- 343 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
adsız bir hikaye
Komutan Cemal
-Anlatsana lan, birazdan savcı arar "itiraf etti mi" diye sorar, ne diyeceğiz lan, "efendim buna biraz daha zaman verelim, kendini toparlasın zaten her şey ortada, diğeri öttü, bu da ötecek" mi diyeceğiz. Anlatsana güzel kardeşim sen mi vurdun, kim vurdu bu adamı, bak bütün deliller seni gösteriyor, Allahımai kitabıma vururum, yakarım seni, o adamın kanı yerde kalmayacak, kim yaptı söyleee, diye bağırdı avazı çıktığı kadar komutan Cemal.
Ben yapmadım, yeter artık kaç kere söyledim. Ben sadece rahmetliyi yaralı olarak buldum.
Tamam la tamam, her şeyi biz biliyoruz zaten. Savcıya anlatırsın bunları,
der ve karanlık nem kokan sorgu odasında çıkar komutan Cemal. Geçer izleme odasına ve şüpheliyi izleyerek sinirlenir.
-Bu şerefsize ne kadar sorsam fayda etmez. Besbelli yapmış direniyor. Ah bana müsaade etseler, şunun ağzını burnunu kıra kıra nasıl pataklardım. Alırdım ağzından itirafı. Yok ki cesaretli bir amir, kallavi bir savcı, izin verecekler bana öttüre öttüre döve söve alacağım bu şerefsizden itirafı. Bakalım oturacak mı karşımda gerine gerine. Şuna bak kendinden emin oturuyor. Allahıma kitabıma girip beynine sıkacam itoğlu itin.
Bu sırada komutan Cemal’in odadan çıkıp kendisini karşıdaki aynanın arkasındaki odada izlediğini tahmin eden şüpheli Kerem , dünyası başına yıkılmış, bitkin, yorgun gözlerle izlediği aynanın ardında ne olduğunu merak eder ama düşünecek gücü yoktur.
------------------------------------
Şüpheli Kerem
-Allahım, yarabbim, benim suçum ne, sadece köyden çıkıp tarlama doğru sırtımdaki tüfek ile giderken Yusuf’u yerde kanlar içinde yatarken görmek mi beni suçlu yapıyor? Yusuf ile kavgalıydım, hiç de sevmem pezevengi, köyde her dedikodunun arkasından o çıkar. Gücüm ve yok yere cezaevinde yatacak cesaretim olsa zaten ben daha önce öldürürdüm it oğlu iti. Ama bu yaşa gelmiş çoluk çocuk sahibi adamım. Tüm köylüye de rezil oldum zaten. Zamanında cesaretimi toplayıp bu köyden ayrılmalıydım. Şehirde ne güzel iş bulacaktım. Çocukları okutup adam edecektim, ama hep üzerime geldiler. Ata toprağı bırakılmaz. Sen buralardan gidersen toprağına küçük kardeşin İstanbul’dan gelir yerleşir dediler. Halt etmişler. Ömrüm çürüdü bu lüzumsuz idealin peşinde. Hayatım bu çorak topraklarda kurudu gitti. Üstüne bu sığ dünyada katil olmakla suçlanıyorum. Tek suçum bu adamla hasım olmak, tek suçum bu pislik adamla ağız dalaşına girmek, herkesle anlaşmak, uyuşmaz zorunda mıyız? bu beni otomatik katil mi yapar. Keşke Yusuf’u gördüğümde ölürse ölsün deyip görmezden gelip tarlama gitseydim. Kaderime yanayım ki benim tarlamın yolu bile bu herifin tarlasının yanından geçiyor. Ben aslında hayatımda ilk kez kanlar içinde yerde yatan birisini gördüğüm için biraz da şaşkınlıkla gittim Yusuf’un yanına. Nefes alıyordu. Bana bir şey söylemek istedi. Göğsü, yüzü, gözü, ağzı kan içindeydi. Üzerimdeki mataradan yüzünü yıkayıp su içirmek istedim. Gözleri kapandı. "Yusuf kardeşim, uyan, ne oldu sana, kim yaptı bunu" dedim cevap alamadım. Ellerim, kollarım, üstüm, pantolonum, her yerim Yusuf’u yattığı yerden doğrultmaya çalışırken Yusuf’un kanna bulandı. Kanlı parmaklarımla telefonumu çıkarıp yan odada benim gibi suçlanan Kazım’ı aradım. Keşke bıraksaydım, gitseydim Yusuf’un yanından. Kendi kendine ölüp gitseydi orada ya da keşke biraz toprak kazıp gömseydim Yusuf’u. Hiç değilse bu rezilliği çekmezdim. Adamla kavgalıyım, sırtımdaki tüfek, kanlar içerisinde yerde yaralı bulduğum ve üzerime kanı bulaşmış bir adam öldüğü zaman başka katil ararlar mı? aramazlar tabi ki, ben böyle bir şeyi duysam aynı şekilde ben de kendimden şüphelenirim. Ben mi yaptım acaba. Kendimi kaybettiğim bir anda tarlada karşılaştığım Yusuf’u gözüm kararıp vurmuş olabilir miyim? herkes işte bunun cevabını arıyor.
----------------------------------------------
Kazım
-O yandaki budalanın lafına inanıp beni de aldınız ama benim hiç bir ilgim alakam yok sayın komutan. Bakın ben telefon ile arandığımda Kerem’e hemen oradan kaybol git demedim. Sadece bırak jandarmayı ara dedim. Ben nereden bilebilirdim suçu benim üzerime atacağını. Sayın komutanım benim ne ölen ile bir husumetim var ne de bu budala Kerem ile. Ben kendi halinde yaşayan, köy için çalışan, geçen dönem muhtarlık yapmış biriyim. Muhtarlık yaptığım zamandan kalan bir husumet olup olmadığını sordunuz ama size yeminlen söylüyorum sadece rahmetli ve ailesi bana oy vermediği için onlara kızmıştım, onlarla konuşmuyordum, başka bir şey yok. Bu yüzden adam vurulur mu? kurban olayım sayın komutanım kimse bizim içeri girdiğimizi bilmesin alimallah bir daha itibarımızı düzeltemeyiz
---------------------------------------------
Olay yeri inceleme
22/02/2014 tarihinde B... İli merkeze bağlı Yığılca Köyü Kuşatan mevkii, anayolun kuzey tarafı, eski tavuk çiftliğine yaklaşık 400 metre mesafede, maktülün kendisine ait olduğu beyan edilen ve değerlendirilen arazinin, köylü Fikret D.’nin ceviz bahçesine bitişik yaklaşık 10 metre mesafede, bir elma ağacının altında, önceki gece yağan yağmurun etkisiyle ıslak olan toprağın üzerinde cesedin başı batı yönünde, birbirine yakın mesafedeki ayakları doğu yönünde ve sırtüstü yatar vaziyette olduğu, vücudundan akan kanın sağ kol altında birikerek yaklaşık otuz santimetre çapında bir alanı doldurduğu, yüzünün sağ tarafına ve boynunun altına da kanların biriktiği maktülün başının yaklaşık yirmi santimetre uzağında siyah kalın kumaştan, kirlenmiş bir kasket şapkanın bulunduğu, maktülün olay yerinde farklı ayak izlerinin bulunduğu, bu izlerin, maktül, şüpheli veya maktüle ilk müdahale için gelen sağlık ekibi ile köylülere ait olabileceğinin değerlendirildiği, bunun haricinde olay yerinde maktülün bulunduğu yerin merkez alınıp yaklaşık üçyüz metre yarı çaplı bir çember çizilecek şekilde gözle ve yürüyerek yapılan araştırmada başkaca emareye rastlanmadığı, maktülün bulunduğu yerin krokisinin çizilerek ölçümlerin yapıldığı, fotoğraflamanın yapıldığı, cumhuriyet savcısının incelemesi ve kendi tutanağa geçirdiği hususların tamamlanmasının ardından cumhuriyet savcısı tarafından ölenin cesedinin Devlet Hastanesi morguna götürülmesi talimatı verildiği, olay yerinde hazır bekleyen belediye cenaze aracının olay yerine yaklaştığı, ceset torbasının içerisine ceset yerleştirilirken yeniden sırt bölgesinin ve cesetin kaldırıldığı yerin fotoğraflarının çekildiği, bu haliyle farklı bulguya rastlanmadığı, olay yeri inceleme çalışmasına saat 15.48 itibariyle gökyüzünün parçalı bulutlu olduğu gözlemlenerek aşağıda adı belirtilenlerin de bulunduğu halde son verildi.
---------------------------------------------
Komutan Cemal
-Şimdi odamda oturdum, sigaramı içiyorum ya, asker kahvemi getirsin içeyim biraz sinirlerim yatışsın. Kimse doğru dürüst bir şey anlatmıyor. Komutan birazdan arayıp soracak. Bir şey bulamadım ki ne söyleyebilirim. Sonra savcı arayacak "çalışıyoruz efendim, en kısa zamanda tahkikatı bitireceğiz" diyeceğim, o da bana "acele et, şüphelilerin gözaltı süresi doluyor" diyecek. Evet, hep aynı. Köylülerin de itiraf etmeden bu şekilde gizlemek için işbirliği yapmaları ya da bu kadar direnç göstermelerini anlayabilmiş değilim. Şimdi tekrar gözden geçirelim, saat 11.20 sıralarında haber merkezinden Yığılca Köyünde ateşli silah kullanımı nedeniyle bir vatandaşın tarlada bulunduğu yönünde gelen bilgi üzerine karakol komutanlığımızın da "olay vahim olabilir, sen git" emriyle soğuk havada jipin soğuk koltuğuna oturdum. Muhtarı aradım. Kimsenin silah sesi duymadığını, zaten köylünün öldüğü yerin köye uzak olduğunu, duymanın zor olduğunu ancak Kerem adlı bir köylünün ölen Yusuf’u tarlada kanlar içinde bulduğunu ve yine arkadaşı olan köylüleri Kazım’ı araması ile öğrendiklerini, hemen ambulansı aradıklarını ve jandarmayı da aradıklarını, ancak yakın yerde bulunan ve hızlıca gelen ambulansın köylüleri Yusuf’un öldüğünü bildirmeleri üzerine olay yerinden ayrıldığını, kendilerinin jandarmanın gelmesini beklediklerini, ölü Yusuf’un başında beklediklerini söylemesi üzerine tepem attı. "Muhtar kimseyi yaklaştırma, ben hemen geliyorum, bak sakın geldiğimde olay yerinin yanı başında kimseyi görmeyeyim, biliyorsun geçen sefer basit bir olay nedeniyle savcıdan fırça yemiştik" dedim. Kış günü bu adamı kim vursun. Köylülerden birisidir, kim olabilir başka, bu köylülerin hepsi birbirine düşman, aklı başında bir tek adam yok. Akşam da hanımın doğumgünü için pasta alıp eve gidecektim, uğraş dur, içim çok sıkılıyor. Daralıp bunalıp kendi içime kapanıyorum. Bu soğuk , kapkara yer çok bunalttı beni. Kapkara buz gibi hava. Ağaçlar, toprak, yollar hepsi kapkara. Belki de bu yüzden hayat enerjim kalmadı. Yollar bozuk, bozuk yollarda sürekli seyir almaktan her tarafı gıcırdayan jipimiz hep aynı gıcırtıyı çıkartarak sanki bir hafızası olduğunu anlatıyor bize. Ama biz kaba saba konuşmalarımızla bir olay yerinden başka bir diğerine, bir kavgadan diğer cinayet mahalline gidip duruyoruz. Akşam doğumgünü için evde bekleyen evdeki kadın daha çok bekler. En az üç gün ev yüzü göremeyiz. Bu kadın beni boşasa terk edip gitseyerden göğe kadar haklı. Bu kara kuru coğrafyanın girdabında yerimizi sağlamlaştırmaktan başka bir şey yapmayıp mükemmel dönüşümüzü sürdürüyoruz ama bizi kimse farketmiyormuş gibi yapıyoruz. Araba bozuk satıhta sağa sola yalpalıyor. "asker dikkatli sür şunu, içimizi dışımıza çıkardın" "emredersiniz komutanım" dedi ama dikiz aynasından gördüğüm yüzü bana içinden küfredermişcesine bir ifade takınıyor. İyice takıntılı oldum. Hah işte köylüler göründü.
---------------------------------------------------------
Abdullah amca
-Oğlum Yusuf’un kokusunu, onu bugün sabah kefenlenmeden önce bana gösterdiklerinde son kez hissettim. Bana gösterdiler ama göremedim tabi ki. Yıllardır şeker hastalığı nedeniyle kör olan olan gözlerim iyi ki kör olmuş. İyi ki göremedim. Oğlumu o halde görseydim gider bunu yapanı bulur onu bağırta bağırta öldürürdüm. Ama kim yaptı, onu da bilmiyorum. Uzun zamandır gözlerim de görmediği için İstanbul’daki oğlumun yanında kalıyorum. Köyde ne olup bittiğinden haberim yok. Köylülerden bir-iki kişi oğlumu öldürmüş, jandarma sorguluyormuş dediler. Onlar mı? Onları da onların babalarını da bilirim, böyle kalleşçe şeyleri yapacak insanlar değillerdir. İnanmıyorum, o yüzden diyorum ki gözlerim görse bulup kendim öldürürüm. Şu an cenaze defnediliyor, yasin suresi okunuyor, mezara atılan toprağın mezar içerisine düşerken çıkardığı sesi çok iyi duyuyorum. Canım çok yanıyor. Bu kaba ses kulaklarımdan hiç gitmeyecek, sürekli duyacağım biliyorum. Etraf karanlık ama oğlum bir yerden kör olan babasına ve tüm cemaate bakıyor, bunu hissediyorum. Şu okunan yasin suresi aman Yarabbim ne kadar etkileyici. Görmeden evladını mezara koymak ne zormuş. Bu toprak sanki bana dökülüyor. Ben bir körüm, ama aslında körlüğüm şimdi başladı, kör bir kuyuda kapkaranlık bir dünyadayım şimdi. Ah oğlum benim, sen çocukken okulda bir kavgada dayak yediğinde rahmetli anan engellemeseydi gidip seni döveni öyle bir dövecektim ki dünya anlayacaktı senin kimin oğlu olduğunu, ama yapamadım. O zaman da seni koruyamadım, şimdi de koruyamadım. Sesler duyuyorum. Kuran-ı kerim okundu bitti. Herkes taziye için elimi sıkıyor, senin sesini hissetmek istyorum , bu uğultunun içerisinden esini çekip çıkartmak istiyorum ama sen toprak altındasın, çığlığımı duyamazsın, ben de seni hiç duyamadım. Bu toprağa o kadar çok kişi defnettim fakat hiç bu kadar canım yanmamıştı. Tüm toprak havaya kalksa, yer altında yatanlar görse sessiz çığlığımı, içime akan göz yaşlarımı ve seni ne çok sevdiğimi. Tüm toprak benim üzerime yıkılsa da sen yaşıyor olsan. Koydular seni toprağa, Rabbi’m yardımcın olsun, rahmet etsin.
---------------------------------------------------------------------
Köylüler konuşuyor
- Yusufu öldürmüşler.
- Nasıl ola ki, Yusuf daha demin tarlasına gittiydi ya.
- Kerem, Kazım’ı aramış, Kazım da bana Yusuf’un vurulduğunu söyledi. Hastaneye götüreceklerdi.
- Öldü ha, koca yusuf.
- Kim yapmış.
- Kerem neden Kazım’ı aramış.
- Ambulans gelmiş, Kerem’i kanlar içinde görünce bu halini jandarmaya söylemişler.
- Kazım ile birlikte mi yapmışlar.
- Kerem Kazım’ı aramış, Yusuf öldü demiş.
- Ambulans niye gelmiş.
- Kerem vurmuş demek.
- Kerem neden vursun ki, kavga mı ettiler acaba.
- Sabah ben Kerem’i o yana giderken gördüm. Nereye gidiyon la dedim, o da bana az biraz işim var, gelecem dediydi.
- Ne oldu bunlara, hiç beklemezdim.
- Kazım nasıl karışmış, o da şerefsizin teki zaten, onlar çok sıkı fıkı dostlar, vardır bir şeyler, yapmışlardır.
- Kim dedi ki, nasıl başka kişiler olur. Bu köyde kimin kim ile sorunu olsun.
- Ne demek sorun yok, var demek ki, jandarma neden böyle yapsın.
- Köyümüze fitne girdi artık, bu iş durulmaz.
- Kerem’den her şey beklenir, bir keresinde benim tarlamı ekmediğim için üç kuruş paraya icar almak istediydi, beklenir ondan.
- Evet, az sinsi değildir o.
...
-----------------------------------------------------------------
Yusuf
Havanın kapkaranlık olduğu, soğuk bir rüzgarın Yığılca köyünün batısındaki vadi ağzından eserek bütün köyü buz gibi soğuttuğu bir sabahın ilk saatlerinde Yusuf tarlasına yürüyerek gitmek için vedalaştı evdeki hasta karısıyla. Hastaydı karısı, bir gün iyi, bir gün kötüydü, romatizması ara ara atak yapar, kadıncağızı ağrı sızı içinde bırakır, yatakta kıvranırdı. Pek çok doktora gösterdiydi Yusuf karısını. O ne söylese yapmaya çalışır, onu hiç yormaz, bir dediğini iki etmezdi. Karısının romatizması azdığında tarlaya tek gider, günlük işleri yapar, hemen eve döner, karısına yemek hazırlar, birlikte yerlerdi. O sabah da uyandıklarında karısı Hacer ağrılarının hafiflediğini söyledi. Yusuf kıyamadı karısına. "sen dinlen kadın, ben tezelden bitirip gelirim tarladaki işleri" dedi. Uyuyan kuzine sobanın kömürünü tazeledi, hemen çay demledi. Sobanın üzerine sahanda tereyağı eritti. Üç yumurta kırdı, peyniri, zeytini, tereyağını, Hacer’in yaptığı çilek reçelini koydu yer sofrasına, oturdular güzelce yemeğe başladılar. Bir ara komşuları Kazım’ın kızının düğününde ne takacaklarını, kendi kızlarının düğününde Kazım’ın altın taktığını, ama sonraki oğlunun düğününde para taktığını, herhalde tek kızı olan Kazım’ın düğününde altın takmak icap ettiğini konuştular. Bir sıkıntı çöktü kahvaltının sonuna doğru Yusuf’un içine. Yoruluyordu, zorlanıyordu Yusuf, karısının hali ortada, çok paraları yoktu, evlenip şehre taşınan zaten ucu ucuna yaşayan çocuklarından da bir şey isteyemezdi, Yusuf’a göre onlar durumun farkında ama katkı yapamazlardı babalarına. "Neyse ben gidiyom kadın, sen dinlen hemen dönerim" dedi. Her zamanki naylon çizmelerinin içine soktu kalın yün örgü çoraplı ayaklarını. Her zaman yanına aldığı içerisine ekmek ve helva koyduğu, bir şişe de suyu eksik etmediği çantasını ve köyden çıkınca yolda ne olur ne olmaz diye yanından eksik etmediği çift fişekli av tüfeğini de alıp karısına "Allahaısmarladık" diyerek kapattı iki katlı evin tahta giriş kapısını. Dün gece yağan yağmurun yumuşattığı toprak yolda dalgın dalgın yürümeye başladı. Fikret eniştesinin evinin önünden geçerken sırt çantasını takmış, gitme hazırlığı yapan eniştesinin torununu gördü. Çocuk biraz serseri ve ana, babasına saygısızca davranışları olduğu için hazetmezdi Yusuf ondan. Onunla göz göze gelmeden yoluna devam etti. Kahvenin önünden geçerken kahveci Necati ile selamlaşıp Necati’nin ona "nereye gidiyon la, gel çay iç" sorusuna, "tarladaki işi bitirip geleyim, dönüşte içerim" cevabını vererek yoluna devam etti. Yusuf’un tarlası yirmi, bilemedin yirmibeş dakikaydı. Yürüye yürüye önce köyden çıktı, şehre giden yolu takip ederek ıslak zeminde yirmi dakika daha yürüdü. Hemen yolun kenarındaki Fikret eniştesinin ceviz ağaçlarıyla doldurduğu, iyi de para kazandığı tarladan kendi tarlasına vardı. Elindekileri kendisi için daha önce hazırladığı taş oturağın üzerine bırakıp sırtındaki tüfeği de tarlasındaki tek ağaç olan kırmızı elma veren ağacın dalına astı. Çalışmak için elma ağacının dalına takarak bıraktığı kazma ve çapasını alarak çalışmaya koyuldu.
----------------------------------------------------------------
Gürkan
-Şimdi herkes merak ediyor, bu budala yaşlıyı kim öldürdü. Kimin bu adamla husumeti olabilir. Hatta gözaltındakiler neden böyle bir şey yapsın ki diye soruyorsunuz. Elbette siz de haklısınız. Sizin merakınız, benim kendi izimi bulabilecekler mi diye içine düştüğüm şüphe içindeki merakımdan değerli midir? değildir elbet. Gidip teslim olmak her şeyi temizleyip tüm vicdanları rahatlatabilir mi? benim o gün orada bulunmam ve o adamı öldürmüş olmamın tek sorumlusu benim değil mi? ben böyleyim, böyle gördüm, böyle büyüdüm, neticede bu oldum desem haklı olmuyorum, bilakis cani oluyorum sizin gözünüzde. Hayır, ben öyle biri değilim, hepiniz kadar iyiyim ve daha iyi olmak için çalışıyorum. Ama bazan işler istemediğim gibi olabiliyor. Neticede ben bir sonucum geçmişimin bana yüklediği. Herkes merak ediyor neden yaptım. Biraz daha sabredin ölümlüler. Ben bu budala meftanın Fikret eniştesinin torunuyum. Anam, babam benimle hiç ilgilenmedi. Hep tarladaki işleri, şehirdeki işleri-işlerin ne olduğunu hiç anlamadığım gibi- şehirdeki dükkan ve köydeki tarlaların getirisiyle sarayda mı yaşadık? yine aynı çöplükten bozma virane evde yaşadık. Çok yalnız kaldım. Çoğu zaman köydeydim, diğer zamanlarda da şehirde komşular göz kulak oldular bana. Ne istesem olmadı, ne istesem şımarıklık ve ilgi çekmek için yaramazlık yapıyorum zannedildi. Komşumuz dedikleri Ragıp amcaya beni sık sık emanet edip dükkana gittikleri için Ragıp amcanın bana tecavüz etmeye çalışıp oramı buramı yokladığını söylediğimde tekme tokat dövülüp bu yüzden köye dedemin yanına yürüyerek kaçan bendim mesela. Dedem Fikret gariban cahil, ona da anlatsam beni döveceği için ses etmedim hiç. Gittim onun dediği şeyleri yaptım. Meşhur ceviz ağaçlarını budadım, hayvanlarını güttüm. Bana inanmayan ana-babam bir yerde bu olayı ağzından kaçırıvermiş, köyde bazı büyüklerin farklı tavırlarını görünce bir daha hiç birinin karşısına çıkmadım. Bir ara evi terkettim. Sokaklarda ve bir arkadaşımın evinde kaldım. Sevdiğim kız Canan’ı bile layıkıyla sevemedim. Sigara içerek uzaktan serserice sahilenmeye çalıştığım dünyalar güzeli Canan. Ben kötü olduğum için arkadaşlarım kötü oldu, onlar kötü olduğu için ben de kötü oldum. Yaz aylarında yevmiyeli olarak gücüm yettiğince çalıştım, sigara, alkol, ot aldım içtim. Daha onsekiz olmadan çürüdüm. En son dedem hastalandığı için ona bakmak için babamın yeni aldığı külüstür arabayla kış soğuğunda köye geldik. Gece kavga ettim. Sabah sırt çantamı alıp evden ayrıldım. Pek çok kez köyden şehre yürüyerek gittiğim gibi erken saatte evden yola çıktım. Önce kahvedeki Necati dayımın yanına uğrayıp çay içtim, sobada ısıttığı çöreğe tereyağı sürüp yedik birlikte. Dayım "oğlum seni daimi bir işe yerleştirelim sanayide, yaşama bu ailenle, sana küçük bir ev de buluruz" dedi. ben de "dayı yazın düşünürüz, hele soğuklar bir geçsin" dedim. Vedalaştım çıktım kahveden. Yaklaşık yirmi dakika şehre doğru yürüyüp biraz soluklanmak ve eskiden hep budamaya geldiğim ağaçlara bakmak için dedemin ceviz bahçesine geldim. Yan tarafta bahçede çalışan Yusuf emmiyi görüp selam verdim. "o da ban aleykümselam Gürkan, ne yapıyon yine evden mi kaçtın" dedi. "yok kafam bozuk çıktım yürüyom"dedim. "İyi hadi uğurlar ola" dedi beni başından savarcasına. "sana ne benim evden kaçıp kaçmadığımdan, seni ilgilendirmez" dedim, "tamam yeğenim var git yoluna, sabah sabah günaha sokma beni" dedi, gözüm döndü adeta, çok sinirlendim, bir kaç metre ötemde bulanan Yusuf’un elma ağacında asılı olan tüfeği gözüme ilişti. Yusuf arkası dönükken gittim aldım. Benim ağaca gittiğimi hissetti herhalde ki döndü bana "ne yapılyon lan bırak onu elleşme" dedi, "bak benimle doğru konuş vururum seni" dedimdoğrulttum tüfeği, bana doğru bir adım atınca tetikteki elimi kendime doğru çektim, birden tüfek ateş aldı, sonra bir daha tetiği çektim, Yusuf kanlar içinde sırt üstü düştü. Dondum kaldım titreyerek kendime geldim, bıraktım onu, tüfeği sırtıma taktım, yan taraftaki taşın üzerinde bulunan içinde yemek olduğunu düşündüğüm çantasını da aldım, dönüp giderken halen boğazından hırıltıyla karışık bir inilti geliyordu. Hızlıca uzaklaştım, yolun karşısına geçip tepeye çıktım, büyükçe bir kayanın arkasına saklanıp kendime gelmeye çalıştım, etrafta kimsecikler yoktu. Uzaktan Yusuf’un yattığı yeri görüyordum. Bir süre sonra köylülerden Kerem amca geldi, kendi tarlasına gidecekken Yusuf’u gördü, onu kaldırmaya çalıştı birden yere bırakıp korkuyla ayağa kalktı. Her halde öldüğünü anladı. Daha sonra oradan ayrıldım.
Yaptığım şey dünyanın en başarılı davranışı değil elbet, çok huzursuzum, en çok da iki köylünün gözaltında kalması beni rahatsız etti. Neden beni bulamadılar. Bulunmayan her suçlu aklanmış, temizlenmiş mi demektir. Vicdanım beni nasıl aklayacak. Yaptığımın cezası bana ne şekilde verilecek. Sanki bütün geçmişimin lanet geçmişimin cezası ya da kefareti olarak bu iş başıma geldi. Verilecek ceza bana ve topluma gerçek mutluluğu verecek mi. Her şey aynı sonsuz döngüde hep aynı kaderi mi yaratıyor.
--------------------------------------------------------------------
Komutan Cemal
-Sayın savcım olay aydınlandı efendim. Maktülü öldüren kişi aynı köyden Fikret adlı bir akrabasının torunu Gürkan adlı bir çocukmuş. Az önce olayda kullandığı tüfek ile gelip teslim oldu. Tüfek maktülün her zaman tarlaya giderken yanına aldığı tüfekmiş. Olay sabahı tarlada karşılaşmışlar. Aralarında tartışma çıkmış. Gürkan da maktülün ağaçta asılı bulunan tüfeğini alıp maktüle iki el ateş etmiş. ...Sağolun sayın savcım. Adelet sağlanacağı için hepimiz çok mutluyuz efendim. ...emredersiniz, iki şüpheliyi derhal salıveriyorum... sağolun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.