Nerede Yeni Fikirler, Yazılar ve Yazanlar
Bazı insanlar vardır, dost görünür, başkalarından şikayet eder ve laf taşırlar… Kardeşilikten bahsederler… Hep şiddete maruz kaldığını, hep aşağılanıp dışlandığını, hep kötülük gördüğünü söylerler ama yaşadığı ortamda en üst mercilerde ve helvayı o yer, malıda o götürür.
Neye inanmak gerekir ki… Kime inanıp güvenmek gerekir ve toplumsal hayatın içinde sosyal statüyü devam ettirmek hangi formüle dayanmalıdır ki? Ne güzel demiş Nasreddin Hoca, “ Parayı veren düdüğü çalar!” yani sen lanetlenmiş para uğruna birilerini kötülersen, bu kötülediğinden de başkaları haberdar olmazsa düdüğü sen çalarsın.
Biz toplum içinde saygınlığı, dürüstlüğü ve İslam ahlakını yaygınlaştırmak zorundayız. Ancak bu formatta insan oluruz. Eğer insanlık ölürse ahlaki çöküntü alır başını gider, kimse kimseye saygı duymaz, ezen bir süre sonra ezilen olur.
Bu yazıları yazarken aman ne güzel yazmışsın diye yazmıyorum. Hatta alkışlasınlar, övsünler diye de değil… Hangi dinden olursa olsun, hangi ırktan olursa olsun düşeni kaldırmak, onu insanlığa kazandırmak temelinde, bunu bozan ne varsa onu dillendirmek istiyorum. Günümüzde, insanlar birbirlerinin yazdıklarını, hatta interneti kullanarak çalıp güzelleştirdiklerini görmezden gelemiyorum. Bu yüzden yazılar bayat ve çok okunmuyor.
Yazmak demek, bir ispat savaşı da değildir. Yazılan okunduğunda içinde kendinizi görürsünüz ve dersiniz ki, benim gibi düşünenler de varmış… Böylece bu düşünceyi daha nasıl geliştirebilirim ve insanlara nasıl faydalı olurum yargısını bundan cesaret alarak devam ettiririz.
Edebiyatın hangi dalı kirli ellere ve emellere teslim olursa, kullanılan alfabe değişir, gelenek ve görenek başkalaşır, kendi toplumumuzda yabancılaşırız… Yetiştirdiğimiz yeni nesiller başka ülkede yaşamak için can atar… Birbirimize bağlayan zincir ve milli duygular kopmuştur da ondan… Seçimi kim kazanır, hangi takım galip gelir… Gibi ilgiler devam ederken, ezilen bir insan sınıfı… Yalnızca kimliğini arayan olur. Onlarda güçlü olmadıklarından kuru kalabalık gibi toplumun içinde yok olur giderler.
Bu yazıyı yazarken, güne düşen kimilerine atılan kemiklerin ve devam eden teşviklerin bu topluma ne kazandırdığını derinden düşünür oldum. Biz imlayla uğraşırken, yazının kurallarını dimdik ayakta tutarken, giydiği süslü püslü elbiselerine göre ön yargı içinde içinde seyrederken… Yazılan konuların bir çoğunun topluma bir şey kazandırmadığı gerçeğini düşünemiyoruz. Bir yarışmada yahut bir festivalde ön plana çıkıp bütün bonusları aldırmak için çaba döküyoruz. Ne değişiyor peki? Bu toplum kendi kendini yok ediyor. Yazanın bu ihtirası ve bencilliği … Ekip anlayışı, tatmin duygusuyla nice değerlerin yıkılmasına sebep oluyor.
Lütfen okunma sayılarına bakın… Kim kime değer veriyor gerçek anlamda… Kim kime dost oluyor zamanla… Kim kimi seviyor ki? Biz birbirimizi sevmezsek, kutuplaşırsak ve katlanamazsak… Duygudaş olamazsak, toplumu nasıl feda ettiğimizi göremez oluyoruz.
Bir japon mühendise soruyorum, “Sen bu iş yerinde az maaşla çalışıyorsun, neden başka bir yerde daha yüksek bir maaşla çalışmıyorsun ki, üstelik çok da lüks yaşarsın!” o da diyor ki, “Bu fabrika benim ve çocuklarımın geleceği… Ben eğer buradan ayrılırsam geleceğim ve gelecekte bir ülkem de olmaz!” Çok şaşırmıştım. Gelişmiş bir ülkenin mühendisi ile bizim ülkenin mühendisini kıyaslıyorum. Bizim mühendisler en çok para vereni arıyor, daldan dala iş yeri değiştiriyor. Hep bana diyor, vatanına, diline, örfüne… Takılmadan, “Ben üç kuruşa neden çalışayım ki!” diyebiliyor. Üstelik iş yerinde elektrikten, sudan ve zamandan israf edebiliyor.
Yazmak gerekiyor… Ama ülkemizin gerçeklerini cesaretle! Bir tiyatro sanatçısı diyor ki,” İkinci dünya savaşından sonra yıkılmış, kimliğini kaybetmiş, fakirleşmiş Almanya’da tiyatro sahnelerinde sergilen cesaret verici oyunlarların teşvikiyle gelişerek, bu güne gelişmiş ve ayağa kalkmış güçlü Almanya haline gelmiştir!” Biz yazılarımızda, bu gerçekleri bilerek, herhangi bir ön yargı ve siyasi veya dini benliği ön plana çıkarmayarak ancak ülkemize faydamız olur. Ben şu ekipteyim ve onun ne yanlışı olsa da onu desteklerim gibi bir yaklaşımdan kurtulmamız gerekiyor.
Gerçekten acı çekenler var… Ama adam gibi adamlar ve insanlığını koruyanlar yaşadığı hayattan şikayet etmezler, asla dilenmezler! Zalimin yanında da olmazlar. Haydi şairler ve yazarlar bir çıkar gütmeden bu vatan gerçeklerini yazalım. Çözümler üretelim. Savunma sanayinde atılım yapıldığı gibi fikirde ve felsefe de atılım yapalım. Ekibinizde size kızan olsa da bu vatanın ülkemiz olduğunu unutmadan… Eğer biz insanlığımızı şair ve yazar olarak kaybetmezsek, bu ülke gerçekten ayağa kalkar. Çağdaş br ülke olur da!
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.