- 357 Okunma
- 0 Yorum
- 5 Beğeni
ELVEDA DEMELİYİM
İlk kez bu sabah yıldızları ben uğurladım.
Sahil hala uykuda, koca şehir uykuda.
Uzun zamandır ilk kez kıyıda yalnızım
dalgaların köpüre köpüre taşlara vuran öfkeli çığlıklarını seyrettim.
Taşların arasına gizlenen yengeçleri izlerdim yarı korku, yarı kuşku ile.
Hadi uzat desem elini uzatır mısın bana. Kendimi yalnızlığın kovuklarına ittiğimi sen de hissedebiliyor musun?
Sen ve ben!
Aslında aynı davranışın arkasında gizleniyoruz şimdilik. Belki yalnızca nedenlerimiz farklı. Sen benden korkuyorsun, ben ise senden ürküyorum.
Henüz sabahın erken saatleri ama deniz çıldırıyor sanki. Öfkeli ve kızgın . Onun öfkeli hışırtısı beni sakinleştirecek birazdan. Hep öyle olmaz mı? Su sesine karışmaz mı yüreğin çığlıkları. Bir su sesinde huzur bulmaz mı insan.
Onca isyan bir su sesinde silinip yitmez mi?
Gün ışımaya başladı. Herkes nasibini alıyor aydınlık huzmelerden. Kimin kısmeti kimin elinde bilinmez ki. Yaradan dan gayrı.
Üşüyorum şimdi. Dün denizde deprem olmuş. Belliydi zaten. Sanki depresyonda gibiydi dün
Ani gel-gitlerle kudurdu birden.
Burası son güzel hatıranın yittiği nokta. Yüzleşme vaktine erdim nihayet.Yarın ben buradan ayrıldığımda her şey yeniden başlamalı. Hayat yeniden doğmalı iliklerimde. Onu büyütmeliyim bir anne şefkatinde. Son gecenin yıldızları ile beraber “elveda” demeliyim giden her şeye.
Ne yaparsak yapalım yalnızız işte. Kim bilir hangi ebenin eline doğduk, belki bir köy evinde, şanslı olanlarımız belki de bir hastahanede tahsilli bir ebenin ellerine bir çığlıkla geldik dünyaya. Bin çığlık tüketeceğimizi bilemediğimiz bir yola. binlerce kişi tanıdık., çoğaldık.
binlerce olaya tanıklık ettik, bazen hiç farkında olmadan.
Bir terazinin kefeleriydi hayatımızın günleri.
Kimimiz dengeledik, kimimiz olan dengeyi de kaybettik.
Belki farklı dünyaların insanıydık lakin, kantar aynı tartıyordu.
Ağır ama adil..
İnançlarımız vardı tükenmeyen.
Belki aldanmışlığın davalıları veya kim bilir, davalarımız olmuştur.
Kimimiz kendimizi irademizin sırtına yükledik.
Kimimiz ise yenilgilerimizi yüklendik en ağır işçi gibi.
Yaşadık!. Adı buydu asl olanın. Soluklandık yoruldukça, elimizdekilerle yetinmedik hiç. Az geldi, hep daha fazlasını istedik.
Yürüdüğümüz çizgi düz değildi, keskin virajlar vardı almamız gereken. Bu çizgide rotamızı belirleyen hedeflerimiz vardı. Bazen çapsız esintiler oluyordu. Dalgalar doğuruyordu fırtınalar bazen. Bir dalga, bir yenisi daha.
Bilemezdik bunların gelip geçici şeyler olduğunu. Bir gün rüzgar durur, dalgalar son bulurdu elbet.
Hangi güne şükrederek başladık ya da kaç günü şükürle uğurladık. Neydik ki biz?
Kimden neyi kıskandık? Neyi paylaşamadık. İyilikler meleklere özgü bir şey miydi yalnızca? Ya da melek olamadığımız için mi iyiliğin kıymetini bilemedik, su içtiğimiz tasa tükürdük. Kaç yarına garantimiz vardı? Neye güvendik?
ar da benden korkmuyorlar artık. Merak ediyorum. Şimdi onlarda ben kadar memnun mu bu durumdan acaba.
Bir damla su işte. Yaşamın nedeni. Bir damla su nelere sebep değil mi? O en dik, en ulu kayaları bile parçalayan şeyin aslında kovuklarda donan ve genleşen bir damla suyun olduğunu kim düşünebilir ki?
Artık gayemi daha iyi yükleniyorum ve bilinç dağarcığım en zirveleri zorluyor.
Güneş yükselmeye aşina
Kalkmalı ve güne karışmalı artık. Öfkem yerini derin bir iç huzuruna terk etti zaten. Anlıyorum kayalıklar ve yengeçler bahane idi. Duymam gereken aslında İÇİMDEKİ SES’ ti.
Esrarlı bir memnuniyetle karışık gülümsüyorum giderken.
Elveda deniz!
Elveda kayalıklar!
Sevim ÇAKICI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.