- 251 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüm Işıkları Yak 9. Bölüm
Işık Sezer günlüğüne yazdığı şeyleri gözden geçirdi. Arka fonda televizyonda Barış Manço’nun ‘Hatırlasana şarkısı çalıyordu. Büyükada’daki evi konum olarak çok iyi bir yerdeydi. Şarkıyı mırıldanmaya başladı ve pencereye doğru yürüdü. Bir süre denizi izledi. Yeşilliği ve ağaçları süzdü. ‘Neden hala Büyükada’daydı?’ diye soruyordu kendisine. ‘Bütün bu yaşanacakları kaldırabilecek miyim?’ dedi. Işık Sezer küçük bir çocukken yaşadığı anıların aklına gelmesini engelleyemiyordu. Korkuyordu. Kendisi ve arkadaşları için…
Şimdi aklına Ahmet Çamlı’nın (Ağaç) Tavan’ı bulması gelmişti. Ağaç, gece nöbetlerinde genelde uyuklardı. Yetimhanede nöbette kaldığı o gün öyle yapmamıştı. Ağaç ‘Burada ne işiniz var?’ diye şaşkınlıkla sormuştu. ‘Sizin bu saatte yataklarınızda olmanız gerekmiyor mu? Saat gece yarısına gelmek üzere. Sabah nasıl uyanmayı düşünüyorsunuz? Sizi müdür beye söylemem gerekecek.’
Asaf Onat, bir şeyler söylemek için doğruldu. Diğer çocuklarda ayağı kalkmıştı ve korkuyorlardı. ‘Biz burada olmaktan mutluyuz.’ Demişti. ‘Burada vakit geçirirken bir şeyler de okuyoruz. Ayrıca, yetimhanenin kabadayı çocuklarıyla da kavga etmemiş oluyoruz.’
Emre, Emrah ve Işık’da onu desteklemişlerdi. Aralarındaki güçlü bağın kaynağı da buydu. Asla birbirlerini yalnız bırakmıyorlardı.
Ahmet Çamlı gülümsedi. Çocuklar iyi bir sopa yemeyi beklerken böyle bir şeyle karşılaşmak korkularını geçirmişti. ‘Bazen’ dedi. ‘Sizler uyurken. Sonra çocuklara göz kırptı. ‘Siz uyumuyorken, yetimhanenin kuytu köşelerini de geziniyorum. Oralara gitmem benim için de tehlikeli ama her an bir hırsız, cani şüphelenmediğimiz bir yerden girebilir.’ Çocuklara doğru bir iki adım attı. Onların başlarını okşadı. ‘Siz, bana bir bakıma yardımcı oluyorsunuz öyle değil mi?’ Çocuklar şaşırmışlardı. Emre ‘Evet Ahmet Abi’ dedi. ‘Sonuçta biz burada uzak karakol görevinde sayılabiliriz.’ Emre uzak karakol lafını Asaf’ın asker olan babasını anlatırken duymuştu.
Saçları ağarmış olan Ahmet Çamlı parmağını sallayarak ‘Benim nöbetimde sizi kimseye söylemem ama yine de dikkatli olun.’ Çocuklara göz kırptı. ‘Büyük bir alanda yaşıyoruz. Her türlü tehlike bizi bekliyor. Hadi Şimdi sessizce yataklarınıza dönün.’
Çocuklar Ağaç’ın sözünü dinleyerek sessizce yataklarına döndüler.
Emre sevinçle ve sessizce ‘Ucuz atlattık.’ Dedi.
‘Aynen öyle’ Işık Sezer Ahmet Çamlı’nın ‘Her türlü tehlike bizi bekliyor.’ Sözünü düşünüyordu. ‘Sizce ne demek istedi?’ Asaf, fısıltıyla ‘Kim ne demek istedi?’ diye sordu. Işık, ‘Ağaç bize her türlü tehlike derken ne demek istedi?’ diye tekrarladı. Emre heyecanlı bir tonla ‘Sizin şu kaçık kadını kastetmiş olmasın!’
Çocukların hepsinin aklında aslında aynı şey vardı. Işıkla, Emre hariç diğer ikisi 5 numaralı odadaki korkunçluğu yaşamıştı. Emre yeni bir fikir attı ortaya ‘5 numaralı odaya gidelim mi? O kadını görmek istiyorum.’
Emrah ve Asaf koridorun ışığında yüz yüze geldiler. İkisi de korkuyla birbirine bakıyordu. Ne Asaf ne de Emrah bu konuda bir şey söyleyemedi.
Emre ‘Emrah’ın anlattıklarını duyduk.’ Dedi. Ranzasından sarkarak ‘Asaf’ın anlattıklarını da duyduk. Ben bunların doğru olduğuna inanmıyorum.’
Işık Sezer bu anıları düşünürken denizin serin sularından geçen vapurları izliyordu. Barış Manço’nun şarkısı bitmişti. Reklamlar başlamıştı. Birkaç martı, vapurdan atılan simitler için kapışıyordu. Sonra anılarına tekrar daldı.
Emre’nin söylediği şeye kimse karşı gelmemişti. Işık ‘Ben ikisinin de hayal görmediğine inanıyorum.’
Emre ‘Evet, ben de öyle olmadığını görmek istiyorum. Büyükada’da ölen o çocukların…’ Sonra durdu. Ranzasının demir korkuluklarından tutunarak konuşmasını sürdürdü. ‘Asaf ve Emrah’ın öldürülen çocuklar kadar şanssız olmadıklarını düşünüyorum. En azından onlar kadının pençelerine düşüp ölmediler. Olayların tek tekerlekli oyuncak arabayla da ilgili olduğunu düşünüyorum.’
Asaf ve Emrah’da aynı fikirdeydiler. Emre, çoğu zaman gurubun şaklabanlık yapanı olsa da şu an mantıksız konuşmuyordu.
Asaf, ‘Olayların, ölümlerin ve korkunun o oyuncak arabayla bir ilgisi yok.’
‘Bence’ dedi Emrah, ‘O oyuncağın içinde bir cin var.’
Emre ‘Ben de öyle düşünüyorum.’ Dedi.
Işık ‘Ama korkuyorsunuz. Bir oyuncak sizi korkutmayı neden ister ki?’
Asaf fısıltıyla ‘Her halde bana çok kızgın. O pis kokulu kadının koluna vurduğum için. Öyle değil mi?’
Emrah söze karıştı ‘Korkmayın çocuklar. Biz birlikte olduktan sonra kimse bize bir şey yapamaz.’ Asaf, Emrah’ın haklı olmasını diliyordu. Aslında herkesin ortak isteği buydu.
Emre az önce sorduğu soruyu bu defa ranzadan inerek sordu ‘5 Numaralı odaya gitmeye ne dersiniz?’ Yüzünde korkuya meydan okuyan bir hal vardı. Diğer çocuklar ses çıkarmamayı tercih etmişlerdi.
‘Hadi ama gerçekten bu kadar korkak olamazsınız?’
Emrah da ayağa kalktı ‘Ne yapmamızı istiyorsun Emre? Zaten Ağaç, bize bir şans verdi. Şansımızı fazla zorlamayalım. Saat 12’ye gelmek üzere. Sabahki derslere hastayız numarası yapıp girmeyecek miyiz?’ Diğer çocuklara dönerek ‘Hem de hepimiz!’
‘Eeehh! Amma da korkaksınız. Ne var yani! Gidip o orospuya gücümüzü göstermeyelim mi?’ Sesinde alaycı bir tonlama vardı. Olaylara hala inanmadığı belliydi.
‘Gidelim’ Asaf’da ayaktaydı. Gözlerinde cesaret vardı.
Tüm çocuklar o ana kadar gidip gitmeme konusunda hiç konuşmayan Işık’a bakıyordu. Işık biraz düşündükten sonra yataktan indi. ‘Gidelim. Ne olacaksa beraber görelim.’
Çocuklar birbirlerine sarıldılar. Kendilerinden güç buluyorlardı. Şu an çok şeye meydan okuyabileceklerini hissedebiliyordular.
‘Herkes çoraplarını giysin.’ Emrah gece gezmeleri konusunda tecrübeli olduğu için öyle söylemişti. Diğer çocuklar önce çorapları neden giymeleri gerektiğini anlamamıştı ama yalın ayak yürüyünce çıkan yapışma seslerini önlediğini anlamaları uzun sürmedi.
Emre ‘Şuraya bakın!’ koridorun loş ışığında açık olan 5 numaralı odanın kapısını gösteriyordu. Diğer çocuklar art arda dizilmiş olarak kapıya baktılar. Hepsinin kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Ağır ve yumuşak adımlarla yürümeye başladılar. Bu arada birbirlerini cesaretlendirecek şeyler söylemeyi de ihmal etmemişlerdi.
Kapıya varmışlardı. Emre ‘Buna inanamıyorum. 5 numaralı odaya geldik.’ Diğer çocuklar onun kadar heyecanlı değillerdi.
Emre önden gitti. Diğer çocuklar arka arkaya sıra halinde birbirlerinin omuzlarını tutarak ağır adımlarla içeriye doğru girdiler. Aniden nefeslerini kesen bir görüntü belirdi. Yeşil bir kitap sebepsizce odada bulunan raftan yere düştü. Çocuklar korkudan çığlık atmamak için kendilerini tuttular. Hepsi de yeşil kapaklı ve yeşil bir ışık demeti beliren görüntüye bakıyordu. Çocuklar ipnotize olmuş gibiydiler. Yerlerinden de kıpırdayamıyordular. Kitap onlara doğru kıvılcımlar çıkararak yaklaştı. Emre’nin korkudan ağzı kurumuştu. Yine de yutkunmayı denedi. Sayfalar kendi kendine çevrilmeye başladı. Çocuklar bir büyünün etkisindeymiş gibi kitabın içerisinde yazan şeyleri okumaya başladı.
Kitap el yazmasıydı. Emre, Emrah, Asaf ve Işık kitabı okumamak için direnseler dahi bunu başaramıyorlardı. Tüm benlikleri ı kitabın içerisine akmış ve o an 5 numaralı odada sadece bedenen kalmışlardı.
Kitabın sayfalarını okudukça yazarın gezdiği yerlerde gördüğü sıra dışı şeyleri yazdığını anladılar. Kitabın sayfaları kıvılcımlar çıkararak döndükçe çocuklar hem korkuyor hem de yazarın yaşadığı vahşeti öğreniyorlardı. Yazar, gördüğü ve şahit olduğu olayları ve bu olaylara karşı giriştiği mücadeleyi anlatıyordu. Haksızlığa karşı verdiği bu mücadele dönemin önde gelen kesimlerini rahatsız etmişti. Çocuklar kitabın içerisinde bu olayları zaman makinasına girmiş birer yolcu gibi izliyor ve olaylara tanıklık ediyorlardı. Kitabın sonlarına doğru Rua Temte, kitabı yazan kadın bir cezaya çarptırılıyordu. Sağ eli bir daha yazmaması için kesilmişti. Bedeni yakılmıştı. Çocuklar kitap sayfalarının arasında gezinirken o vahşeti yanık et kokusunu ve yazarın yaşadığı ıstırabı yaşıyorlardı.
Emrah ‘Hayır’ diye inledi. Asaf ‘Bunu ona yapmayın.’ Diye söylenmeye çalışıyordu. Emre’nin ve Işık’ın gördükleri karşısında nutku tutulmuştu.
Gözü kararmış kalabalık elini kestikleri ve yaktıkları Rua Temte’yi (Seyyahı) kazdıkları çukurun içerisine diri diri gömüyorlardı.
Asaf ‘Bunu ona yapmayın.’ Diye düşünüyordu. Ardından hareketsizce duran elini zorlayarak kitabın içine doğru uzattı. Emrah ‘Hayır, Asaf’ diyerek onu tuttu. Biraz daha geç kalmadığı için şanslıydı. Asaf’ın eli kitap sayfasını yararak diğer dünyaya doğru geçmişti. Asaf’ın eli siyah beyaz bir filmdeymiş gibi renksizdi. Asaf’ın eli büyümüştü. El sanki nükleer bir fırtınaya yakalanmış gibi yavaş yavaş erimeye başladı. Çocuklardan sadece Emre ve Asaf vücutlarını zorlanarak hareket ettirebiliyordu. Emrah zorlukla ve büyük bir gayretle Asaf’ın kolunu tutarak tüm gücüyle geri çekti.
Sonra büyük bir ışık patlaması oldu. Çocukların her biri bir tarafa uçuştular. Kitap sert bir şekilde kapandı. Kitaptan dumanlar ve kıvılcımlar çıkmıyordu. Asaf’ın eli fena halde tahriş olmuştu. Acıdan ağlıyordu. Asaf elinin acıyan yerlerini ağzına götürdü. Emre şokun etkisinden yeni yeni çıkıyordu. ‘Fena acıyor olmalı.’ Dedi. Yüzünde üzgün olduğunu belirten bir ifade vardı. Işık ‘Biz hareket edemiyorduk.’ Gözleriyle Emre’ye bakıyordu. ‘Asaf’ı tam vaktinde geri çektin.’ Diyerek Emrah’a minnetle baktı. ‘Yoksa elindeki etler rüzgârda dağılan toz zerrecikleri gibi akıp gidecekti.’ Asaf’ın elini temiz olan bir atletle sardılar. ‘Soğuk suyla yıkamalıyız. Ya da sabunla. Diğer dünyadan veba hastalığı falan kapmış olabilir.’ Diye söylendi Emre. Gözlerinde dehşet vardı. Diğer çocuklar da aynı dehşeti yaşıyordu.
‘Ağaç’ diye fısıltıyla çocuklara seslendi. ‘Sanırım bu tarafa doğru geliyor.’ Asaf ‘Boş verin onu.’ Yerde duran kitabı alırken kıvılcımlar ve dumanlar tütüyordu. Çürümüş et ve iğrenç kokular yayıyordu. Emrah, Asaf’a doğru hızlıca yürüyerek ‘Lütfen onu eline alma.’ Asaf eli deli gibi yanmasına rağmen Emrah’tan kurtuldu ve kitabı tekrar açtı. Diğer çocuklar tekrar bir ışık patlamasının olacağını düşündükleri için gözlerini kısmışlardı. Ama hiçbir şey olmadı. Sıradan şeylerin yazıldığı içerisinde resimler olan bir kitaptı.
Emre kuru ve korkmuş bir sesle ‘Orada biri var.’ Diye bildi.
Gerçekten de 5 numaralı odanın duvarında bir süliet belirmeye başlamıştı. Bir kadına benziyordu.
Çocuklar korkuyla 5 numaralı odadan kaçmaya başladı. Emrah, Asaf’ı çekiştirerek tuvalete götürdü ve elini suyla yıkamasını istedi.
‘Ağaç bizi yakalayacak ve kesinlikle müdüre söyleyecek.’
‘Sen onu düşünme.’ Dedi Emrah. ‘Tuvalete gitmek yasak değil ya! O kitaba elini neden soktun? Elindeki deri ve etler akıp gidebilirdi.’
‘Bilmiyorum.’ Dedi Asaf. ‘Sanırım o kadına zulüm etmelerine dayanamadım.’
‘Ben de üzüldüm. O kadın, yani öldürülen.’ Dedi Emrah ve derin bir nefes aldı. ‘Sanırım bizi öldürmeye çalışan kadınla aynı kişi.’
Asaf ‘O bizi öldürecek bir cin. 5 Numaralı odayı sahiplenmiş.’ Elindeki yanma hissi soğuk suyun altında yavaş yavaş geçiyordu. ‘Burada bir yaratık var. Belki de bir cin… Ve bu yaratık küçük çocukların peşinde.’
Tüm bunlar olurken Ahmet Çamlı tuvalette belirdi. ‘Sizin yataklarınızda olmanız gerekmiyor muydu?’ Sesinde öfke vardı.
Emrah ‘Arkadaşımın.’ Asaf’ı gösteriyordu. ‘Eli ranzaya sıkıştı. Temiz ve soğuk suyla yıkamanın iyi geleceğini düşündüm.’
Asaf atlete sarılı olan elini Ağaç’a gösterdi. ‘Şimdi daha iyi.’ dedi. Yalandan esneyerek ‘Uykuda sıkıştırdım sanırım.’ Dedi.
Ahmet ‘Hadi yataklarınıza.’ Dedi. Çocuklar tuvaletten çıkıp yatak odalarına doğru gidiyordu. ‘Anlattığınız hikâyeye inandığımı sanmayın.’ Çocuklara bir göz kırptı.
Asaf ve Emrah yatakhaneye döndüler. Emre ve Işık yakalandıklarını düşünmüşlerdi. Emre ‘Yakalandık mı?’ diye fısıltıyla sordu.
Emrah ‘Hayır’ manasında başını salladı. ‘Artık uyumamız lazım.’
Çocuklar uyumakta zorlanmışlardı. Yaşadıkları korku ve heyecanın dinmesi biraz zaman almıştı.
Işık Sezer anılarının bu kadar derinden canlanmasına şaşırmıştı. Radyoda adını bilmediği güzel bir şarkı çalıyordu. Az önce vapurdan simit atılan martılar da denizin üzerinden uçup gitmişlerdi. Deniz şimdi bomboştu. Tıpkı Işık Sezer’in Büyükada’daki evi gibi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.