- 679 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Kuruçay'da bir yaşanmışlık anısı / Öyküsü (kısa özeti)
-Henüz on üç on dört yaşlarındayım, kardeşim ise on on bir yaşlarında Malatya ’da öğrenci iken köyümüzü çok özlediğimizden ve bu özlemimizi gidermek için mart ayının son günlerine doğru bir hafta sonu Malatya’dan köye gitmeye karar vermiştik. Köye gitmek için güneş batmadan Sarsap Tren İstasyonuna ulaşıp Kuruçay’ ın öte tarafına geçeceğimizi düşündüğümüz ve bu amaçla bindiğimiz banilyo kara trenin tehirli(gecikmeli) olması sebebiyle o zaman ki bir buçuk saatlik yolculuğumuz dört saatten biraz daha fazla sürmüştü. Sadece Malatya Tren İstasyonunda iki saat, sonra sırasıyla Tohma Tren İstasyon durağında bir süre ve Yazıhan İstasyonunda iki saat civarı beklemiştik fazladan.
-İki çocuk kardeş bulutlar arasında kaybolmuş arada bir kısa süreliğine kendini gösteren, görünür görünmez kaybolan ay ışığı altında bardaktan boşalırcasına yağan bahar sonu yaz yağmuru altında toprağı mil kokan zifiri karanlık gece vakti indiler banilyo treni dedikleri Kara Trenden.
-Sarsap Tren İstasyonuna en kestirme olarak dokuz-on kilometre uzaklıkta ki köyümüze gitmek için değil araç cılga toprak yolun dahi olmadığı sarp, kaya yığını tepeleri yürüyerek aşıp vardık Kuruçay’a. Köye gitmek için Kuruçay’ ın deli-coş çağlayan, yarı çamurlu bulanık mil akan sel suyunu geçmek zorundaydık.
-Gece gökyüzü kapkara bulutlarla kaplanmış, zifiri karanlık, hava yağmurlu, yürüdüğümüz toprak zemin yer yer vıcık vıcık çamurlu su ve daha çok ayakkabımıza sakız gibi yapışıp hareket edemez hale getiren sakızlı çamur.
-Kuruçay’ın en sakin ve geniş alana yayılmış, arada bir kara bulutların ardından hızlıca çıkıp kaybolan ay ışığının suya düşen şafkında çağlayan kısmı yok denecek kadar durgun ve sakin akar görünen akan suyun çokta derin olmayacağını düşünmüştük. Ay ışığının şafkına aldanan İki kardeş el ele tutuşup girmiş olduk Kuruçay’ın üstü durgun sakin dost yüzlü, altı ise suya girilmeden bilinmesi, anlaşılması mümkün olmayan kanlı-zalim düşmandan da beter, buz gibi çamurlu bulanık mil akan sel suyuna...
-Çaya girip daha birinci adımdan sonra ikinci adımı atar atmaz ayaklarımız yerden kesildi, ayaklarımız yere değmiyordu. Ayaklarımızın altından vızır vızır akan taşların korkunç uğultulu sesleri, dağdan sökülüp gelmiş irili ufak buz parçaların vücudumuza değdiğini, bazı buz parçalarının keskin tarafına rast gelen kısmının tenimizi kestiğine şahit olup soğuk ve acıyı bastıran korku ve bilinmezlik içerisinde sürükleniyorduk.
-Kuruçay’ın deli-coş akarı bizi takriben yüz elli - iki yüz metre kadar hızlıca sürükledikten sonra ne olduğunu anlayamamanın şaşkınlığı içinde su da yıkılmamaya çalışırken bir anda en şiddetli dalgaların içinde kılı dahi boğduğu rivayet edilen adını aldığı Kılboğan gölünün girdabında saplanmıştım mile...
-Saplanmış olduğum milden çıkmak için çırpınırken iki kolum açık bir elimle kardeşimin elinden sımsıkı tutuyorum. Dalgalar adeta iki kardeşi birbirinden ayırmak için inadına ve oldukça şiddetli tokat gibi kardeşime çarpıp vurdukça kardeşim korku dolu haykırış ve bağrışmalar içerisinde ayakları yere basmadan etrafımda pervane misali dönüyor. Kardeşimin benim etrafımda her dönüşünde ise ben saplanmış olduğum milden çıkamıyor adeta olduğum yerde kendi eksenimde döndükçe çivilenen vida gibi her dönüşte daha da saplanıyordum mile...
-Her bağrışma ve haykırışta dağların-tepelerin sert-sarp yamaçları yankılanıyordu, gecenin zifiri karanlığında, ıssız vadide... Diğer kolumu ise olabildiğince açmış, elimde sıkıca tutmuş olduğum ve bir şekilde suda yıkılmamak için dengemizi sağlayan ders kitap-defterleri ile ıslanmasın diye elbiselerimizle doldurduğumuz sentetik deri kılıflı çanta.
-Kimseler duymuyordu, kimseler görmüyordu ıssız ve zifiri karanlık gecede korku dolu bağrışmalarımızı, haykırışlarımızı... Dalga dalga yankılanan coşkun akan Kuruçay’ ın sesini bastırır şekilde endişe, korku dolu haykıran sesimize karşılık, sarp ve sert derin kaya yamaçlarına çarparak daha gür ve dalga, dalga yankılanıp tekrarlayarak geri dönen sesimizden başka.
-Birbirimizi ayırmaya çalışan hırçın dalgaların inadına, var gücümün de ötesinde ölümüne kardeşimin elinden sımsıkı tutuyordum. Çünkü biliyordum ki elimi bıraktığı ya da elini bıraktığım an kardeşimi kesin kaybedeceğimi...
- Çırpındıkça batıyorum, su seviyesi çenem seviyesine gelmiş arada bir ağzıma giren çamurlu mil suyu eşliğinde...
- --Dondurucu soğuk hava ve sulu çamur üzerine yorgunluk ve halsizlikten bitap halde baygın düşüp uyumaya çalışmamızı saymazsam eğer; ’’ O gün bir gecede, üç kez kardeşim ve ben ölümle imtihan olduk...’’ Sele kapılıp ölümden döndük ve yine O gece iki kez de kurtların saldırısı! ya da kurtlarla dans!..
- Hani büyüklerimiz derler ya; ’ Öldürmeyen öldürmüyor! Ya da Koruyan koruyor!.. ’’ İşte bu sözlerin ne demek olduğuna o gece, o gün yaşayarak şahit oldum.
- Ve yıllar sonra o geceyi yaşayan baba, bahsedilen ve olayın yaşanmış olduğu çay kenarında henüz küçük olan çocuğuna anılarını anlatırken, çok da detaya girip çocuğunu korkutup üzmemek için olabildiğince yüzeysel ve kısada olsa adı geçen Kuruçay’ a ve Kılboğan gölüne bakarak anlatıyor; İki kardeşin,baba-amcanın yaşamış oldukları o geceyi, sele kapılıp boğulmaktan ramak kala kurtuluşlarını...
‘Elime kalem alıp yazsam eğer o gece yaşadıklarımızı..., en azından birkaç gecelik okunacak gerilim dolu, uykuyu haram eden bir kitap olurdu her halde’ diyesim geliyor.
Abbas DURAK(14.12.2021)
YORUMLAR
İnsanın doğasında doğa ile imtihanı.Büyüklerin bile yol alamayacağı bir mahal ve iki çocuk .Hayatın sunduğu tehlikeler..Bazen hayatın çakıllı ve dikenli yolları..Kimi zaman taşlı -kumlu kimi zaman sulu-selli,çamurlu-milli yolları.Soğuğu ve buzu da cabası.Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla.Saygıyla..