- 326 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ÖRNEK AİLE
İİnsan bir yazmaya alışmaya görsün,hergün yazacak bir konu düşünmeye başlıyor arkadaşlar.
Sanki bulaşıcı bir hastalık gibi.
Başkalarının yazdıkları güzel yazıları okudukça daha çok hevesleniyor yazmaya.
Beyin, doldukça boşalt beni diye yalvarıyor adeta.
Bugün de sizlere, aynı yaşta olmamıza rağmen benden bir sınıf altta aynı yatılı okulda okuyup, uzun yıllar aynı iş yerinde birlikte çalıştığımız bir arkadaşımdan bahsetmek istiyorum.
Neden aynı yaşıt olduğumuz halde bir sınıf altta diye soracak olursanız eğer;
O yıllarda köylüler çok garip, köylerde orta okul olmadığı, şehire de gönderilemediği, kız çocuklarının okutulmasına da pek önem verilmediği için hemen hepimiz köylerimizde orta okul açılıncaya kadar ara vermek zorunda kalmıştık.
Ben iki yıl, o da üç yıl ara vermişti.
Daha çok ara verenler de mahkeme kararıyla yaşlarını küçültmek zorunda kalmışlardı.
Arkadaşım, kaplıcalarıyla meşhur Denizli-Karahayıt köyünden, karamuk güzeli, şen şakrak, esprili, doğaçlama müthiş tyatro yeteneği olan ve bu yönüyle okulda herkes tarafından çok sevilen birisiydi.
Tüm müsamerelerde rol verilir, herkesi kırar geçirirdi güldürmekten.
Kah bohçacı, kah falcı, kah kaşık kıran, zil döven orospu Halime olurdu. Sadece kız yatılı okulu olduğu için erkek rolleri de ona verilirdi. Bir sahnede bir kaç değişik rol aldığı bile olurdu.
Musamereler genelde okulun kapanmasına yakın yapıldığı için ailelerimiz de gelirlerdi izlemeye, eve dönerken bizleri de götürürlerdi.
Çok mutaassıp olan babamın bile öyle hoşuna gitmişti ki oynadığı roller, kaşık kıran, zil döven orospu Halime nasıl diye sorar olmuştu sürekli. Artık bizim evde hep o isimle anılıyordu.
Öğretmenlerimiz, konservatuara devam etmesini çok istemişlerdi, ama o sıralar yüksek okul hakkımız yoktu yazık ki.
Hatta bu hakkın verilmesi için boykot yapmıştık da, siyasi diyerek şikayet edilmiş, müfettişler gönderilerek soruşturma yapılmış, birçok arkadaşımız sürgüne gönderilmiş, bir çoğumuz okuldan atılmış, bir çoğumuz da uzaklaştırma cezaları almıştık.
O zihniyetteki iktidarlardan da hala kurtulamadık o gün bu gündür.
Geçmişimizden hiç ders almayan da bir toplumuz yani sizin anlayacağınız.
İlk tayin yerlerimizden sonra benim şehrimde ve aynı serviste çalışmaya başladık yıllar sonra.
Evlendik, çocuklarımız oldu. Önce kiralık evlerde oturduk. Dişimiz, tırnağımızdan artırdıklarımızla da kendi evlerimizi yapmaya karar verdik.
Öyle çalışkandılar ki, eşiyle birlikte hergün iş çıkışı kazma kürekleri omuzlar, temel kazmaya giderlerdi önceden almış oldukları arsaya.
Hani derler ya "dişimle,tırnağımla kazıyarak geldim ben bu günlere" diye, tam da o şekilde gelmişlerdi gerçekten.
Müstakil üç katlı evleri, yanında da bahçe yaptıkları arsaları olmuştu. Her şeylerini kendileri yetiştiriyorlardı.Bahçelerinde çeşit çeşit meyve ağacından asmasına kadar herşey olduğu gibi, değişik sebzeler, sanki cennet bahçesi gibi türlü renkte ve cinste çiçekler, altında oturulacak çardağına kadar...
Bir ara böbrekleri sürekli taş üretir olmaya başlamıştı.Yaşayanlar varsa çok iyi bilirler. Doğum sancısını soda bırakır mübarek.
Ağrıları dayanılmaz olduğunda, banyo küvetini sıcak suyla doldurur, anadan doğma küvete sokar, koluna da serumları asar, kıvrana kıvrana taşların düşmesini beklerdik.Tabi ki doktor önerisiyle yapardık bunları.Taş yapacak diye çoğu şeyleri yemesi yasaklandığı için bizler iş yerinde çıkan yemekleri yerken O, yiyeceklerini hergün evinden getirmek zorunda kalırdı.
2000 yılında emekli olduğunda büyük oğlu askeri lisede, küçük oğlu da daha ortaokuldaydı yanılmıyorsam.
Daha iki ay olmuştu ki emekli olalı, memesinde bir kitle hissedip, eşine ve çocuklarına bile haber vermeden muayene olup parça aldırmış, sonucun iyi olmadığını, üçüncü evre olduğu için başka organlara da metastas yaptığını öğrenince haber vermiş eşine. Çocuklar uzun zaman bilmemişler.
Bizlerin de ameliyat olup geldikten sonra haberimiz oldu ve ziyaretine gittiğimizde;
-Yanımdaki yatakta bir aylık emekli bir öğretmen vardı. Ben senden bir ay daha torpilliyim. Çünkü, sen bir ay olmuşsun, ben ise iki ay oldum emekli olalı
diyerek oradakileri bile güldürdüğünü anlatmış, biz ona teselli edeceğimize, ondan teselli alıp dönmüştük evlerimize.
Sanki hastalığıyla dalga geçiyor gibiydi.
-Her organımda fazlalıklar varmış, hepsinin ucundan biraz biraz kırpıverdiler işte...
Karın içindeki tüm organlarına metastas yaptığı için birkaç kez ameliyat, tekrarlanan radyoterapi ve kemoterapiler uzun süre devam etti.
"Eğer uzun yaşamak istiyorsan,dünya yansa umrunda olmayacak" demiş doktoru. Ne zaman ansızın ziyaretine gitmiş olsam, bahçede hem işlenip hem de yüksek sesle türkü söylerken yakalıyordum. Sesi de çok yanık ve çok güzeldi.
Her iki oğlu da, hani kız güzeli denir ya ışte o kadar yakışıklı ve becerikli çocuklardı. Annelerinin etrafında pervane gibi döndüler ve her işi öğrendiler. Gelen giden misafirlere bile çok güzel hizmet ediyorlardı.
Evlerin hiç birisini kiraya vermediler. Hangi katında kalmak istiyorsa orada kaldı. Eşi de çok becerikliydi. Hastalığı esnasında bir de çok geniş ve çok güzel taraça yaptı ona.
Kendisi şu anda sayfa arkadaşım oluyor. Mutlaka okuyacağını düşünüyor ve bir itirafta bulunmak istiyorum.
Eşi hastayken bile durmadan inşaatla uğraşıyor diye çok konuşulmuştu.
Meğer, O güzel insanın niyeti, eşini nasıl hayata bağlayabilirimmiş de ,insanlar günahını almışlar.
Bunu da arkadaşım söylemişti sağlığında;
-Eğer aile birliğim ve sevgi olmasaydı asla bu kadar yaşayamazdım.Çok şükür büyük oğlumun mürüvvetini gördüm. İstediği mesleğe (Kara Harp Okulu mezunu teğmen) sahip oldu .Sevdiği kızla evlendi ve bir de torun verdi bana. Küçük oğlum da istediği yüksek okula yerleşti, nasılsa bitirir ve ekmeğini kazanır. Artık ölsem de gam yemem,
demişti son ziyaretine gittiğimizde ve hazırdı artık gitmeye.
Hayat dolu örnek yaşamın, hayata bakışın ve başarılarınla her zaman saygı ve sevgi ile hatırlanacak, anılarımızda hayat bulacaksın. Rahat uyu güzel arkadaşım.
Sana çok bağlı olup, çok güzel bakan vefalı eşin ve evlatların için de herşeyin en iyisini,en güzelini... diliyorum.
YORUMLAR
Gözlerim dolarak okudum yazınızı..İnsanları ne çabuk, ne kolay , ne acımasız etiketliyoruz...Hani demişler ya "eşi hastayken inşaatla uğraştı" diye...Sanıları ve kişisel bakışlarıyla sürekli yargılayan elalem örgütü var ülkede...
Yazı oldukça içten ve samimi bir dille yazılmış.Bir arkadaşın ardından vedadan öte bir ülkede emekli bir insanın yaşamına dair ince nüanslarla göndermeler var yönetenlere...
Ne mutlu size ve o arkadaşınıza ki böyle güçlü bağlarla ardından yazı yazabilen dostluklar oluşturmuşsunuz...Benim de ardından gözyaşı döktüğüm zamansız gönderdiğim dostlarım oldu yaşamda. Yokluklarından geriye kalan çukur kurşun yarası gibi yüreğimde..Bazen öyle özlüyorum ki....Kilometrelerce öteden iki tuş arası yazışmalarımız kaldı geriye...Bir de "Nasılsın Herfe Teyze? Eski fotoğraflara bakarken kafama bir şey takıldı. Vaktin var mı ?" diyen kocaman bir öğretmen birisi...Gidenlerden geriye kalanlara vatan olabilmek elimizden geldiğince..Korumak kollamak evlatlarını....Nerelere götürdü yazınız bir bilseniz...Ruhları şad olsun tüm yitirdiklerimizin.