- 838 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇATLAK TESTİ HİKÂYESİ
(Bu hikâyeyi pek çok kişi duymuştur, okumuştur.)
Zamanın birinde bir çiftçi iki tane küp satın almış. Fakat sonradan farkına varacağı üzere birisinin altında bir çatlak varmış. Çiftçi boynuna dayadığı sopanın iki ucuna asılı olan bu küplerle dereden kasabadaki evine su götürüp bahçesini sulamak için kullanıyormuş. Sağlam küp tamamen su dolu olarak geliyor. Fakat çatlak küpten sürekli su sızıyor ve yolda akıyormuş. Bu nedenle çiftçinin bahçesi sadece sağlam küp ile sulanıyormuş. Bu da çatlak küpün kendini faydasız hissetmesine neden oluyormuş. Bir süre bu şekilde devam etmişler...
Sağlam olan küp gururlanıp, sürekli bu sızdıran küp ile alay ediyor ve dalga geçiyormuş: "Sahibimin bahçesi benim sayemde sulanıyor. Sen çatlak olduğun için bahçeye hiçbir faydan olmuyor..." deyip kahkahalar atıyormuş. Görevini yapamadığını düşünen çatlak ama gururlu küp bir gün dayanamayacak noktaya gelmiş ve sahibiyle konuşmuş: "Kendimden utanıyorum. Hiçbir işe yaramıyorum..." demiş ve çiftçiden kendisini çöpe atmasını istemiş.
Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış... Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşırmış...
Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarı dolu olarak varırmış. İki sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldurmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış... Tabi ki kusursuz, çatlak olmayan testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş... Fakat zavallı çatlağı olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş.
İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle demiş: "Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akıp gidiyor.." Adam gülümseyerek dönmüş; " Yolun senin tarafında olan kısmının çiçeklerle dolu olduğunu göremedin mi? Fakat kusursuz testinin tarafında hiç çiçek yok. Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum…
Senin tarafına çiçek tohumları ektim. Ve her gün o yolda ben su taşırken, senden akan sularla onları suladın… 2 senedir o güzel çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı, evime çiçek götüremeyeceğimden böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim" diye cevap vermiş…
İşte hikâye böyle dostlarım...
Netice olarak adeta her birimizin kendine has kusurları olan birer çatlak testi gibiyiz dostlarım...
Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklar hayatımızı ilginç yapan, mükâfatlandıran, renklendiren, güzelleştiren birer özelliğimiz olarak düşünelim...
Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenelim... Dışlarındaki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görelim... "Herkesin bir kusuru ve eksik yönleri vardır. Hiç kimse kusursuz ve mükemmel değildir..." Bakmalı ve görmeliyiz. Bakmak başka görmek başkadır… Görmeye çalışmalıyız. Belki bir yerlerde açan çiçekler vardır.
Duymak istemeyenden daha sağırı, görmek istemeyenden daha körü yoktur. Kişileri ve şeyleri görmenin ve işitmenin ilk koşulu duyarlılıktır. Karanlık gecelerde, geminin kayalara çarpmaması için, deniz feneri nasıl yanıp sönerek işaret verirse, düşünebilen bir insan da yaşamda bilim, din ve felsefenin ışıklarından hangisi gerekli ise onun ışığından yararlanmalıdır.
Bakmak ve görmek!..
Bakmak bir göz hareketi, görmek ise bir şuur faaliyeti… Bakmak bir eylem, görmek ise fark etmek!
“Bakmakla görmek arasındaki fark nedir?..” diye sormuşlar Mevlana’ya. “Senin baktığına herkes bakıyor; ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu? Aralarındaki tek fark sensin” diye cevap vermiş.
Bakmak şahitliği, görmek derinliği ifade eder.
Bakmak sadece gözle olur. Görmek, akıl, kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir.
Bakmak bir göz hareketi, görmek bir şuur faaliyetidir.
Bakışta geçicilik, görüşte seçicilik vardır.
Bakmak en fazla tanımakla, görmek anlayıp kavramakla sonuçlanır.
Bakınca yalnız seyrederiz, görünce bir hükme varırız.
Bakmanın üst seviyesi tanımak, görmenin ki ise yaşamaktır.
Bakan kişi anlatır, gören kişi sorgular ve yorumlar.
Bakınca kenardan tutarız, görünce iki elle sarılırız.
Bakınca severiz, görünce hayran oluruz.
Peki ya siz?.. diye sorsam…
Bakıyor musunuz ya da görüyor musunuz? Ya da baktıklarınızı görebiliyor musunuz?
Bakmak gözün işi gibi tanımlansa da fizyolojik olarak, görmek için ruhun, bilincin, yüreğin desteğine ihtiyaç duyar beyin. İki gözün varsa ne âlâ, bakarsın her şeye elbet. Görmek ise herkesin harcı değil.
Dinlemiş olmak için dinlemeyen, okumuş olmak için okumayan, görmüş olmak için görmeyen, duyularını tam anlamıyla kullanan, tüketmek kadar üretmeye de çaba harcayan bireyler olabilmek dileğiyle kalp gözünüz açık olsun dostlarım…
Yıllar önce Dale Carnegie demişti ki:
"Herkese portakal gelirken, niye bana ekşi limon geldi?" diyeceğinize, limonunuzla limonata yaparak herkesten farklılığı yaşayın...
Son Bir söz: Herkes aya benzer, kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır… Mark TWAiN
Gönlü güzel insanlara çıksın tüm yollarınız...
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler gönderdim…
Hoş kalın, hoşça kalın, hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
8 Ekim 2020
#öskurşun#
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.