- 224 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sen de mi Brutus?
Hava soğuk!
Ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırıp, ezile büzüle bana gösterilen tahta sandalyede ilgilenilmeyi bekliyorum. Biraz heyecan mı yaptım ne?
Gelen giden, giren çıkan, bayağı da yoğunlar! Hazır bekliyorken; etrafı alıcı gözle kesiyorum.
Üst üste yığılmış toz içinde koskoca klasörleri, yeni sulanmış çiçekleri…
- Menekşemi o?
- Bu da begonya olsa gerek... He... He... Heh...
Kimse oralı değil!
Yüz ifadelerinden kızgın olup olmadıklarını anlayamıyorum. Hepsinde aynı donuk ifade sanki az tebessüme borç isterler de aman durumu…
Tedirginliğim artıyor sanki ufak ufak bir kaçma planı kurar gibiyim, elimdeki naylon dosya ter içinde kalmış sıkmaktan…
Offf ya herkes kendi çöplüğünde öter, benim oraya gelirsiniz siz!
- Efendim! Bana mı seslendiniz!
Kalbim yerinden çıkacak yanlış alarm… Şimdi bir sigara olsaydı iyide ben sigara kullanmıyorum ki, tamamıyla temenni keşke dediğim gerçek olsa!
Saçmalıyorum, boğazımda kurudu zaten sanki ufaktan bir su dökme ihtiyacı var gibi. Canım gelirse tutarım biraz ne olacak iyide ya prostat olursam?
Daha neler… Olur muyum ki?
- Bakar mısınız?
- Tabii ki!
En sevecen ( babacan ) haliyle elini de omzuma koyarak yan masadaki sandalyelere oturduk karşılıklı memurum amirimle beyle.
- Eee şeeey… Şimdi ıhh öhö... Öhö... Kem küm...
- Bizim bir arkadaş cezaevine düştü (de)…
- Arkadaşlarla aramızda para topladık (da)…
- Kasada açık verdik (de)…
- Anlıyorsun değil mi?
- !!??!!!!?..!
Salağa mı benzetti beni acaba!!! Anlamaz mıyım?
- Anlıyorum efendim!!!
Soğuk ter döküyorum… Boğazımda bir gıcıklık hali…
- Şimdi; kasada ki açık 250 lira kadar sen ayarlayabilir misin?
Yaav adam resmen rüşvet istedi!
- Tabi ki efendim ayarlarım ne zamana?
- Yarına hem şu senin dosyayı da bir çıkaralım altta kalmasın bir imzası kaldı onu da attırdık mı oldubitti…
- Ama aramızda kalsın olur mu?
- Ne demek… ( inceden küfür )
İyi günler dilekleriyle ayrıldım. Koşturmaca, mahalle muhtarında molaya bıraktı yerini.
Muhtarlıktayım adıma bırakılmış bir tebligat için.
Sayın Muhtarım kanepeye buyur ediyor ayakta kalmayayım diye.
Hava soğuk ama ben yapış yapışım.
Vantilatör rüzgarında serinleme derdine rüyalanıyorum…
Kimlik verme hamlem ıska geçiyor sayın muhtarıma!
“Gerek yok” diyor bellemiş beni belli.
Sıcak bir içecek iyi giderdi…
“Çay içer misiniz?” diye sormadı bile biraz bozuldum mu ne?
Muhtarım bir balya tebligat çıkartıyor. Bul bulabilirsen içinden. Meraktan soruyorum;
- Bu ne kadar da birikmiş tebligat?
“Sormayın” diyor “Almıyorlar, bekliyor!”
İşin ilmi yönlerini soruyorum cahilliğimi yıkmak adına!
Sahte adres veren mi ararsın adresini değiştiren mi?
İki koltuk, bir kanepe, bir perde al sana ev…
Yani göstermelik!
Genelde icra ya da savcılık görüşmesi tebligatları!
İşin özü kaçan kaçana zaman kazanma niyetine!
Evet, muhtarlıkta biriken evraklar Türkiye gerçeğini gözler önüne seriyor. Hem de neredeyse tüm çıplaklığıyla…
Hani kalkınıyoruz ya!
Hani ekonomi kocaman oldu ya, büyüyor ya çığ gibi; durdur durdurabilirsen!
Hasss sektörü kim tutar! Hani yeni iş sağları açılıyor ya!
Bakın “ülke şaha kalktı” haberleri boy boy çarşaf çarşaf!
Yeni iş sahaları yeni yatırımlar…
“Heyyuuuu yaşasın anne bizi alışverişe götür!”
Bir zamanlar sayın Palandöken; “Anadolu da AVM’ler yüzünden bakkal kalmadı” demişti!
Anadolu da mı? Şuna Türkiye’de desek daha uygun olur bence kalanlarda kan kusuyor…
Habire alışveriş merkezi! Kötünün iyisi elbette…
Hiçliğin üstünde varlığın geleceksiz yatırımcıları!
Parklar, bahçeler, kaldırımlar, yollar, sahil, mahil, rakı balık!
Bir de yiyip içebilsek var ya değmeyin keyfimize…
Ne kadar da nankörüz değil mi?
Adamlar yapıyorlar bir de beğenmiyoruz!
Ama gerekli bu yapılanlar olmazsa olmazlar!
Öyle demeyin bir şehir nasıl büyür, nasıl gelişir?
Şimdi her yer toz toprak mı olsun tabi ki asfalt ve kaldırım düzenlemesi yapılacak.
Yapılacak da; yıllardır yapa söke, yapa söke ben yoruldum, onlar yorulmadı Sayın Belediyecimler!
Sonra şehrimin bu kadar güzel yollara kavuşması; çıplak bırakılacak değil ya birazda ot dikmek lazım…
Az biraz serpiştirelim şöyle… Hımmm güzel oldu…
Az da sahili b*k kokusundan kurtarmak lazım…
Eveeet o da tamam… Yakıştı!
Eee hani iş sahası? Diyen olursa; onu da ben mi bilecem?
Zaten bu yapılanlar sana bana değil ki; ben ne yapayım otu, b*ku, püsürü, sahili, bankları, martıları!
Zaten ulu orta ediveriyorlar! Sonra millet doğru şans oyunlarına…
Bazen piyangocular eğitti diye düşünüyorum bu kerkenez martıları!
Asıl konunun uzantısı neydi? Ha evet hatırladım alışveriş merkezleri…
Yani diğer adıyla cüzdanlarınızın sahipleri! Bir kısım insan alışverişte bir kısım insan ise kafeteryalarında milleti seyretmekte!
Asgari ücret üzerinden en az sekiz saat tezgahtarlık; ( sekiz mi dedim hay ağzıma on, on iki daha uygun olurdu bence ) yeni yükselen trend!
Mağaza yürümezse yani batarsa hooop başka bir mağaza…
İşten mi ayrılacaksınız no problem biri gelir biri gider işsizlik tavan yapmış durumda çünkü!
Her ne kadar bakanından, müdürüne kadar “İş var ama çalışan yok” açıklamaları gelse de “Görünen köy kılavuz istemiyor…”
Artık koldaki altın bilezik: belirli bir yaşa sahip olunması örneğin on sekiz yirmi gibi, güzel ya da yakışıklı olmanız ve ortalama bir zekaya sahipseniz tam da aranılan kriterlere uygunsunuz demektir. Tüketin ömrünüzü!
Sonra dönüp bakın ve arkadaşlarınıza şöyle deyin:
“Bir zamanlar alışveriş merkezlerindeki bir mağazada tezgahtardım mesleğe öyle başladım. Şimdi mi? ‘Satış danışmanıyım’ daha ne olsun”
Bir nefes alsam aslında belki meramımı anlatacak duruma geleceğim…
Bayram değil seyran değil üstelik günlerden cuma.
Falan süper marketteyim.
Bir alışveriş çılgınlığı! Sıra insanı çileden çıkarıyor…
Üç liralık tek kalem de sırada, beş yüz liralık elli kalemde!
Gerekli gereksiz ne varsa… Ucuz, ambalajlı, güzel, janjanlı…
Sanki bedava!
Oflayan, puflayan, vazgeçen, söven!
Dağıtıyorlar… Almayan pişman… Alan ay sonu!
Çaresizlik okunuyor kasiyer bayanların gözünde…
- Yahu siz deli misiniz? Diyecek de dili varmıyor gibi…
Yorgunluk ve beyin karışıklığı az asabiyet ve dikkat dağınıklığı karışık yaşanıyor şehrimin falan süper market kasaların birinde.
Nakitle alış-veriş neredeyse bırakılmış tamamının kredi kartıyla alış- veriş yaptığı bir mecraya, tüketim pazarına dönmüş.
- Limit yetersiz…
- Şifre yanlış…
- Bir de şu karta bakın…
- Ayyy taksit olacaktı…
- Ama siz tek çekim mi yaptınız…?
- Ama aşağıda fiyat farklıydı…!
Diye uzayan ve uzun uzadıya kuyruklara neden olan kredi kartları.
Birde komiktir; alman usulü yeme içmeye daha yeni yeni alışıyorken toplum olarak aldığımız ürünü poşete kendimizin koyması sanki biraz gururumuzu kırıyor hissiyatı oluşturuyor gibi…
- O kadar da para verdik canım…!
O bir şey değil falan market bakmış millet aç; poşet poşet götürüyorlar, üç poşeti bir lira yapmış…
Bravo… Bravo… Bravo…
Süper zeka… Tebrik ediyorum… Alkışlıyorum…
Biz hak ettik bunu… Bakkallarımızı sattık, onları arkadan vurduk…
İhanet ettik!
Allah bizi ıslah etsin…
Biz ne alçak, ne yamuk adammışız meğer!
Sezar haklıymış "Et tu, Brute?" (Sende mi Brütüs?) derken…
Ama onlarda bizi kazıkladılar…
Üçü beşe sattılar…
Pirince taş koydular…
Bibere tuğla…
Veresiyeye kalem!
Karışık duygular içindeyim…
Ne işim var benim burada…
En iyisi kuyruktan çıkmak…
Oh be dünya varmış…
Yapmıyorum ulan alış veriş… Yeter be… En azından şimdilik…
Muhtarlık mı? Hiç çay ikram etmeyince tebligatımı aldım çıktım.
Not: Anlatı "Evrak-ı Sinir Harbi" hikayesinin devamı hükmündedir ve mizah ciddi bir iştir ustaların affına sığınarak saygıyla.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.