- 300 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tedavülden Kaldırılan Coğrafya...
...
Geri gelmeyecek günlerden geliyorum ben..
Sizin iyi bırakıp daha iyi günlere gittiğiniz günlerden geliyorum yani...
Çokça yoksul bir hayati coğrafyanın bağrında geçti sefil günlerim, acılı, sancılı, hüzünlü, kederli ve karanlık...
Yer yer nasıl yaşanması gerektiğini unuttuğum günlerin koynunda sabahladım, korkuyla, titreyerek, ürpertiyle, kan ter içinde gözlerimi güne açarak...
Binlerce günüm dünyanın adaletsizliği tarafından taciz edildi, ellerim, ayaklarım, dudaklarım, gözlerim, düşüncelerim ve hayallerim, artık kirlenmiş ikinci el bir hayat yaşıyorum, hayatıma girenler yadırgar gibi, azılı bir suçlu gibi bakıyor bana, kainatta hiç bir şeye tepki göstermediğim halde bütün bu düzenin tek sorumlusu benmişim gibi bakıyorlar bana...
Penceremin önünde yetiştirdiğim çiçekler kaldı bana, dili yok lisanı yok, hayali sözcüklerle anlaşıyoruz, günde yer yer 5 ile 6 öğün oturup uzun soluklu sohbetlerimiz oluyor tabii, unutmadan bir de evimin balkona çıkan köşesini bir türlü paylaşamadığım Albayım var, onu unutmak büyük ayıp, işlenmiş en büyük günah sayılır, onun yeri ayrı, onun yeri başka, sizin de öneminiz yok ama Albayım başka işte...
Sigara dumanına esir düşmüş bir odaydı burası küçük ama denize nazır bir yalı gibi dumanlı havası vardı, sadeydi lakin bir o kadar da gök kuşağı misali rengarenk, sessizdi ama en büyük karnavala ev sahipliği yapar gibi gürültülü, çığlıklar, haykırışlar, yalvarışlar ve niceleri...
Düzenli olarak gitmeyi hayal ettiğim pazar ayinlerine coğrafi sorunlar ve nedenlerden dolayı gidemediğim için, mütemadiyen pazar günlerini Albayım ile bu odanın balkon çıkışında yer verdiğimiz köşede iki adet tekli koltukta karşılıklı oturup şekerli Türk kahvemizi yudumlarken günah çıkarma merasimimiz oluyordu, kimin günahı kimden çıkıyordu bilinmez, lakin hep gözyaşı ile biten huzur kokulu anlardı filmin son sahnesi, ne acı ve ne trajedik...
Akşam gelirken ekmeği sen al kavgalarımız vardı en kötüsü, evden çıkmadığımız için ekmeği de alanımız yoktu açıkçası, saçmaydı evden çıkmadan ekmek al gel muhabbeti, çok gülmüştük buna günlerce aç kaldıktan sonra, latifeli bir hayat yaşıyorduk bu küçük oda içerisinde Albayım ile, zararımız yoktu birbirimize, en etkili ilaçlardan da etkili karşılıklı diyaloglarımız vardı hiç yoktan...
Eskiden kalma tüplü bir televizyonumuz vardı nerden baksan Albayım ile yaşıttı, takılırdım bazen " Albayım bugün seninle birlikte televizyonumuzun da doğum günü" diye, kızar gibi ama "aah be evladım yaptın yine yapacağını" der gibi bakışı vardı diğer yandan "yap evladım böyle espriler, kimim var ki senden başka" der gibi, sonra uslanmaz bir fon müziği pimi çekilmiş bomba gibi düşmüştü sanki odanın içine ve dolardı gözleri Albayımın, hemen suçlardım kendimi, abartı gibi gelirdi lakin oracıkta kapanır ayaklarına özür dilerdim, Albayım başkaydı çünkü, kainatta üzülecek en son insandı belkide...
Albayım da bana benziyordu pazartesi günlerine uyanmaktan ve o günü bitirmek için geçen zamandan nefret ederdik, pazartesi günlerine karşı ayrı bir fobimiz vardı doğrusu, en sevdiğimiz dizi pazartesi günü dahi olsa içimiz almadan izlerdik bazen de sonunu beklemeden kapatır televizyonu susar kalırdık öylece, pazartesi iğrençti, halen de iğrençliğinden ödün vermedi...
Mevzumuz pazartesi değildi tabii bahsi geçince değinmek istemişimdir..
21. Yüz yılın en iğrenç döneminde yaşıyoruz Albayım, canımız nasıl isterse öyle yaşıyoruz şu sıralar, yazmak istediğimizi yazıp söylemek istediğimizi söylüyoruz, ve yapmak için sıraya koyduğumuz nice şeyler..
Bilen bilir, bir şarkı vardı "eksik bir şey mi var anlayamam bak çayım sigaram her şeyim tamam", ne çok derinden yaralanmıştır beni anlatamam, milyonlarca anlam yüklü hepi topu bir kaç cümle, ve yıkılan hayallerimize ev sahipliği yapan ikinci el bir hayatımız var işte...
Kulaklığı takıp, küçücük evin bir odasında koca dünyadan nasıl da uzaklaşırdım, Albayım sen bilirsin o hallerimi, acınası bir haldi görenin bir daha görmek istemeyeceği, teselli cümleleri kurduğu, beni tanrıya havale ettiği bir haldi benimkisi, öylesi bitik ve yitik...
Kendi içimde kaybolduğum en güzel dünyaydı burası, insansız hava sahası diyordum ben buna, yalnız, korkusuz, sessiz ve bi o kadar kimsesiz...
Evden kaçar gibi çıkıp uzun uzun yürüdüğüm yollar ve günler vardı, evin yolunu unuttuğum, döndüğüm vakit beni neyin beklediği korkusu, bitmeyen en büyük korkuydu bu, hiç bir zaman da bitmedi, yıllardır süren bir iç savaş gibi...
"Terliklerimle gelsem sana sonunda aşkı bulmuş gibi" diye devam ediyordu şarkı, demiştim bilen bilir diye, kim bilir kimin hayallerine dokundum şimdi, umrumda değildi oysa, çünkü zaman zaman benim de hayallerime dokundular, kirli elleriyle, hoyratça, kırarak, dökerek, acımadan, insanlar bendeki acıma duygusu yok ettiler...
Öyle ki, başka bir galaksiden gelmişler ve genlerimle oynamışlar gibi hissediyorum, bir gece de nefret etmedim insanlardan Albayım, yıllarımı alan bir süreçti bu, sonunda beni bomboş bir eve hapsedecek, düşüncelerimle konuşmama sebep olacak, konuşmayı unutturacak, kendi lisanımı kendi alfabemi ortaya çıkaran bir soykırımdı bu, sovyet Rusya dan tutun ki bütün kıtalara yayılan bir kıyımdı, bir kişinin yerle bir olan dünyası dışında kimseye bir şey olmamıştı, olamazdı da zaten...
"öyle bir şeydi ki bu kolay anlatamam" diye de devam ediyordu şarkı, şarkı devam ediyordu da hayatım devam ediyor muydu bilmiyorum, bilmediğim şeylerin içinde bilinmeyen denklem olup kalıyordum, matematiği sevmediğimi söylemek isterim, söylemek istediklerimin bitmediği yerdeyim...
"Delisin sen yaaa" mesajları aldığım teknoloji ile iç içe olduğum günler geldi gözümün önüne, acı çekmiş ve çekmekte olan kadınları güldürdüğüm vakit gelirdi böyle ve benzeri mesajlar, yanında olmak istediğim herkesin bir karış ötesinde olurdum her nedense..
Kimin ne tarafındaydım bilmiyorum lakin, delirdiğim yerdeyim ben, gecenin üçünde birinin beni bulacağı karanlık sokakların her yerinde, sonu gelmeyen bir senfoninin en can alıcı notasında, arsız bir hayalin en dehşet verici yerindeyim, sorup durmayın artık, tedavülden kaldırılan bir coğrafyanın tam ortasındayım...
Aşkın Şairi / 7.His
YORUMLAR
Şimdi; insansız hava sahasına girip yanlışlıkla vurulup düşmekten korktuğum için, yazayım mı yoksa sessizce uzaklaşayım mı diye düşündüm.
Kısaca:
"anlamlı ve düşündüren bir yazı okudum" deyip,
radara yakalanmadan kaçıyorum.