- 572 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
1455 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİ IŞIĞINDA ORDU YÖRESİNDE TÜRKLEŞME SÜRECİ II.
Yaklaşık yedi, sekiz yüz yıl gerilere gidelim.
Oğuz boylarının Ordu yöresinde ilk yurt tuttukları bölge Mesudiye topraklarıdır. Zaten Mesudiye yöresine çok yakın olan Şarkikarahisar, 1072 yılında bir Türkmen beyi olan Mengücek Bey tarafından fethedilmiş ve Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Malazgirt Savaşı’nda da kendisine yardım eden bu büyük kumandana Şarkikarahisar’la birlikte Erzincan ve Kemah’ı da mülk olarak vermişti. Bu bölge 1228 yılında Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına katılmıştır.
Mesudiye yöresine ise Türkmenler Danişmendliler döneminde yerleşmeye başlamışlardır. Mesudiye Kale Köyü’nde bulunan Milas Kalesi’nin 11. yüzyılda Danişmendliler zamanında yapıldığı bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bu konuda Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nün bir makalesi de 1985 yılında yayınlanmıştır. (Anıtlar Yüksek Kurulu Üyesi Mükerrem Usman Anabolu)
1178 yılında Danişmendli Beyliği, Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan tarafından ortadan kaldırılınca Mesudiye yöresindeki topraklar, zaten büyük göç dalgalarıyla uğraşmakta olan Anadolu Selçuklu Devleti’nin göçebe Türkmenleri yönlendirdiği bir bölge haline geldi. 13. yüzyılın ilk yarısında özellikle Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Moğol istilasına da uğrayan Anadolu, büyük bir kaos ortamına girmişti.. Başsız kalan göçebe Türkmen boy ve oymakları, yerel anlamda Türkmen Bey ve Türkmen Babalarının etrafında kümelenmeye ve bulundukları yerde tutunmaya çalıştılar. Artık kendi kaderlerini, kendileri çizecekti. Bu yöredeki Türkmenleri koruyacak ne büyük bir beylikleri ne de bağlandıkları bir devlet vardı.
Tam da bu devirlerde Ordu yaylalarının ve Mesudiye topraklarının Trabzon Rum Devleti ile Türkmenler arasında defalarca el değiştirdiğine tanık oluyoruz. Yazılı kaynaklarca da belirtilen bu el değiştirmenin nasıl olduğunu “sözlü kültür” açıklıyor. Yukarıda belirtilen ve baba adıyla anılan hemen bütün tepelerle ilgili efsaneler yöre halkının nesilden nesile aktardığı bir kültürel mirastır.
Gerek Danişmendliler ve gerekse Selçuklular döneminde Trabzon Rum Devleti’ne sınır olan Milas (Mesudiye) yöresine Çepni, Iğdır, Yüregir, Eymür, Bayındır, Bayadı, Alayundlu, Karkınlu gibi Oğuz boyları ve çok sayıda Oğuz oymakları yönlendirilmiştir. Bu boy ve oymaklar önceleri her biri bir tepeyi tutmuş Türkmen bey ve babalarının himayesinde yaşamaya başlamışlar, zamanla bu beylerden birisi olan Bayram Bey’in etrafında kenetlenerek Hacı Emiroğulları Beyliği’nin nüvesini oluşturmuşlardır.
Bayram Bey’in Mesudiye yöresindeki Türkmenlerin başına geçtiği, başarılı bir asker ve etkili bir yönetici olduğu anlaşılıyor. Bayram Bey’in ilk amacı, Mesudiye yöresine yerleşen Türkmenlere otlak ve yaylak bulmak için mücadele etmek olmuştur. Bunun içinde yöreden topladığı kuvvetlerle sık sık Doğu Karadeniz bölgesi’ndeki dağların yamaçlarındaki yaylalardan doğuya akınlar düzenlemiştir. Nitekim gerek kendisi, gerek oğlu Hacı Emir Bey ve gerekse torunu Süleyman Bey, bugünkü Ordu ve Giresun yaylalarını Trabzon Rum Devleti’nin elinden almak için yaklaşık yüz yirmi yıl süren amansız bir mücadeleye girişeceklerdir.
Bayram Bey, Danişmendliler zamanında yapılmış olan ve Trabzon Rum Devleti’ne karşı yaptığı bütün akınlarda karargâh olarak Milas Kalesi’ni kullandı. Kalenin hemen yanında bir saray, bir hamam ve birkaç tane kümbetten oluşan aile mezarlarını yaptırdı. Beylik, ilk yıllarında merkez olarak bu kaleyi kullandı. Aynı yerin yaz aylarında beylik merkezi olarak ileriki yıllarda da kullanıldığını söylemek mümkündür. Çünkü yöre Osmanlılara geçince Tahrir Defterlerine kaydedilirken yöredeki birçok yerin malikânesi Hacı Emiroğulları ailesine bırakılmıştır.
Anadolu’da ve bu arada Mesudiye yöresinde Türkmenler arasında o yüzyıllarda kesinlikle İslamiyet’i yaşama ve yorumlama farklılıklarından kaynaklanan bir çatışma yaşanmamıştır. Zaten o yüzyıllarda Türklerin İslamiyet’le tanışmaları yüz-yüz elli yıllık bir geçmişe sahiptir. Türkmenlerin ve diğer Anadolu Beyliklerinin birbirleriyle kavgaları, otlak alanlarının paylaşılması ve yerleşik düzene geçmekte zorlanan göçebelerin sorunları yüzündendir. Devlet ve büyük beyliklerin örgütlenmesi, vergilerle ayakta tutulabildiğinden ve vergiler de “oturaklı” hale gelmiş köylüden alınabileceğinden, gerek Selçuklular ve gerekse Osmanlılar Anadolu’daki göçebe Türkmenlerin yerleşik hayata geçmeleri için büyük çaba sarf etmişlerdir.
Böyle bir otlak çatışması Hacı Emiroğulları Beyliği ile yönetim merkezi Niksar’da olan Taceddinoğulları Beyliği arasında da meydana gelmiştir. Mesudiye toprakları ve özellikle Ordu yaylaları daha tam olarak yerleşik hayata geçmemiş olan göçebe Türkmenler için yaylak ve kışlak olarak kullanmaya son derece elverişli yerlerdi. O yıllarda hayvancılıkla geçinen Türkmenlerin, sahilin sıcak koşullarına ve sıtma salgınlarına karşı, geniş otlakları bulunan kırsal bölgeleri tercih etmelerinden daha doğal bir durum olamaz.
Niksar ve Erbaa ovalarında kışlayan Türkmenler de, yaz mevsimlerinde sürüleriyle Karagöl yaylalarına geldikleri anlaşılıyor. Bu durum günümüzde bile devam etmektedir. Yazılı kaynaklarda Taceddin Bey’in Mesudiye topraklarında gözü olduğu ve bu sebeple de Hacı Emiroğullarıyla savaştığı ve Hacı Emiroğlu Süleyman Bey tarafından daha saldırının hemen başında 500 atlısıyla birlikte öldürüldüğü, ordusunun dağıtıldığı belirtilmektedir. Bu savaşın yeri kaynaklarda açıklanmamaktadır.
Söz konusu olayda da savaşın yeri konusunda “sözlü kültür”e başvurmak mümkündür.
Olayın geçtiği yer, Erdembaba mevkii olmalıdır. Burası, her iki beyliğin sınırı sayılır. Erdembaba ile ilgili söylenceler de vardır.
Sözlü kültür örnekleri, halkın kendi içinde yaşattığı yerel tarihlerdir.
Yöredeki sözlü kültür ve efsanelerin bir kısmı Ordu yöresine ait en eski kaynak olan Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız ve Ünal Üstün tarafından günümüz Türkçesine çevrilen 1455 tarihli Osmanlı Tahrir Defterindeki bilgilerle birebir örtüşmektedir.
Nitekim, Mesudiye özelinde Göçbeyi, Kışlacık, Türkköyü, Topçam, Çukuralan, Yeşilce, Arıkmusa yerleşkelerinin kuruluş söylenceleri 1455 tarihli Tahrir Defteri ile uyuşmaktadır. Bu yerleşkelerin 1430-1450 yılları arasında kurulduğunu söylemek mümkündür.
Sözlü kültürün bize bıraktığı önemli bir tespit de yöredeki Türkmenlerden bir kısmının 1455-1485 tarihleri arasında geri göçtükleridir. Zile köyünün kuruluş söylencesinde, köyü fetheden İlyas Baba önderliğindeki Türkmenlerin köyde yaptıkları çeşme ve mezarlıkları durmakla birlikte, kendilerinin geri göçtükleri ifade edilmektedir.
Ordu yöresinin Türkleşmesinde ülkemizin diğer yerlerinde görülmeyen bir başka özellik de Sayın Yediyıldız’ın deyimiyle Hacı Emiroğullarının çeşitli bölük örgütlenmeleri oluşturarak yörede Türk iskanını sağlamalarıdır.
Hacı Emiroğulları Beyliği, Orta Karadeniz bölgesinde Bayram Bey ve Hacı Emir Bey zamanında genellikle yağma ve vur kaç eylemleri ile yetinirken, Süleyman Bey zamanında bölgede iskan harekâtı başlamıştır. Artık Türkmenler bütün mal varlıklarıyla yurt tutmaya başlamışlar,
Süleyman Bey’in 1396 yılında beylik toprakları içinde bir ada gibi kalan
Giresun kalesini ele geçirmesiyle bu iskan harekatı daha da hızlanmıştır.
Gölköy ve çevresini Burak bey ve Çoban Bey, Fatsa ve Ünye çevresini Mezit Bey, Çamaş yöresini Mehmet Çamaş Bey, Ulubey yöresini Sevdeş Bey, Şayip Bey ve Fermude Bey, Gülyalı yöresini Ebulhayır Bey, Piraziz yöresini Piraziz Bey, Bozat yöresini Seydi Ali Bey, Kepsil yöresini Şemseddin Bey, Pir Kadem Bey ve Mustafa bey bölüklerinin başında fethetmişler ve kendilerine bu yörelerde fetih hakkı olarak yurtluklar verilmiştir.
Söz konusu Beyler, Hacı Emiroğulları’nın kumandanlarıdır. Bunların bir kısmının 1455 tarihli Tahrir Defterindeki kayıtlarda sağ oldukları görülmektedir. Ayrıca hepsi de bulundukları idari birimin yöneticisi durumundadırlar.
Ordu yöresinin Türkleşmesinde ne Selçuklu Devleti’nin ne de Osmanlı Devleti’nin rolü olmuştur.
1280’li yıllardan 1400’ lü yıllara kadar geçen süre içinde Terme’den Vakfıkebir ’e kadar geniş bir coğrafyada hüküm sürmüşler ve Trabzon Rum Devleti ile yöreye Türk iskanını sağlamak için mücadale etmişlerdir.
Hacı Emiroğulları Beyliği 1427 yılından birkaç yıl önce Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Beyliğin Bolaman batısındaki toprakları Canik Vilayetine bağlandı. Giresun yakınlarındaki Batlama Deresinin doğusunda kalan kısmı Vilayet-i Çepni adını aldı. Ordu yöresi, Mesudiye ve İskefsir (Reşadiye) toprakları ise Vilayet-i Bayramlu adını aldı. Bölgenin 1427 yılında da tahriri yapıldı.
Kuşkusuz bu olay ve yapılanmaları kısa süre içinde anlatmak mümkün değildir. Ancak genç kuşaklarımıza şunları hatırlatmakta yarar görüyorum. Kimlik bilinci, modern bireyin en fazla değer vermesi gereken en kutsal hakkıdır. Bu topraklar ve üzerinde yaşanan tarih bilimsel anlamda incelenip araştırıldığında, milletimizin hiç de bazılarının söylediği gibi aşure çorbasına benzeyen bir mozaik yapılanması olmadığı görülür. Bu topraklar, her karışı Türkmen kanıyla sulanmış, her tepesinde Türkmen mezarı bulunan, bin yıldır korunması için hemen her aileden şehitler verilmiş, atalarımızın bizlere bıraktığı Türkmen topraklarıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.