- 430 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Countee Cullen’ın ‘Miras’ı Üzerine
-Bu şiir eleştirisi ve çevirisi, Evrensel Kültür Dergisi’nin Ocak 2002 sayısında yayınlanmıştır.-
-Sevgili hocam George H. Junne, Jr.’a-
"Hak taâlâ Hazretleri
Karaları sınamak için yarattı
Beyaz Efendileri"
-Ercüment Behzat Lav, ‘Rûhül Kudüs’
Anayurt özlemi, herhalde, yaşadığı hızlı dönüşümler karşısında tarifsiz kalan, kendini tarif edemediği gibi, tarifsiz duygular içinde yitip giden çağcıl zamanlar insanının sığınaklarından yalnızca bir tanesidir. Bu düzlemde, evrensel olarak kabul edilebilir bir özlem niteliği taşır. Ancak bu özlem, yayılmacı siyasalarla yoğrulduğunda, dünyanın yeni bir büyük savaşla çalkalanması, an meselesi oluyor. Bu durumda, Türkler’in Orta Asya ve Balkanlar,
Ermeniler’in Aras, Rumlar’ın Kıbrıs ve Ege, Çerkesler’in Kafkasya özlemi, masum duygular olarak ele alınamaz. Dünyada bunun gibi, birçok, taşları henüz oturmamış ve belki hiç oturmayacak olan ulus-yurt ikilemeleri vardır. Bunlardan, dünya yazını için en ilginç örnek, Amerikalı-Afrikalılar’ın (*) Afrika’ya duydukları özlemdir. Bu özlemdir ki, geniş
Afrikalı-Amerikalı yazınının büyük bir bölümüne esin kaynağı olmuştur. Bu kaynaktan esin alan yazınsal yapıtlardan biri, Countee Cullen’ın (1903-1946) ‘Miras’ adlı şiiridir. Cullen, günümüzde pek tanınmayan bir yazın adamı. Bu, -birçok yazın adamının ellisinden sonra kemale erdiği düşünülürse- kısacık ömrüne de verilebilir; kitleler karşısında, Harvard’da okumuşluğu ve orada aldığı biçimci eğitime bağlı kalması nedeniyle seçkinci kaçmasına da verilebilir.
1925 yılında kaleme alınan ‘Miras’, Amerikalı-Afrikalı (**) aydınların olduğu kadar,
gençlerin de sorduğu bir soruyla açılıyor: ‘Nedir, ne değildir Afrika bana?’ (Bu soru, ‘Nedir Afrika, Afrikalılar’a?’ ve ‘Nedir Afrika, dünyaya?’ şeklinde katlanabilir (Clarke, tarihsiz)). Şairin Afrika’yı anlatışı, doğa betimlemeleriyle içiçe geçmiş durumda: Orman, kuşlar, baharlı koru, tarçın ağacı vö. Dikkate değer bir nokta, Cullen’ın Afrika’yı, bahçesinden konuşurmuş gibi aktarması... Aşağıdaki dizeler de olmasa ve başka bir yer, şiir konusu edilse, hiçbir ekleme/çıkarma yapmaya gerek kalmayacak: ‘Yabansı, acayip, kafir tanrılar/Yapmışlar
çubuklardan, kara adamlar,/Balçıktan, kırılgan taş parçalarından bir de,’
Bir şiirin başarısı, ele aldığı konuya karşılık gelen sözcüğü kullanmadan o sözcüğü iletebilmektedir. Bir şair, ancak, ‘seni seviyorum’ demeden sevgiyi dışa vurabildiğinde şair olur. Şiir dendi mi, ‘Afrika’ sözcüğünün arkasına sığınılarak Afrika şiiri yazıl(a)maz. Aslında, Cullen’ın gördüğü Afrika; Beyaz, Anglosakson ve Protestan çoğunluğun gördüğüyle
aynıdır. Cullen’ın küçük yaşlardan başlayarak yaşadığı dinsel toplumsallaşma, onu Amerikalı-Afrikalı değil, Afrikalı-Amerikalı bir şair yapmıştır. Bir Afrikalı olmasından bağımsız olarak, Amerikalı gözlüklerle bakmaktadır dünyaya... Üstelik, şiirin yeniden okunuşu, muhatabının bile Beyazlar olduğunu gözler önüne serecektir. Yaşamı New York ve Paris’te geçmiş bir şairden, Afrika’yı Afrikalı gibi anlatmasını beklemek doğru değildir belki de...
Afrikalı-Amerikalı bir yazarın/şairin, yazınsal yaşamının başından sonuna kadar yaşayacağı bir sorun, dil sorunudur. Afrikalı-Amerikalılar, ayrı bir ağza sahiptir. Yazılı dilde bu ağız mı kullanılsın, standard İngilizce mi? Kimi aydınlar, bunu bir zenginlik ve özgünlük olarak görerek, Afrikalı-Amerikalı ağza bağlı kalmışlar; diğerleri ise, bunu, Afrikalı-Amerikalılar’ın geri bir döneminin ürünü olarak görüp, Afrikalı-Amerikalı yazının Beyaz Dünya’da kabul görmemesinin nedenlerinden biri sayarak reddetmişlerdir. Cullen, bu şiirde, Afrikalı-Amerikalı ağzı kullanmamıştır. Bu yönüyle ‘Miras’, beyaz bir şiirdir.
Şiir boyunca yinelenen, ‘Uzanırım bundandır(...)’ bölüğü, şiir için paragraf başı işlevi görüyor. Öte yandan, bu bölüğün yeterince verimli kullanılmadığını görüyoruz. Sürekli olarak kullanılan a-a/b-b/c-c vb. biçimindeki uyak yapısı, bir noktadan sonra tekdüzeleşiyor, yukarıdaki bölüğün kazandırdığı akıcılık ve mantıksal yapıyı boğuyor.
Daha önceki bir yazıda, bir şiiri yerel şiir yapan dört özellikten söz etmiştik. İsterseniz, bu dört özelliği bir kez daha hatırlayalım:
"(...) bir şiiri yerel şiir yapan dört özellik var: i) Özel isimler: Şiirde, diyelim Yuri’den, Puşkin
Meydanı’ndan bahsediliyorsa, "bu, bir Rus şiiridir" diyebiliriz. ii) Dil: Şiirin yazıldığı dil, bizi belli bir kültüre yönlendirebilir. Çince yazılmış bir şiir için, "Çin şiiridir" diyebiliriz. Bir topluluğun ayrı bir dili yoksa, şive de aynı işlevi görebilir. iii) İzlekler: Kimi izlekler (tema) belli budunsal (etnik) topluluklara özgü olabilir. Örneğin, 19. yüzyıl Afrikalı-Amerikalı şiiri, kölelik düzenini, hak arayışını vb. temel izlekler olarak alır. iv) Ses öğeleri: Birtakım ölçüler ve uyak yapıları vardır ki bunlar belli bir ulusa özgüdür. Örneğin, ‘şairi’ ölçüsüyle yazılmış bir şiir görürsek, "bu, Gürcü şiiridir" diyebiliriz." (Gezgin, 2001)
‘Miras’, özel isimlerin serpiştirilmesi aracılığıyla yerelleştirilmiş bir şiir değildir. Bu açıdan, ‘Miras’ için "Bir Afrikalı -Amerikalı- şiiridir" demek doğru olmayacak. ‘Miras’ın Afrikalı-Amerikalı ağzıyla yazılmadığını biraz önce belirttik. ‘Miras’ta ele alınan izlekler, Afrikalı-Amerikalı yazınına özgü değil. Daha çok, Beyazlar’ın Safari Yazını’na özgü gibi görünüyor. ‘Miras’, ses öğeleri açısından da Afrikalı -Amerikalı- bir şiir değil. "Cullen, ‘Zenci’
bir şair değil evrensel bir şair olma hevesiyle, beyaz bir şiir yazmıştır." diyebiliriz.
Genelde din ve özelde Hıristiyanlık, Amerikalı-Afrikalı aydınların ve gençlerin sürekli yüzleştikleri, sürekli hesaplaşmaları gereken bir kurumdu. Amerikalı-Afrikalılar’ın aydınlanmasında, dinin (Yöntemci <Metodist> mezhebin) büyük bir rolü olduğu, rahatlıkla söylenebilir. İlk şairlerin kiliselerden çıkması rastlantı değildir; kölelik düzeninde, okuma-yazma bilen köleler ve bir köleye okuma-yazma öğreten efendiler, birçok eyalette idam
cezasına çarptırılıyorlardı. Afrikalı-Amerikalılar’ın 1960’lara kadar sürekli olarak maruz kaldıkları linçler ve linç girişimleri, Onlar’ın çarmıha gerilmiş İsa’yla yakınlık duymalarına yol açarken, Musa’nın yaşamöyküsü de, Mısır’da o zamanlar baskı gören Yahudiler’le özdeşleşmelerini sağlıyordu (Simylie, 1981, s. 162).
Afrikalı-Amerikalı aydınlanmasında, Beyaz Tarih’in karartılması, önemli bir adımdı.
Afrikalı-Amerikalılar’ın da şanlı bir tarihi, şanlı kralları vardı. Kölelik bu uzun tarihin küçük bir bölümünü oluşturuyordu. Öyle ya; Afrika’da da görkemli şehirler varolmuştu; piramidleri yapan Mısırlılar, kara deriliydi; Musa peygamber, Afrika’da doğmuştu vb. Afrikalı-Amerikalı aydının, halkına tarih bilincini kazandırması gerekiyordu. Cullen’ın ‘Miras’taki çabasını, bu biçimde yeniden okumak olanaklı.
Lomax (1997), Cullen’ın kara derili ve Batılı algısı arasında yaşadığı çelişkinin, ‘Miras’ın dramsal çelişkisinin kaynağı olduğunu söylüyor. Bu çelişki, çözümsüz kalıyor. Moustakas’a göre (1999), Cullen, ne yakasını "çarpıp duran davullar(...)la" bir türlü bırakmayan Afrika’dan ve hatıralarından kurtarabilmektedir ne de Hıristiyanlık’ta tam anlamıyla huzur bulmaktadır. Gerçekten de, konuşmacı, davul seslerini, kulaklarını kapasa da duymaktadır. Cullen, ‘kara et’ ve ‘koyu kan’ ile, Hıristiyan ekmek-şarap törenlerine gönderme yapmaktadır (Moustakas, 1999).
Bir sonraki dizede, Cullen, bir tür özeleştiri yapar gibidir: Afrika, geceleri uyumadan önce okunan kitaplardan öğrenilmektedir. Afrikalı-Amerikalı’ya ancak bu kadar yakındır. Kitabın sayfaları, tekrar tekrar okunmaktan yıpranmış olsa da, diğer bir deyişle, sürekli olarak Afrika üzerine okunsa da, Afrikalı-Amerikalı’nın Afrika ile ilişkisi –bir şiir-şarkıya gönderme yapacak olursak-, "Gitmesek de görmesek de/O köy bizim köyümüzdür" düzeyindedir. O kitabı ise, yine bir Beyaz yazmıştır. Vahşi doğa betimlenir. Orada çıplaklığın önemli olmadığı
bildirilir. Orada, doğada, hastalık da yoktur. ‘Cüzamlı çiçekler’ ve ‘hiddetli taçyapraklar’, Beyaz Dünya’ya özgüdür. Ancak Afrikalı-Amerikalı’nın, Afrika’yı bir başka galaksi kadar uzak gördüğü, yeniden hatırlatılır: "Geçen senenin karı, nedir ne değildir bana, /Herhangi bir şeyi geçen senenin?" Afrika, Afrikalı-Amerikalı’yı amansızca izlemektedir.
Rahat uyku uyutmaz; bedeni, O’nun sokağı olmuştur, orada volta atar.
Bu rahatsızlık nedeniyledir ki, Afrikalı-Amerikalı, çubuklardan yapılmış kafir tanrıları reddeder; kiliseye sığınır. Bu geçişle birlikte, şiirde Hıristiyanlık propagandası başlar. Ancak,
Hıristiyanlık da, Afrikalı-Amerikalı’nın yoksunluğunu tümden giderememektedir. Bir kere, Tanrı’nın kara olması, onu rahatlatacaktır. Tanrı’nın beyaz olduğu yönündeki iddiaları duymazlıktan gelir. Tanrı’yı ‘isyancı kara saçlarla taçlan(mış)’ sayar. Bir ‘oh’ çekebilecek midir? Rahatlamış mıdır? Hayır. Afrikalı-Amerikalılar, o zamanlar birçok eyalette linç edilmektedir ve Tanrı tüm bu olanlara seyirci kalmaktadır (Simylie, 1981, s. 164). Tanrı, beyazdır belki de. Evet, rahatlayamamıştır. Çünkü rahatlayabilmesi için, içindekileri tümüyle dışarı çıkarması gereklidir ama bunu yapamaz. Taşkın içinde yitip gitme tehlikesi vardır.
Lomax’a göre (1997), ‘Miras’ şiirinin son dizeleri, Cullen’ın tümüyle Batılı bir kimliği kabul etmeye hazır olmadığını gösteriyor. Afrikalı-Amerikalı, ne Afrikalı ne Amerikalı’dır.
Bugün milyonlarca Afrikalı, Afrika dışındaki dört anakarada, bir şekilde yaşayıp gidiyor. Mutlu bir yaşam süren bir bölüğü için, Afrika, artık hiçbir şey ifade etmiyor. "İnsanın doğduğu yer değil doyduğu yer, yurdudur" sözünü doğrularcasına, çeşitli ülkelerde
mutlu günler geçiriyor, gün geçtikçe daha da beyazlaşıyorlar. ‘Miras’ı, tümüyle beyazlaşmadan önceki anın bildirgesi olarak almak gerekiyor belki de.
Kaynakça
Clarke, J. H. (tarihsiz). Education for a New Reality in the African World.
(www.nbufront.org/html/MastersMuseums/JHClarke/EdRealityAfricanWorld/EdWo
rldPart2.html).
Gates Jr., H. L., & McKay, N. Y. (Gen. eds). (1997). The Norton Anthology: African American Literature. New York & London: W. W. Norton & Company.
Gezgin, U. B. (2001). Opera Yazıları(1): Yanlış Etiketli bir Opera ya da ’Xerxes’ (Serse) Üzerine. İmece, 24.
Lomax, M. L. (1997). Countee Cullen: A key to the puzzle. In V. A. Kramer, & R. A. Russ. (Eds.). Harlem Renaissance Re-examined: A Revised and Expanded Edition. New York: The Whitston Publishing Company.
Moustakas, J. (1999). Başlıksız. (www.google.com/search?q=cache:keyHfH-gwFs:astron.berkeley.edu/~ioannis/e
glish/paper2/paper2.html+Countee+Cullen+Heritage&hl=tr).
Symilie, J. H. (1981). Countee Cullen’s "The Black Christ". Theology Today, 38(2), 160-172.
(theologytoday.ptsem.edu/jul1981/v38-2-article3.htm ).
(*) ‘Amerikalı-Afrikalı’ ve ‘Afrikalı-Amerikalı’ sözleri arasında bir ayrım yapalım: Birincisinde vurgu, Afrikalı’nın Amerikalı olmasında. Afrika kökenli Amerikalı yurttaşı karşılıyor. İkincisi ise, bir kimliği tanımlamak için, önce Amerikalılık’a, ortak şemsiyeye vurgu yapıyor, daha sonra yurttaşlar arasındaki bir ayrımı bildiriyor: Kimi Amerikalılar Afrikalı’yken, kimileri değil. Bu söz, yaygın olarak kullanılıyor. Oysa, Afrikalı yazını, beş anakaraya dağılmış bir bütün olarak değerlendirilirse, o zaman doğru ifade, ‘Afrikalı-Amerikalı’ değil, ‘Amerikalı-Afrikalı’ olacaktır.
(**) ‘Afrikalı-Amerikalı’ deyişi, zorlama gelebilir. Ama en az ırkçılık içeren deyiş budur. Daha önce Afrikalılar’a ‘Zenci’ deniyordu. Oysa ‘Zenci’, gerçel sömürgecilik dönemlerinde, Beyazlar’ın Afrikalılar’a verdiği addı ve aşağılama içeriyordu (Clarke, tarihsiz). Bugün Amerika’da bir Afrikalı’ya ‘Zenci’ (‘Negro’) derseniz, hakkınızda hakaret davası açılabilir.
Daha ileri dönemlerde, büyük paylaşım savaşları yıllarında, ‘renkli’ sözü kullanılmaya başlandı. Irkçı çağrışımları nedeniyle, bu deyiş de artık kullanılmıyor.
Miras
(Harold Jackman için)(1)
Nedir, ne değildir Afrika bana:
Bakır güneş ya da deniz kızılca,
Yıldızı ormanın, orman patikası,
Güçlü, tunç renkli insanlar, krallık karası
Kadınlar ki fırlamışım bellerinden
Öter ne vakit kuşları Cennet’in?
Uzaklaşıyor bir üçyüz yıla yakın
Sevdiği sahnelerden atalarının,
Baharlı koru da, tarçın ağacı da,(2)
Nedir, ne değildir Afrika bana?
Uzanırım bundandır, uzanırım günboyu
İstemem şarkı dışında tek bir uğultu
Vahşi, barbar kuşlarca söylenen şarkı dışında
Dürtükleyen, orman sürülerini yığınlarca,
Feda tanrısıdır, adak ister, geçen
Çiğneyerek uzun otları, karşı gelen
Uzandığı yerde genç orman severler,
Altında gökyüzünün, nikah sözü verirler.
Uzanırım bundandır, ki duyarım sıklıkla,
Tıkasam da kulaklarımı sıkıca
Başparmaklarımla ve tutsam onları orada,
Çarpıp duran davullar, kocaman, hava boyunca.
Uzanırım bundandır, ki pınarı gururumun,
Samimi sıkıntımın ve birlikte hoşnutluğumun,
Kara etimdir benim, derim ki kara,
İçeriden kapalı koyu kanımla
Şarabın çarpan koca gelgitleri gibi
Bu, korkarım, yarıvermelidir filelerini
İnce filelerini avlanma ağının
Kabardıkları, köpürdükleri, çalkalandıkları yerde onların.
Afrika? Eskitilen bir kitap başparmakla
Gelene dek uyku, kayıtsızca.
Yarasalarıdır oysa, hatırlanmayan
Kedileri, geceleri cirit atan
Çökerek nehir kamışlarına,
Yaklaşarak sezdirmeden, zarif hayvana
Besleyen ırmak kıyısında, bir kere
Boru gırtlaklı kükremişse
Haykırırsa kral pençeler, titrer dururlar,
Uyudukları kında onlar.
Yılanlar ki bir kere yılda
Sevimli mantolarınızı sunmada,
Aramayın bir örtü, korkunuzda
Ölümlü bir göz bir kez görmedi mi;
Çıplaklığınız benim için nedir ki?
Bitmiyor cüzamlı çiçekler burada
Hiddetli taçyapraklar havada;
Kaymıyor burada hiçbir beden, ıslanmıyor
Damlar karışık yağmur, karışık ter,
Yürür geçer vahşi ezgileri onların,
Birbirine aşık orman oğlanlarının, kızlarının.
Geçen senenin karı, nedir ne değildir bana,
Herhangi bir şeyi geçen senenin? Ağaçsa
Tomurcuklanırken her sene unutuvermeli
Nasıl çıkıverdi de yitiverdi geçmişi-
Ağaç dalı ve bahar, çiçek, meyve,
Hangi utangaç kuşun sessiz ilgiyle
Orada, sancısında bakıvermesinin bile,
Emeği var saçlarında, zarifçe.
Uzaklaşıyor bir üçyüz yıla yakın
Sevdiği sahnelerden atalarının,
Baharlı koru da, tarçın ağacı da,
Nedir, ne değildir Afrika bana?
Uzanırım bundandır, huzur bulamam da
Bulamam, gece gündüz, azıcık şifa
Amansız vuruşa karşı
Usulca yürüyüveren ayakların yaptığı
Yürür bedenimdir, onun sokağı.
Gider gelir, gider gelir, bir ileri bir geri,
İzleyerek bir orman izini.
Uzanırım bundandır, kurtaramam hiçbir zaman
Güvenli uykuyu, gecenin yağmurundan-
Huzur bulamam asla
Başladı mı bi’ yağmur yağmaya;
Acıyla kıvranan bir ruh gibi, acıyla,
Uymalıyım o garip nakaratına;
Hep bükülmeli, kıvranmalıyım ben,
Debelenip yem olmuş bir solucan gibi hemen,
Damlarken baş ölçüleri onun
Bedenim boyunca, haykırır, "Soyun!
Çıkar at bu yeni taşkınlığı,
Gel ve sergile Aşık Raksı’nı!"
Eski, hatırlanan bir biçimde,
Yağmur, gece-gündüz üstüme işlemede.
Yabansı, acayip, kafir tanrılar
Yapmışlar çubuklardan, kara adamlar,
Balçıktan, kırılgan taş parçalarından bir de,
Benzerliğinde kendi kendilerine,
Pahalıya mal oldu dinden dönüşüm;
Ben ki İsa’ya aitim,
Alçakgönüllüğün vaizene, İsa’ya,
Kafir tanrılar hiçtir bana.
Baba, Çocuk, Kutsal Ruh bir de,
Bundandır boş övgüler düzerim öylece;
Öbür yanağını gösteren İsa,
Şah İsa, ben böyle konuşsam da
Ağzımla, kalbimdedir,
İki katına sahibimdir.
Alev alev mihrabındadır ki,
Hasta düşmelidir kalbim, tökezlemeli,
Dileyerek İnandığım’ın kara olmasını,
Düşünerek onda eksik olmadığını
Acının öncesinin, yönlendirmek için onu,
Farketmez, isterse herkes aşağılasın onu;
Bilecektir bu ten mutlaka
Seninki de benzer bir ısdırap taşımada.
Yapmadayım, Tanrım, ben, kara tanrılar da,
Cüret ederek hatta,
Kara nitelikler vermeye sana,
Bende Tanrı, isyancı kara saçlarla taçlanmada,
Sabır, ölümcül keder zorladığı ölçüde,
Sendeliyor, birlikte,
Hızlı, sıcak öfke dokunuşları yükselirken,
Çarpılmış yanaklara, gözlere bitkin.
Şekillendirirse kimi zaman, affet beni Tanrım,
İnsani bir inancı, ihtiyacım.
Tüm gün boyu ve tüm gece boyunca,
Yapmam gereken tek bir şey varsa:
Bastırmak gururumu, soğutmak kanımı birden,
Yokolmayayım diye taşkın içinde ben.
Kaybolmasın diyedir saklı bir kor kütlesi öyle,
Islak sandığım o kereste de
Yanarak en kuru ketenmişçesine,
Eriyerek balmumuymuşçasına en sade,
İyi etsin diyedir ölüyü mezar.
Henüz ne kalbim ne ser
Azıcık farkettiler
Onlar ve ben, uygarız bizler.
COUNTEE CULLEN
(1903-1946)
Afrikalı-Amerikalı şair
İngilizce’den çeviren: Ulaş Başar Gezgin/03.11.2001
(1) Bir Harlemli öğretmen (1900-1960), büyük olasılıkla Cullen’ın en yakın arkadaşı.
(2) Bu dizeye karşın, tarçın ağacının anayurdu Afrika değildir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.