Bende Arkandan geliyorum, Bekle Beni
Milyonlarca yaprak yine düştü yerin üstüne… Belkide yaşayan insan sayısı kadar! Ne sayılabilir ne de tahmin edilebilir. Ölüm bir adım ötede, kış gelir ya!
Her yaprakta yeşilinden bakır rengine, yeşilin toprak rengine dönüştüğü, ibretlik görüntü. Dallarda çıplaklık, ardından yağan kar ile ihrama bürünen doğa… Doğa her kış geldiğinde kıyamete hazır veya kıyamet kopuyor… Toprağa yeni çürümüş başka topraklar ve onun toprağa karışmasına sebep olan kış soğukları… Donmuş toprakta eski ve yeniyi birleştiren zincir… Başka baharada çözüldükçe bakana yine toprak gibi görünen… Yaprakların izlerini silen bir dönüşüm.
Her canlı toprakta çürüyor ve can oluyor yeniden doğuşa. Kış mı, ölüm mü demek doğru acaba? Gizlenen sır kışın marifetleri ile yoğruluyor. Başka nimetlere ölümden sonra dirilerek dönüşmek için…
Kimse kar altında neyi ezdiğini tahmin edemiyor, düşünmüyor veya fikir üretmiyor. Ayağın altındaki değil, üstündeki her şey bizi ilgilendiriyor. Oysa ki, insan için toprak altından yükselen sır, onun yaşamasına vesile oluyor. Toprak altından ne çıkmıyor ki… Hepside insan için vakit geçirdiği oyuncak oluyor.
Uçuyor yine yapraklar… Her sene olduğu gibi! Uçuyor belkide umutlar, ümitler… Çözülmeyi bekleyen sırlar. Dosdoğru yol olmadıkça, çalı çırpı oldu her yer, çölleşti de… Biz ne yaptıysak ona göre şekillendi doğa. Aslında en kıymetimiz olmasına rağmen, belkide çok görmediğimiz bir tablo gibi seyredildi.
Çıkan yangınlar, gelen seller, olan depremler, esen fırtınalar… Doğayı yaraladı, değiştirdi. O yaraya kış imdat olarak yetişti. Ölüm aslında yeniden doğuştu. Kusursuz bir işleyiş ve haykırışın eseri… Kaybedince kaybettiğimizin kıymetini bildiğimiz gibi… Ancak, uzuvlar yaşlandığında farkına varmak da, “ Bu yaştan sonra gelen şansın içine…” dedirtiyor. Keşke her şeyi gençlikte görebilsek… Kıymet bilsek. Her şeyi maddeye kıyas ederek, yaşayacağımızı düşünmesek…
Düşünmek gerek… Ama kara, kara değil. Her işi doğru yaparsak ve kurallarına göre düzenlersek, fikirler üretirsek … Neden olmasın ki şu dünyada yalancı cennet ve neden bedava herkes yararlanmasın ki! Eğer doğanın sırlarını çözersek ve ibret alırsak yaşam o kadar kolaylaşacak ki… İllaki daldan kopmaya gerek yok uçmak için.
Bir yaprak uçuyor… Kelebek peşinde koşan bir koleksiyoncu gibi koşuyorum peşinden. Belkide yakalamak ve gittiği hedefi değiştirmek niyetinde değilim. Ancak ilgi çekiyor, koşuyorum peşinden… Ama önüme bakmak da zorundayım. Ya çukur ve uçurum denk gelirse… Benim hayatım kışa gönder o zaman. Korkmalı mıyım, Hayır! tedbir almak gerek, yalnızca tedbir… Yoksa doğanın bir suçu günahı yok.
Kış geliyor doğaya… şimdiden kayak yapma hayalleri sardı bile çocukları. Öyle serin anlar oluyor ki… Şimdiden üşümeye başladım bile. Uçtun mu Simurg gibi kaf dağının ötesine yaprak gibi… Ben de arkandan geliyorum, bekle beni.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Kardan adamın keşke dili olsaydı... Donmadığını, hayata pozitif baktığını dillendirebilseydi... Hatta bir iki günlük ömrü olmasaydı. Yaprağın peşinden koşarken kar tanelerine dönen bölünmüşlüğünü çocukları sevindirmek adına yaptığını anlatabilseydi... Beyazın hikayesi, aslında toprağın üzerini mayalamak yahut tereyağını sürmek gibi, insanların yiyeceği her tohumun şekilden şekile giren yiyeceklerin tezahürü olduğu başlangıç hazırlığı olduğunu bilselerdi...Ama insanların gözü görmüyor kulağı işitmiyor ki! Doğaya dokunduğunu sanıyor, çünkü o kadar çok şiddet gösteriyor ki...Yani dokunmuyor, yağmalıyor da! Biz insanlar yaprağın peşinden gitmekle, varacağımız nihai hedefte, öyle sırları keşfedeceğiz ki....Bir sinek vızıltısında başımızın üstünden uçup gidiyor, bana ne yaprak diyenler çoğunlukta işte!
saf şiir tarafından 5.10.2022 00:53:22 zamanında düzenlenmiştir.
saf şiir tarafından 5.10.2022 00:55:00 zamanında düzenlenmiştir.