- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ESKİ TAŞ ESER TAHRİBAT NEDENLERİ
TAŞ ESERLERİN TAHRİBATINA NEDEN OLAN ETKENLER
( Batman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Batı Raman-Batman)
Eski çağlardan zamanımıza kadar mimari yapılar ve sanat eserleri yapılırken metal ve ahşabın yanında, ağırlıklı olarak taş da kullanılmış¬tır. Taş genellikle dayanıklı bir malzeme olarak ta-nındığından yüzyıllardır, hatta binlerce yıl bina ve anıtlarda mimari eleman olarak kullanılmış ve sa-nat eserleri yapılmıştır. Yüzyıllardır ayakta duran ve toprak altında kalmış bulunan bu taş eserlerin tahrip olma nedenleri vardır. Çünkü doğal taş ile yapılmış bulunan bu eserler, tahripkâr ortam ile karşı karşıya kalmış olduklarından tahribata uğrar veya tamamen yok olurlar. Bu tahrip olma nedenle¬rinin bilinmesi taş eserin koruma ve onarımının yapılabilmesi bakımından çok önemlidir. Taş eser ilk bulunduğu ortamda ve bu ortamın dışında veya açıkta doğa koşullarından etkilenir. Bu etkilen¬menin az veya çok tahribata neden olması, kullanı¬lan taşın yapısal özelliklerine ve eski çağlardan zamanımıza kadar insanların bilinçli veya bilinç¬sizce yapmış oldukları olumsuz etkilere de bağlıdır. Genellikle bu etkenler taş eser tahribatında birlikte etkili olmaktadırlar.
1.Taşın Yapısal Özelliklerinden Dolayı Etkilenme:
Taşın yapı taşı olabilmesi için gerekli fiziksel, mekanik ve kimyasal özelliklere sahip olmasından (Caner, 1984, s.50) dolayı dış etkenlerden etkilenerek tahrip olmasıdır. Bunlar ise çeşitli taşların oluşlarına bağlı özelliklerdir. Jeolojik devirlerde tektonik hareketlerden dolayı meydana gelen dikey ve yatay değişmeleri veya boşlukları değişik renk ve bileşimde maddelerin doldurması, taşta farklı sertlikte kısımların meydana gelmesine neden olur. Bu tip taşlar rüzgâr ve yağmurun çok etkili olduğu yerlerde veya farklı güneş ve nem alan yerlerde kullanıldıklarında yumuşak kısımlarının dağılıp düştüğü ve oyukların meydana geldiği görülür (Resim 1). Bu olaya "Farklı Ayrışma" adı verilir (Erguvanlı,1978, s.249) ve daha çok Kalker, Gre ve Tüflerde görülür. Sebebi ise taş içinde farklı yapı ve dirençte kısımların bulunmasıdır.
Tektonik hareketlerden dolayı meydana gelen dikey ve yatay boşluklar, değişik renk ve biçimde maddelerle tam olarak dolmamış veya yapışmamış olabileceğinden, taş kullanılırken çatlar veya kırılır. Bu tür taş mimari eleman olarak kullanıldığında taşta bulunan ve açıkta oları çatlak, kırık ve derzlere rüzgârların getirdiği bitki tohumları yerleşir ve büyümeye başlarlar. Bunun sonucunda bitki kökleri esere zarar verir. Oyuklara giren suların donması da taşın tahribatına veya parçalanmasına ne¬den olur.
2. İnsanların Olumsuz Etkileri:
İnsanlar bilinçli veya bilinçsiz olarak yüzyıllardır taş eserleri olumsuz olarak yaptıkları birtakım çalışmalarla etkilemişler ve bu eserlerin tahrip veya yok olmasına neden olmuşlardır. Bunlar ise taşın yatağından alınıp yapıda kullanılmasına kadar geçen safhada uygulanan hatalı işlemler, farklı malzemenin kullanılmasından dolayı meydana gelen olumsuz etkiler, havanın kirletilmesi ve hatalı yapılan kazı, depolama, koruma ve onarım çalışmalarıdır.
2.1. Yanlış işçilik:
Taşın bina ve anıtlarda, mimari eleman durumuna getirilinceye kadar veya sanat eseri yapılırken meydana gelen hatalı uygulamalar nedeniyle dış etkenlerden daha çok etkilenerek tahribatına neden olan çalışmalardır. Bunlar, taşı keserken veya yüzeyini işlerken sert darbe yüzünden oluşan mikro çatlaklar ve taş duvara yatak düzlemine paralel oturtulması gerekirken hatalı olarak dik kullanılmasından oluşan çalışmalardır.
Taş ocağında ve taşın işlenmesinde yapılan hatalı uygulamalar: Ocağın çabuk ve gelişigüzel işletilmesi ile önceleri taşta gözle görülmeyen fakat bir müddet sonra ortaya çıkan çatlaklar görülür. Eskiden taş blokları, ince teller üzerine kuvars kumu dökerek ve sürterek kesmek suretiyle (Erguvanlı,1978, s. 251) veya çıkarılacak olan taş bloğunun yüzeyi düzeltildikten sonra açılan oluklara yerleştirilen kuru ağaçların, su ile ıslatılarak şişmelerinden oluşturulan basınçla çatlak ve yarıklar oluşturulduktan sonra ağır balyoz ve çekiç kullanılarak yarıklar derinleştirilmek suretiyle (Alkım, 1974, s.18) taş bloğu çıkarıldı. Bu çalışmalar sırasında ve daha sonra, taş, çeşitli çekiç, keski murç gibi aletlerle işlenirken bazen el kayması veya yanlışlıkla vurulan sert bir darbe sonucu mikro çat¬laklar oluşabilir. Bu tür taşlar doğa koşullarından daha çabuk etkileneceğinden tahrip olmaları daha hızlı olmaktadır.
Yanlış taş seçme ve hemen kullanma: Ocakların her birinde aynı sağlamlıkta taş bulunmaz. Doğal bir taş ne kadar türdeş olursa o kadar dayanıklı olur. Bunu diğer yumuşak tabakalardan veya yum¬rulardan ayırmak ve seçmek tecrübe ve beceri işi¬dir. Bu taşlar ocaktan çıkarıldıkları an hemen kul¬lanılmamalıdır. Yeraltından çıkarılan taşlar, atmos¬fer ile direkt temasa geçtiklerinde değişmeksizin kalmaları olanaksızdır. Tuz, oksijen, su ve çeşitli iklimsel faktörlerden etkilenerek değişime uğrarlar. Taş içinde mevcut olan bir miktar suyun uçması ve boşluktaki eriyiklerin aşağı süzülerek kristalize olmasından sonra taş biraz sertleşir. Bütün bunlar göz önüne alınarak ocaktan çıkarılan taşın bir süre bekletildikten sonra kullanılması gerekir. Özellikle bu durum traverten ve kalker taşları için geçerlidir.
Farklı özellik ve bileşimlere sahip taşlardan yapılmış mimari elemanların, üst üste kullanılma¬ları durumunda birbirlerini etkilemeleri sonucu bo¬zulmaları hızlanarak taş eser üzerinde dökülmeler ve lekeler (Erguvanlı, 1978, s.251) meydana gelir.
Taşın tabakalanma durumuna göre yanlış kulla¬nılması: Tortul taşların özelliklerinden biri, değişik renk, doku ve karakterdeki tabakaların üst üste gel¬mesidir. Böyle bir taşı işlerken, özelliğine göre yani suyuna, damarına göre çalışmak gerekir. Aksi tak¬dirde tabakalaşmaya dik işlenen taş kırılabilir. Bunlar yapılarda kullanılırken tabaka yüzlerinin para¬lel olarak oturtulmasına dikkat edilmelidir. Taş, ta¬bakalanma durumuna göre dik veya eğik bir şekilde kullanıldığında tahrip olması daha çabuk olur. Çün¬kü tabakaların basınca karşı dirençleri azalır. Bu nedenle yüzlerinden tabaka halinde kopmalar olur.
2.2. Taşla birlikte kullanılan diğer malzemeden dolayı etkilenme:
Yan yana kullanılan iki yarı malzemenin fiziksel özellik farkları, gözeneklilik (Caner, 1984, s.51) veya bir malzemedeki tahrip olma etkinliklerinin, diğerlerine de geçerek onları etkilemesiyle meydana gelen tahribatlardır. Bunlar mimari elemanlarda bağlantı maddesi olarak kullanılan demir kenetle¬rin, doğa koşullarından etkilenerek paslanarak genleşip bulunduğu taşı çatlatması (Resim 2) veya harç, sı¬va gibi kullanılan malzeme içinde bulunan suda çö¬zünen tuzların, daha gözenekli olan taşa geçmesi ve kurumasıyla taşın kabuklaşmasına oyukların oluş¬masına, çatlamasına ve parçalanmasına neden olan tahribatlardır.
2.3. Hatalı kazı ve onarım çalışmalarından dolayı etkilenme:
Yüzyıllar önce yaşamış insanlar görüş ve düşün¬celerine ters düşen taş eserleri tahrip etmişlerdir. Bilimsel olarak yapılan kazılarda bulunan bazı eser¬ler, çalışanların hatalı uygulamaları nedeniyle ya¬hut olanakların kısıtlı veya olmaması nedeni ile tahrip olmaktadırlar. Ayrıca eski uygarlıkları gö¬mülmüş oldukları toprağın altında araştıran bilim adamları, eserleri çıkartırken farkında olmadan tahrip ederler (Haswell, 1973, s.119). Toprak altında bulunan taş esere, kazmanın çarpması sonucu kırıl¬ma ve çatlamalar veya açığa çıkarılan taş eserin kaldırılmasında kendir halat yerine çelik halat kullanılması (Resim3) nedeniyle bağlantı yerlerinde mey¬dana gelen ezilme ve kopmalar şeklinde tahribatlar meydana gelir.
Yangın ve savaşların taş eserler üzerinde yaptığı tahribatlar çoktur. İkinci Dünya Savaşı’nda Münih kentinin bombalanması esnasında pek çok eser tah¬rip ve yok olmuştur. Bunlardan Yunan çağına ait bir genç heykeline isabet eden bomba, heykelin pek çok parçaya bölünmesine sebep olmuştur (Bertolin, 1970, s.13).
İnsanlar yapı yapmak, yol açmak nedeniyle yap¬tıkları hafriyat çalışmalarında ortaya çıkan veya ayakta bulunan taş eserleri çalışmalarına engel ol¬duğu düşüncesiyle tahrip etmekte veya ortadan kal¬dırmaktadırlar. İstanbul-Fatih ilçesinde bulunan İs¬kender Paşa Camii yanında ayakta duran çeşme bu nedenlerle tahrip edilerek parçaları Fatih Camii gü¬ney avlu duvarı önüne atılmıştır.
Taş eser yüzeyinde bulunan kir tabakası, çeşitli asitli maddeler kullanılarak kimyasal yöntemlerle veya raspalama (Resim 4) gibi hatalı mekanik yöntem¬lerle temizlenmesi durumunda, taş eserin yüzeyi bo¬zulacağından doğa koşullarından etkilenmesi daha çabuk olur. Bu da tahrip olma sürecini hızlandırır.
Hatalı onarımlar, taş eserlerin eski görünüm¬lerini değiştirmekte veya tamamen yok olmasına ne¬den olmaktadır. Münih Müzesi’nde bulunan antik bir torso yanlış onarım yüzünden kusurlu olmuştur (Bertolin, 1970, s.13). Burada modern heykeltıraşlar heykel parçalarının kırık kırığa birbirine eklenme¬sini kolaylaştırmak için kırık yerleri yontmuşlardır. Bu ise heykelin orijinal görünümünü değiştirmiştir. İstanbul-Eminönü İlçesine bağlı Sultanahmet’te bulunan Beşir Ağa Çeşmesi, uygulanan hatalı ona¬rım çalışmaları nedeniyle parçalanarak tamamen yok edilmiş (Resim 5), yerine mermer atölyesinde tornada yapılan taklit parçalar yerleştirilmiştir.
2.4. Hava kirliliğinden dolayı etkilenme:
Sanayi kuruluşlarının, kentlerdeki ısıtma sis¬temlerinin ve motorlu araçların, havaya yaymış ol-dukları gazlar taş eserlerde tahrip edici etkiler yapar. Bazı eserler üzerinde ve bilhassa mermerde binlerce yılın yapamadığı yıpranmayı 20 yıl içinde asit yağmuru yapmıştır (Sezginer, 1982, s.12). Asit yağmurunun oluşumu oldukça basittir. Eriyen ma¬denlerde ve yanan yakıtlarda yabancı bir madde olan kükürtdioksit meydana getirir. Aynı anda oluşan yüksek ısı da havadaki azot ve oksijen birle¬şerek yanmış azot veya kimyasal adı ile azot mey¬dana gelir. Bu iki zararlı gaz havanın nemi ile birleşerek sülfirikasit ve nitrikasit meydana getirir. Bu iki zararlı asit karışımının havada bulunması ve açıkta bulunan taş eserler üzerine yıllarca yağması taş eserin yüzeyinin tahrip olmasına neden olur. Tahrip olan taş yüzeyi, çözülüp yağmur suları ile sürüklenir veya is tutarak tozlanır. Kısa bir süre sonra kabuk tutarak (Resim 6) hızlı bir tahrip olma sürecine girer. Asit yağmurunun tahripkâr durumu¬nu Atina şehrinde Akropol’de bulunan, mermer ka¬bartmalar üzerinde (Bouras,1977, s.8) veya İstan¬bul’da açıkta bulunan eski taş eserler üzerinde görmek mümkündür. İnsanların kullandıkları arabaların lastiklerinde önemli miktarda kükürt vardır (Sezginer,1982, s.13). Trafiğin yoğun olduğu yerlerde, havaya karışan be lastik parçacıkları, açıkta bulunan taş eserlerin üzerinde birikmekte ve asit yağmurunun yarattığı etki ile yüzeylerinin tahrip olmasına neden olmaktadır.
3. Doğa koşullarından etkilenme:
Toprak altında kalmış taş eser demir oksitlerden ve onların iklimsel değişimlerinden, hayvanlardan, bitki köklerinden, yeraltı sularından, depremlerden etkilenerek kendi yapısına göre genel olarak belirli bir miktar bozularak çevresi ile nisbi bir dengeye ulaşarak, daha yavaş bir bozulma sürecine girer. Be¬lirli değişikliklerle ortama uymuş buluntu, kazı sı¬rasında açık iklim şartları ve ısı ile karşılaşınca tekrar değişime uğrayacaktır. Birçok buluntu bu de¬ğişim ile tamamen bozulabilir veya toprak altındaki durumundan daha kötü bir duruma gelebilir (Caner 1983, s.59). Topraktan açık havaya çıkarılan taş eserin karşılaştığı en önemli etkenler nem değişimi ve tuz problemidir. Taşta bulunan suyun buharlaş¬ması sırasında suda çözünen tuzların gözenek ve kılcal çatlaklarda kristallenerek oluşturdukları basınçla, taşta çatlama ve kırılmalar meydana gele¬bilir. Bunun yanı sıra açığa çıkarılmış taş eser ile açıkta bulunan ve çeşitli taşlardan yapılmış olan anıt ve binaların dayanıklılığı ve tahrip olma neden¬lerinde en büyük faktör, bulundukları bölgenin do¬ğa koşullarının etkinliğine bağlıdır.
3.1. Atmosfer:
Taşların tahribatında etki yapan faktörlerin en önemlilerinden biri atmosfer içinde yabancı madde¬lerin bulunmasıdır(Erguvanlı,1978, s. 252). Kirleri içinde bulundurarak orijinal bir depo vazifesi gö¬ren atmosfer taş eserlerin tahribatında (Resim 7) çok etkili olmaktadır. Bu durum Osmanlı mezarlarının incelenmesinde, mezar taşlarının toprak üzerinde bulunan kısımlarının, atmosferin etkisiyle tahrip olmanın son aşamasında, toprak altında kalan kısımlarının ise toprağın etkisiyle renklendiği fakat don hadisesi ve toprağın birtakım etkilerine rağmen çok iyi bir durumda oldukları, hatta ilk yapıldıkla¬rı zamandaki satıh düzlüklerini dahi koruyabildik¬lerinin görülmesiyle belirtilebilir.
Atmosferde taş eserleri olumsuz etkileyen C02, S03, NH3, N03, Cl maddeleri aktiftir (Winkler, 1971, s.l). Bütün bu çözülmemiş gazlar aynı zamanda toz ve kurum içinde yoğunlaşmışlardır. Atmosferin taş eserlere olan kimyasal saldırısı, büyük oranda su¬yun çözücü etkisiyle oluşan asit kirliliğinden mey¬dana gelmektedir.
3.1.1. Karbondioksit:
Silikat minerallerinin bozulma işlemi ile çoğalır ve su içindeki karbonat kayaların çözülme oranlarını, saf sudaki çözülmelerden birkaç misli daha yükseltir. Atmosferde bulunan karbondi¬oksit iki yerden kaynaklanır. Karbondioksit at¬mosferden bitkilere ve toprağa geçer ve sonra bak¬teri tahribiyle tekrar atmosfere döner, b-Atmosferin %50’sinden fazlasını araba eksozlarından çıkan dumanlar oluşturur (Winkler, 1971 s. 2).
3.1.2. Sülfatlar ve Kloritler:
Havadaki sülfürün başlıca kaynakları kömür, yağ ve doğal gaz gibi fosil yağlardır. Kloritler yağmur suyu içinde hidroklorikasite dönüşürse aşındırıcı ve kirletici etkisi fazla olmaktadır.
Nitratlar ve Duman: Araba egsoz dumanından ve endüstri kaynaklarından atmosfere eklenir. Nitrikasite dönüşmesiyle taş yüzeyini bozar ve tuz olarak taş içine sızar. Duman ise, organik hidrokarbonlarla karışmış endüstri artıklarının kimyevi dumanındaki değişiklikten kaynaklanan hafif bir sistir (Winkler, 1971, s.3). Kurum, taşların gözenekleri¬ne yerleşerek taş yüzeyinin rengini değiştirir.
3.1.3. Yağmur suyu:
Atmosfer arasından geçerken aldığı iyonlardan dolayı paslandırma gücü kuvvetlenir. Yağmur yüksek sülfürik ve karbonik asit bulunduran bölgelerde ve toz artıklarını nötrleştiren maddelerin yoksun olduğu yerlerde çok asitlenir. Asit yağmurları da taş eserler üzerinde tahribata neden olur.
3.1.4. Nem:
Taş eserlerin tahrip olmasında en önemli etkendir. Nemli hava taşın gözeneklerinden ve kıl-cal çatlaklardan içeriye girer. Bu durumda bir mal¬zemede emilmiş nemin miktarı ile havadaki nem karşılaştırılma, taştaki nemin fazla olduğu görülür (Vos, 1976, s.68i). Taş ve birlikte kullanılan malze-mede nem sorunu olduğu zaman, malzemeler içinde bulunan tuzlar hareketlenmekte ve taş üzerinde be¬yaz çiçeklenmeler, kabuklaşma ve oyuklar şeklinde tahribatlara yol açmaktadır.
3.1.5. Tozlar:
Dünya üzerindeki rüzgârlardan kaynak¬lanan tozlar, düşen yağmur damlaları tarafından yı-kanarak çamurlu bir yağmur oluştururlar. Bu şekil¬de taş eserlerin çatlakları arasına giren ve üstünde biriken tozlar zamanla eserin tahribatına neden olurlar. Kuru nehir yatakları, sel basmış ovalardaki mil ve çeşitli yerlerde bulunan tozlar, şiddetli rüzgâr tarafından toz halinde kaldırılır. Rüzgârın kaldırma işlemi koruyucu bir bitki örtüsü bulunma¬yan yerlerde daha çok görülür. Toz zerreciklerinin rüzgârın etkisiyle, taş eserlere çarpması sonucu yü¬zeylerinin tahrip olmasına ve zamanla parçalanmasına neden olur.
3.1.6. Sular:
Taşların tahribatında suyun ve içinde çözelmiş bulunan oksijen, karbonik asit, kükürt oksijen bileşiklerinin özel bir anlamı vardır (Steenken, 1969, s.9). Bunlar sıcak-soğuk değişmesiyle de etkili olur¬lar. Suyun taşıdığı kimyasal etkenler ve- bunların tepkimelerinden doğan maddeler mikropların, kurt¬ların ve zararlı böceklerin çoğalmasını kolaylaştırır.
Su güçlü bir eritici olup, iyon alışverişini kolay¬laştırarak malzemenin bozulmasına yol açar. Su içinde bulunan saldırıcı iyonların ve C02, S02, S03, Cl, N03 ve S04 gazlarının varlığı sebebiyle meyda¬na gelir. Soğuk ve don ise yanlış suyun bozucu etkisi işe karıştığı için zararlı olur. Su ısısının düşmesi Ç02 yoğunlaşmasını yükselttiği için aşındırıcılığı arttırır, Taşın boşluk ve çatlaklarını dolduran su¬yun -22 C donması sonucu oluşan %9 oranında ha¬cım artmasından dolayı meydana gelen basınç 1700 kg cm2 lir (Erguvanlı, 1978, s.240). Bu basınç sert taştan yapılmış eserlerin bile tahribatına sebep olur.
Bina ve anıtlar yeraltı suları ile sık sık temasta bulunmaları nedeniyle, sürekli olarak alçak kısımda bulunan tasa ve diğer kullanılmış olan malzemelere nem aktarırlar. Böylece tuzların yukarıya çıkması nedeniyle, taş yüzeyinde kenar sınırına yakın yer¬lerde yüzey çatlamaları oluştururlar. Bu tuzlanma daha çok çöl bölgelerinde görüldüğü halde nem ve rutubeti fazla olan bölgelerde bulunan anıt ve ya¬pılarda da benzer durumlarla karşılaşılır.
3.1.7. Tuzlar:
Taş eserlerin tahrip olmasında tuzun ö-nemli bir rol oynadığı saptanmıştır. Nem sorunu olan yerlerde bulunan eserlerde kendi yapısında olan, değişim sırasında oluşan ve çevresindeki malze-mede bulunan tuzlar harekete geçerek taşın tahrip olmasına neden olurlar. En önemli tuzlar alkali ve toprak alkali sülfat, karbonat, nitrat ve klorürlerdir (Demirci ve diğerleri, 1985, s.13). Tuzların etkisi, tuz kristalinin ısıl genleşmesi, tuz kristallerinin bü¬yümesi ve özellikle önemli olan tuzların hidratasyonu olayları ile belirlenir. En büyük etki Na2S02 ve MgS04 ’ten gelmektedir. Bu etki tuz içinde bulunan suyun artması ve buna bağlı olarak hacminin de artmasından meydana gelir.
4.Bitkiler:
Bitkiler ve bunların sirkülasyon ürün¬leri taşın tahrip olma sürecini büyük oranda hız¬landırır. Rüzgârlarla getirilen bitki tohumları taş eserlerin çatlak ve aralıklarına girerek burada çim¬lenir, büyür, gelişir ve kök saçakları çatlaklar ara¬sına girerek taş eseri tahrip eder. Ayrıca çıkart¬tıkları asitler ile de aralıkların genişlemesine yardım ederler.
Likenler, yosunlar ve mantarlar taş eserlerin yüzeyini çoğu zaman koruyucu fakat daha çok tahrip edicidirler (Winkler, 1971, s.6). Yosunlar daha çok kapalı ve esinti olmayan yerlerde oluşursa da esinti olan rutubetli yerlerde de rastlamak mümkündür (Resim 8). Bu olaya daha çok sonbahar sonu ile ilkbahar ortasında rastlanır. Taş yüzeyinde gri-mavi bir tabaka meydana getirirler. İyi ışık alan yerlerde yeşile çalarlar. Taş yüzeyini soldurmakla birlikte, yüzeyde gözen eklenme meydana getirirler.
Likenler çıplak kaya yüzeyine, destekleyici toprak olmadan da saldırırlar. Likenler taş eserin yüzeyine iki şekilde etkili olur. a- Kaba yüzeyi ve süngerimsi karakteri ile mekanik olarak suyu belirli bir zaman içinde taş yüzeyinin hemen altında tutarak, sürekli olarak taşa nem aktarırlar. b- İyon değişimi ve asit salgılaması nedeni ile taşlara zarar verirler.
5. Hayvanlar:
Hayvanların taş eserlere olan tahribatı, kimyasal olarak organik asitlerin gizlenmesi ile veya mekanik olarak delerek, kazarak olabilir.
Bakteriler: Toprakta birçok faaliyette bulunarak gruplar halinde gelişir ve yaşarlar. Mantarların bulunduğu yerlerde gelişirler. Amonyakla birlikte taşın içindeki silisi parçalarlar. Bu tür taştan yapılmış eserlerde bakteri tahribatı çok hızlı olur. Mantar ve bakteri bulunan taş eserin tahribatı hızlanır. Bu nedenle bakterilerin bulunmadığı temiz bir taş eser, çok daha uzun bir süre sağlam kalır. Bakteriler öldükten sonra bile çürüyerek bitkilerin yaşayabileceği bir zemin hazırlarlar.
Taş ve toprak içinde yaşayan bazı hayvanlar, taşın ayrışmasını kolaylaştırarak tahribatına neden olurlar. Genellikle koloniler halinde yaşayan sünger, istiridye, kurt, denizkestanesi gibi delici hayvanlar çıkarttıkları zayıf bir asitle veya delerek taş eserlerin tahribatına neden olurlar. Diğer taraftan hayvanların dışkılarının nitratlı olması taş eser yüzeyinin tahrip olmasına diğer bir nedendir.
6. Deprem ve Yangınlar:
Depremler bugüne kadar birçok taş eserin tahrip ve yok olmasına yol açmıştır. Sarsıntılar ile yerlerinden oynayan mimari elemanlar ve sanat eserleri birbirleri üzerine yığılmış veya üzerlerine bir şey düşerek ezilmiş, kırılmış ve çeşitli parçalara ayrılmışlardır. Bu parçaların bir kısmı zaman aşımı içinde yok olmuştur. Bunun yanı sıra doğal olarak meydana gelen yangın, şimşek ve diğer doğal afetler de taş eserlere büyük zararlar vermişlerdir.
Taş eserlerin koruma ve onarımlarının yapılabilmesi her şeyden önce onların tahribatına neden olan etkenlerinin bilinmesine bağlıdır. Teşhis yapıldıktan ve tahribatın etkinliği ve nedenleri saptandıktan sonra taş esere olumlu ve etkili onarım ve koruma çalışmaları uygulanabilir.
KAYNAKLAR
Akilli, H., (1986) "Antalya Mûzesindebir Bir İmparator Heykeli Onarımı", TAÇ, sayı 3, İstanbul, Türkiye Anıt Çevre Turizm Vakfı Yayını, s.
Akilli, H., (1987-2) "Perge’de Bulunan Dansöz Heykeli Onarımı", Arkeoleji ve Sanat, sayı 28-31, İstanbul, s. 19-21.
Akilli, H., (1987-3) "Perge Kazılarında Ortaya Çıkarılan Mimariye Bağlı Ele¬manların Onarımı", TAÇ, sayı 6, İstanbul, Türkiye Anıt Çevre Turizm Koruma Vakfı Yayını, s. 41-47.
Akilli, H., (1987-4) "Taş Eserlerin Tahribatına Neden Olan Etkenler", Rölöve ve Restorasyon Dergisi sayı 6, Ankara, Vakıflar Genel Müdürlüğü Ya¬yınları, s. 129-134.
Bertolİn, S., (i970-i) "Die Restaurierung Einer Griechischen Jünglingsfigur", Arbeitsblaetter für Restauratoren, Mainz, Verlag des Romisch-Germa-nischen Zentralmuseums, s. 13-14.
Binan, M., (1961) Tabii Taş Duvar (Blok Taş Duvarlar, Blok ve Plak Kaplama Duvarlar), İstanbul, İstanbul Teknik Üniversitesi - Mimarlık Fakültesi
Bouras, K., (1977) "Akropolü Kurtarmak için", Görüş, sayı 10, İstanbul, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün Aylık Dergisi, s. 4-10.
Erguvanli, K., (1978) Mühendisler İçin Jeoloji, İstanbul, İstanbul Teknik Üniversitesi Yayınları.
, s. 30-34.
Plenderleîth, H.J., (1956) The Conservation of Antiquities and Works of Art, London, Oxford University Press.
Plenderleİth, HJ. - Werner, A.E.A., (1971) The Conservation of Anti¬quities and Works of Art, London, Oxford University Press.
Scbleiermacber, M., (1980-2) "Einiges zur Restaurierung und Nachbildung des Sarkopnages und der Bû’sten aus der Grabkammer von Weiden", Arbeitsbla-etter für Restauratoren, Mainz, Verlag des Römisch-Germanischen Zentralmuseums, s. 154-160.
Winkler, E.M., (1971) "Decay of Stone", Conservation of Stone I, Prep¬rints of the Contributions to the New York Conference on Conservati¬on of Stone and Wooden Objects, 7-13 June 1970, London, The In¬ternational Institute for Conservation of Historic and Artistic Works, s. 1-11.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.