da uygun değil. Doğada bulunan bitkisel protein tam olarak yaşamsal kaynak sayılmaz. İnsan bedeninin yapıtaşı proteindir. Vejetaryen ve vegan olmak doğayı korumak değildir. Bu insanların yaşayışlarında da doğaya dost olmayan çok davranış şekli vardı. O dönemin tutucu, bağnaz yapısını kırmak için kapitalizmin böyle bir doktrine ihtiyacı vardı ve epeyce de başardı. Tüm izmler zincirsiz köleler kazanmak için üretilir Mehmet. İdealizm bence böyle bir şey değil. Bak bu da izm.
- Bıd bıd bıd! Neo klasik ekonomi düşüncesinden, epistemolojik bir kopuşu translate etmeye başlamadan ekonomiye giriş dersi de verilmez ama bizi mi konuşsak mesela yıllar sonra. Ha! Elif, ne dersin? Mesela şöyle yapalım; yine Çiçek gibi kadınsın, hala baktıkça bakmak geliyor insanın içinden ama tehlikesiz gibi görünen bir pallas kedisisin sen aslında. O dişleri bir kere geçirmeye gör! Şimdi de bunu yapıyorsun, ısırıyorsun. Özellikle Mehmet Bey değil de efendi dedin mesela, değil mi? İnsanlara rütbeler vermenin acıtan biberinden sosladın cümleye. Bilmiyorsun ve yargılıyorsun Elif. Senin en büyük zayıflığın bu fevri yargıların. Mehmet ‘’bey’’ çok geveze bir adamdır. Seninle geçireceğim şu değeri ölçülemez vakti onun dertlerini tekrardan dinleyerek geçirmek istemedim.
- Mehmet, şey…
- Konu buralara gelmesin diye politik, apolitik yardıracaktın ama yok, bu kez yemezler Elif.
- Mehmet ya!
- Elif, seni… Seni böyle birdenbire karşımda görmek nasıl bir şey bilemezsin. Seni yıllardır nasıl özlediğimi yokluğunda bıraktığın derin boşluğa sor. Ben, ben sana koşarken seni görmeyi unutmuşum. Önceleri seni düşünürken sadece otobüs durağında bıraktığın ölü toprağından başka bir şey aklıma gelmiyordu. Bir de seni o ilk öptüğüm gün… Arada sanki hiçbir şey olmamış gibi kocaman bir hiçliğin ortasında kaybolurken seni neden bu kadar derin bir acı ile özlediğimi anlayamıyordum.
- Mehmet…!
- Sus, lütfen sus. Şu kısacık zamanda bırak da yıllardır içimde birikenlerden artık kurtulayım Elif. Seni anlamanın kitabını sen gidince okudum ben. Sen varken görebildiğim tek şey kitabın kapağı imiş meğer. Düşündükçe derinleşen bir Elif…
- Abartmasak mı acaba!
- Gülme Elif… Kendini sürekli böyle manipülatif şekilde insanlara sıradan bir varlık olduğuna ikna ediyorsun.
- Sadece sıradan değil aynı zamanda başarısız bir insanım ben Mehmet. Görevinden kovulmuş bir akademisyen olarak bugün buraya çöpe atılmış kariyerimin peşine düşmeye geldim. Başarısız bir evlilik yaptım. Hep yarım kaldım, yarım yaşadım. Senin içindeki özlemin beni biraz yüceltmiş ama bu sadece serap be Mehmet. Ben o Elif değilim. O, senin yarattığın Elif.
- Hayır! Çok düşündüm ben. Karışma işime, aklıma girme. Ayrıca hayatında neler olup bittiğini uzaktan takip ettim, merak etme.
- Ne? Nasıl? Neden?
- Bırak şimdi, o kısma sonra geliriz. Hayır işleri için verilen konserlere bilet satmaya çalışan Elif, bağımlı insanlara hayata tutunmaları için el uzatan talebe sağlıkçı Elif, hem okulda akademik kariyer yapmak isteyen ama bunu gururundan hocalarına onlardan teklif gelmeden söylemeyen Elif, sırf züppe gibi görünmemek için arabası ile okula gelmeyip toplu taşıma ile okula gelen Elif, her fırsatta elinde bir kitapla kantinin veya bahçenin bir köşesinde tek başına takılan Elif, durumu olmadığını anladığı arkadaşları ile iddiaya girip kaybederek yemek ısmarlayan Elif, aynı ders kitabından iki tane alıp birini babam bana sormadan almış diye yalan söyleyerek gariban arkadaşına hediye eden Elif, sokak hayvanlarına ki o zamanlar böyle hayvan sevmecilik moda bir gelenek değilken elinden gelen yardımı yapmaya çalışan Elif, insanlara sadece kendisine ihtiyaç duyduklarını anladığında bir adım yaklaşan ama sanki çok cana yakınmış izlenimi verirken herkesin en uzağında duran Elif, sen mi sıradansın?
- Yapma Mehmet, lütfen…
- Hepsi tamam da bana o 1 Mayıs günü neden miting alanından kaçtığını kendin söylemedin? Neden bunu arkadaşlarından duydum? Sonra sana aniden ne oldu? Neden aşkımız hızla giden bir trene benziyorken beni aniden o trenden atıp öldürdün? Neden Elif?
- Çünkü seni orada görmüştüm Mehmet…
- Nasıl? Nerede görmüştün?
- Gerçekten duymak istiyor musun Mehmet? Seni otobüs durağında nedensiz bıraktığım tarihi de hatırlarsan bunu duymak istiyor musun?
- 10 Mayıs! Evet, en çok duymak istediğim ve yıllardır merak ettiğim şey bu Elif, lütfen anlat, lütfen.
Deniz...
Devam edecek...
NOT: DEĞERLİ YORUM YAPAN ARKADAŞLARDAN BİR RİCAM VAR. ÖYKÜ İÇERİSİNDE GEÇEN SESLENDİRME EFEKTLERİNDEN RAHATSIZ OLANLAR VARSA LÜTFEN YORUMLARINDA BUNU BELİRTSİNLER. RİCAMI KIRMADIĞINIZ İÇİN ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM.
:)