- 413 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
ON SENELİK MEKTUP
Sevgili Zehra,
Mektubuma nasıl başlayacağımı bilemiyorum.
Bu mektubu, içimdeki duyguları tarifsiz bir biçimde ifade etmek için yazıyorum.
Sana ulaşmaksızın, içimden geçenleri dile getireceğim.
Hâlbuki kalbin sükût ettiği bir dilin kelâmı ne kadar güçlü olabilir bilemiyorum.
Yürüdüğümüz sokaklar vardı seninle.
Sokakların dili olsa, bizi konuşurdu hani..
Kaldırım taşlarıysa şahit olurdu bize.
Tabelalar hep bizi gösterirdi.
Duraklar hep bizi beklerdi.
Otobüsleri bekleyen biz olurduk.
Yağmur bizim için yağardı.
Yapraklar bizim için dökülür, rüzgar bizim için eserdi.
Kar yağardı bizim için.
Güneş hep bizim için doğardı.
Gece, bizimle güzeldi.
Sevenler bizim için ayrılır, sevmeyenler bize düşman olurdu.
Resimlerde biz vardık.
Duvarlarda asılı duran bizdik.
Şarkılar bizim için söylenir, şiirler bizim için yazılırdı.
Aşksa;
Bizdik sadece.
Yalnız, biz...
Nasıl başladığını bilmiyordum bu hissin.
Açıkçası nasıl hissettiğimi de bilmiyordum.
İnsan nasıl aşık olur? Yahut nasıl sever birini... Sevmeye dair ne bilebilir ki insan, hissetmeden, yaşamadan. Henüz sevmeyi hissetmemişken, yaşamamış iken, çok da şey bilmiyordum. Açıkçası bileceğim de bir şey yoktu. Yalnızca hissediyordum.
Bugün seni gördüğüm o ilk günün üzerinden tam 10 sene geçti.
10 sene evet...
Küçük bir tebessüm etmedim değil. Allah’a beni seninle imtihan ettiği için ne kadar şükrettiğimi ve seninle yollarımızın kesiştiği için, seni karşıma çıkardığı için ne kadar dua ettiğimi bilemezsin.
Seni ilk gördüğüm tarih 23 Ekim 2013’tü. Mevsimlerden sonbahardı aylardan Ekim... Günlerden çarşambaydı.
Her şeyden habersiz bir şekilde seni görmeyi bekliyordum.
Beklediğimi de bilmiyordum oysa. Keşke her bekleyiş böyle güzel bir rastlantıya sebep olsa diyor insan.
Evet bunu hiç aklımdan çıkarmıyorum.
Seni gördüğüm o ilk anı...
Aşık olduğum, sevdiğim, yüreğimde taşıdığım tek kadını ilk gördüğüm anı nasıl unutabilirim. Her şey bir rüya gibi yaşanmış ve bitmiş olsa da, bu mektubu sana sitem etmek için değil, seni yüreğimde yâd etmek için yazıyorum. Belki hiçbir zaman bu mektubu okuyamayacak ve hiçbir zaman görmeyeceksin. Ama yine de yazıyorum işte...
Yüreğimden geldiği için yazıyorum. Sana sen’i ne kadar anlatsam o kadar eksik kalacak kelimelerim. Sen benim hayatımın duygularımın yüreğimin aklımın dönüm noktasıydın belki de. Senden sonra sevmeyi yaşamayı hayatı ve aşkı öğrendim ben. Senden sonra güzeli bildim. Senden sonra iyi bir adam oldum ben. Senden önce uyanmamıştım henüz. 10 sene geçmesine rağmen, her an seninle yaşadığımız o güzel anıları hatırlıyorum. Unutmak ne mümkün...
Senin o dünyevî hayatımda gördüğüm zarif gülüşünü unutamam ki.
Tebessüm ettiğin her an’ı bilirim. Yürüdüğün yollar bile ezberimdedir Zehra...
Adını söylemek bile yüreğimi ısıtıyor hâlâ. Bir keresinde bana küsmüştün, gönlünü almanın yolunu da iyi bilirdim. Papatyalara karşı koyamazdın. Ağırbaşlı, hanımefendi ve çocukca bir kadındın sen. Kadınlarından en güzeliydin. Tanrı’nın bir lütfuydun benim için gönderilen. Bense bana seninle yaşattığı her an için Tanrı’ya şükrediyorum. Uzaktan bile olsa seni sevmenin mutluluğunu tarif edemem. Yine gelsen, yine severim seni. O ilk günkü heyecanımla, kalbimin titremesiyle, incinirsin diye bakışlarımı sakınarak severdim. Her hâlini, yüz hatlarının her bir karışını bilirim ben. İnsan sevdiğini kalbinde taşır. Ben de seni ölüm bana gelene dek kalbimde bir sır gibi taşıyacağım.
Hatırlıyor musun bir keresinde iş çıkışı beni beklemiştin ve ben bunu bilerek ne kadar acele etsem de sana yetişememiştim. Sen evine yalnız gitmiştin o akşam. Bense seni bekletmenin verdiği üzüntüyü yaşıyordum. Bir yandan aşık olduğun kadının beni beklemesiyle sevinirken, diğer yandan seni bekletmenin verdiği çaresizliği yaşıyordum. Bu yüzden sana karşı büyük bir mahcubiyet hissediyorum.
Son satırlarıma şu şekilde devam etmek istiyorum.
Belki kavuşamadık seninle. Belki ahirette bile kavuşamayız. Allah biliyor ya, ben sevmeyi senden öğrendim, seninle öğrendim. Ben seni güzel sevdim Zehra. İlahi bir aşk ile sevdim seni. Bunun verdiği mutluluk ile öleceğimi bilmek yetiyor bana. Kaderimde yalnızlık bile olsa, seni sevdiğim anların mutluluğu ile yaşayacağım.
Artık hiçbir beklentim yok sana karşı. Özlemiyor değilim. Özlemimi sana yazdığım şiirlerle ve mektuplar ile bastırıyorum. Yalnızca iyi olmanı diliyorum. Mutluluk seninle olsun. Tek dileğim yüreğinin güzelliği hayatında olsun her an. Seni yeniden görebilir miyim bilmiyorum lâkin olur da bir gün yine karşılaşırsak, yine aynı hislerle dönüp bakarım sana. Tek kelâm etmem. Sessizce giderim sonra. Bilmeni isterim ki kavuşamayanların eseridir aşk.
Ben de kavuşamayanların eserini yaşadım seninle.
Aşkın da sevginin de en yücesini sen de buldum.
Seninle bütünlendim, seninle hüzünlendim.
Seninle arttı sevincim, seninle paylaştım her anımı, her mutluluğumu.
Mevsimlerden sonbaharı sevdim. Aylardan Eylül’ü. Her ne kadar Ekim’de tanışmış olsak da seninle, Eylül’de sevdim ben seni. Eylül’de başladı bu sevgi...
Bana yaşattığın bütün güzel anlar önce Allah’a sonra sana teşekkür ederim.
Kulaklarımda sesin, kalbimde sevgin, gözlerimde gözlerin, karşımda yüzün ve duruşun, içimi ısıtan gülüşün, bir papatya gibi duran sessizliğinle veda ediyorum sana..
Sana dair ne varsa, bu şarkının içine sakladım.
Söyleyemedim...
Hoşçakal sevdiğim kadın...
Not: Bu mektubu erken paylaşmamın sebebi, ölümün erken gelme ihtimalindendir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.