- 663 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Neşterleme
"Kendini tanı", ne kadar da güzel bir salık. İroni değil. İçtenlikle söylüyorum; güzel tavsiye. Ama içimde milyon tane atam çığlık atıyor. Ruhumda milyon tane arketip yanıp sönüyor, sönüp yanıyor.
Bazen yerime geçip etrafa şiddet saçan, vaktiyle bir cinayet işleyip de hiçbir ceza almayan dedemin babası mı? Yaşadığı köyü de vakti ile esir almış rahmetli. Sonra, O’nu kolundan tutup da s**tir et oturup içelim" diyen, hayatının büyük bir bölümünü alkol ile geçirmiş olan annemin babası mı? O’nu mezara ben indirmiştim. Vasiyetiymiş... İçelim tabi Dedeciğim, mümkünse her an, her dakika içelim bence de. Peki ya onlar nereden aldı bu dürtüleri? Hangi hayvan atama nasıl ulaşmalıyım? Buna dair bir öneri yok mu sizde?
Bunca kendisinden uzak insanın arasında, bu kişisel çağrının bir de taranması gereken "ruh" kısmı var... Ruhta gen men işlemez, atavizm işini arketipler ve semboller, çelitli mitler temelinde görür.
Törel amaç mıdır, güdüsel midir, yoksa kendilerine olan sonsuz merhametimden midir bilemem ama 10-15 yıl ölünce bedenimin köpeklere yedirilmesini istediğimi arkadaşlarıma söylemiştim. Yıkanmak, kefen, korkunç arapça sözlerden her türlü evladır nezdimde.
Eski Persler, cesetlerini köpeklerin parçalaması için kapı önüne bırakırlarmış. Ölmek üzere olan birisinin yanında da bir köpek bulunurmuş. Ölmekte olan kişi kendisini köpeğe ısırtarak bedenini bağışlanacağına inanırmış.
Jung, herkesin bir mitolojik kahamanı olduğunu ve bu kahramanların kim olduğunu bulmanın çok şeyin anahtarı olduğunu söyler.
Köpekle ilgili kahramanlardan başlarım. Çakal başlı Anubis’in seceresini okurum. Yeraltı dünyasının Tanrıçası Hekate le tanışır, hasbihal ederim. Belki de ayartışırız... Sirius takım yıldızında bir tur atabilirim. Bir ölüyü dirilttiği için yıldırıma çarptırılmış Askileps’in köpeğini ödünç alırım ve gezeriz, parka bile gideriz. Heykelinin altına küçük bir köpek resmi yapılmasını rica eden Petmonius’un bir duvar boyunda heykelinin resmini çıkartır, evime asar, önünde günde 5 kere ulurum. Gerekirse çemberi de genişletirim sonra. Okumadık mitoloji, mitologem bırakmam işimin adı ne? Evreni anlamaya çalışmayı bırakır, kendime döner ve bulurum kahramanımı...
Kendimi tanıma konusunda deşebileceğim, irdeleyebileceğim üç veriye sahibim. Genlerimdeki izler, ruhumdaki izler ve bir bütün olarak, ana yapışık "ben".
"Kimseden değil, kendimden öğrendim" der Homeros da...
Hakkımı yemeyeceğim. Bu üç veriden "ben"i hep irdeledim, gecelerce, aynadaki "ben" in gözlerinin içine bakarak sesli ve merhametsizce, hiç de yapıcı olmayan bir şekilde eleştirdim.
Bunları da bir yüzleşme kisvesinde , gerçeği amaçlayarak yaptım hep. Bazen kurulu düzenlerimi bozma riskini alarak eleştirilerimi eylemlere bile döktüm; çıkar dediğin nedir ki zaten. Bugün var, yarın çıkmaz, yarına çıksa yarına biz çıkar mıyız, bilinmez. Çıkmadığım bir yarının geleceği de mutlak. Ki ben çıkmaza sapışlarımla tanınırım. Bile bile, göre göre... İşe yarayacaksa kendimi daha da gecelerce deşerim, ne kadar gecem varsa o kadar deşerim lime lime... Geceler yetmezse gündüzleri de deşerim.
Ama sanırım şu içimde çıldıran atalarım konusunda biraz yardıma ihtiyacım var. Yok mu sizde beni şöyle genlerimin tarihinde yolculuğa çıkaracak bir psişik görü, astral vizyon mizyon? Vardır vardır... Kesin vardır. Ben kendimi tanımak istiyorum.
Hayvanlara çok tutkun olduğumdan mıdır bilinmez ama kendimi tanımaya hayvan doğamın köklerinden beslenen ve beslendikçe de büyüyüp insan tarafım üzerinden Tanrısallığa ulaşmayı hedefleyen iç hayvanlarından başladım.
"Bilge Zerdüşt
En ağır yükü aramıştın;
İşte, kendini buldun..."
Sezgileri çok ama çok kuvvetli bir adamdı Nietzsce. Bu şiirin önceki kısımlarında da yılan zehrinden bahseder... Yılan zehri ve de yılan, ejderha motifi ise bazı eski mitlerde ensest sembolüdür.
Ensest eğilime gelirseek de aslında çoğu zaman çocukluğun o güvenli alanından kopmama eğilimidir. Erken yaşlarrda dış dünya ile kurulamayan düzgün ilişkiler işte yılanın zehridir.
Ergenliğin o dizginlenemez enerjisiyle birleşince de cinselliği güvenli bir alanda yaşama isteğine dönüşebilir. Libido Tanrı sıvısıdır...
Nietzsche hakkındaki kız kardeşine karşı ensest eğilimler olduğuna dair söylentiler gerçekse şayet; bu ruhsal bir intihardır ve Nietzsche bunu bilerek yapacak yapıda ve zekaya sahip bir adam...
Geçmişte "ilk sapkınlık" olarak adlandırdığım bir mevzuda, ben henüz beş yaşımdayken, misafir olan kadınlar, her ne kadar bunu egoistlikleri ve kadınsı doğanın pasif rekabetçi yönlerini beslemek için yaptılarsa da bilinçsizce bir şeylere yol açtılar. Ben oradayken memelerini açıp , meme yarışı yaptılar... Hala memelerden uyarılmayı çok ilkel bulurum.
Sayelerinde... Hiç farkında olmadan yılan zehrinin panzehirini bana enjekte ettiler.
Gaspar Noe’da bence Nietzsche kadar zeki bir adam. Filmerinde yer yer çok çarpıcı, sağ kroşe, tekme tadında, bazen de gayet sıradan bir şeymiş gibi ensest temasını işler. Sezgilerine ise nedense Nietzsche’den daha çok güvenirim. "Gaspar bu kadınla neden evlenmiş ki?" sorusunun cevabı Annesinin internette bulunabilen bir kaç fotoğrafında gizlidir.
O, ne Nietzsche gibi bu zehrin üstüne gitmiş, alıp kendi elleriyle içmiş, ne de benim gibi çocukluğun o güvenli alanından git gide bilinçlenerek ya da dış uyaranlar etkisiyle vazgeçerek, ejderhayı öldürmemiştir. Kendince, tuhaf ama zekice bir çözüm bulmuştur.
Nasıl? Güzel deşiyor muyum beşeri doğayı?
Ben, ilk çocukluk yıllarımı ailemin görevi sebebiyle bir köyde geçirdim. Fazlasıyla özgürce. Eşeklere binerek. Ahırlarda gezmekten dolayı sürekli pirelenerek. Evimizin karşısındaki tepeye tırmanıp, bulduğum otları tadarak. Erken yaşlarda vazgeçtim yani güvenli alanımdan. Az biraz daha ilerleyen yıllarda da, 90’ların o tatlı büyüsü eşliğinde sokaklarda sürterek büyüdüm. Özgürlükçü bir aileden gelmemin avantajlarını sonuna kadar sömürerek.
Bu yüzden midir, yoldan geçen insanların "tehlike" olarak algıladığı şeylere düşkünlüğüm?
İtinayla, hayali bir bistüri ile en gerçek manada deşerim kendimi, problem yok. Oturursak bir gün bir yerlerde daha fazlasını da anlatırım. Oturacaksak da kendimi tanımak istiyorum ama! Şu atavizm sorunumu çözmenizi isterim. Vardır sizde geçmişin genetik duru görüsü, atalarla bağ vizyonları filan... İnanın adı da fark etmez...
YORUMLAR
Bana göre yani bunca okuma ve anlamama göre düşünce Zerdüşt ile başladı. Elbette başta Hintli babası olmak üzere çok şey aldı, yetiştiği ortam ve imkanlardan. Öncesiz düşüncelerin bilgisiyle büyüdü ama düşünceye biçim ve temel oluşturan her şey Zerdüşt ile başladı.
Peki...Onda bunu başlatan ne idi. O her ne ise, bizde de bazı şeyleri akıl düzeyimize, düşüncemize, zekamıza getiren aynı şeydir.
Bu nedir?
Ruhun maddeyi, beden adına sömürmesi mi yoksa Tanrısal bir araç mı?
Öylesine takıldı kafama....
Yazı güzel.
Neden bu kadar çok şeyi arayıp duruyoruz. Bunu çokça sordum kendime. Kendimizi aradığımız kadar olmasa da şöyle keyif alıcı yaşasak biraz. Zamanımız gerçekten çok kısa.
Bedenimizin beklentilerine ve arzularına hapsolup kalalım, demiyorum. Ama aramak çok zaman kaybettiriyor kıt ve değerli olan yaşamımızda.
"Zeka neden vardan çok zeki insanlar neden var?" a gidelim. Ayrımcılık içeren şanslılık bu, nadir insanlara kısmet olan... Tanrısal bir gücün insan tekamülüne çaktırmadan bir yardımı mı yoksa evrim hatası mı?
Bunu bile doğru dürüst karşılığı yok.
Beden kendine mekanda yer buluyor, hayvani olarak güzel oyalanıyor, zeka ise sorun. Bu fazlalığı olan insanlar öyle ya da böyle faklılaşarak kendilerini ortaya koymaya çalışıyorlar. Verdiğin örneklerde buna dahil.
Bildiğim kadarıyla Nietzsche tarikat üyesiydi, yanılmıyorsam zenith tarikatı idi tam hatırlamıyorum.
Zeka rahatlatacağı boyut arıyor bulamadığı zaman bocalıyor, işi gücü rast gitmiş ise bir şekilde ortaya koyduğu, ürettiği ürünlerle oyalanıyor. Mucit misali...
Bunun peşinde mi koşmalı...yoksa kendi yolumuzda mı?
Yazıların çok yukarıda, ayak ucumda yükselip anlamaya çalışıyorum, yetişemediğim yer var ise;
Affola...