- 243 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüm Işıkları Yak 7
Ek Bölüm 7
Sabah ezanı semayı okşarken yola çıkmıştı. Uçağa yetişmek için aracını son sürat sürmüştü. Aracını Esenboğa Havaalanının otoparkına bıraktı. Hızlı adımlarla uçağının kalkacağı perona gidiyordu.
Asaf Onat 19B numaralı koltuğa oturdu. Uçak kalkarken ve inerken heyecanlanmamayı bir türlü başaramıyordu. Uçak İstanbul’a doğru havalanırken midesinde duyduğu his ve hissettiği korku hiç değişmiyordu.
Uçağın yükselişi geçince Asaf derin bir nefes aldı. Gözlerini kapattı ve yetimhane yıllarını düşünmeye başladı.
Büyükada Rum Yetimhanesinde üçü Rum ikisi Türk olmak üzere beş öğretmen çalışırdı. Hepsi iyi eğitimci ve iyi insanlardı. Özellikle Fatma Angın. 4. Sınıftaydılar. Cuma günü okulun bitişini sabırsızlıkla beklerken Fatma öğretmen ‘Çocuklarım, biraz sabırlı olun.’ Dedi. ‘Az sonra dersi bitireceğim.’
Işık Sezer’in önünde oturan Keti Katinari arkasını dönerek onu sessiz olması için uyarmıştı. Keti çok güzel bir kızdı. Işık Sezer, Asaf’ın ona aşık olduğunu biliyordu. Asaf, Keti’ye açılmak istiyordu fakat yamalı pantolonu onu utandırıyordu. Aslında tüm yetimhane çocuklarının bunun gibi eksiklikleri vardı. Yırtık bir ayakkabı, solmuş bir pantolon onların utançları değil kaderiydi.
Son ders zili çalınca herkes heyecanla sıralarından kalkmıştı. Asaf dışında herkes. Çünkü o Keti’yi izliyordu. Belki de koruyucu bir aile onu sahiplenecekti ve onu sonsuza kadar göremeyecekti. Bu düşünce onun çocuk kalbine keder düşürüyordu.
Fatma öğretmen çocuklara ödevlerini yazdırırken, ‘Bu haftaki tarih konularına iyi çalışın haftaya yazılınız var.’ Dedi. Çocuklar sabırsızlıkla dışarı çıkmayı bekliyorlardı.
Arka sıralarda oturmayı tercih eden yetimhanenin kabadayı çocukları alaycı şekilde gülüşüyorlardı. ‘Hepsini yalayıp yutarız.’ Bu Nikola’ydı. Namı değer Ossuruk. Beşinci sınıfta olmaları gerekirken tembelliklerinden ve haylazlıklarından geriden geliyorlardı. Tıpkı çetelerindeki diğer çocuklar gibi; Apolas, İstimat, Kriton. Yetimhanenin azılı kötüleriydi bunlar.
Fatma öğretmen bu alaycı konuşma karşısında ‘İyi çalışın. Bu sizin özellikle hayrınıza olacak.’ Asaf, öğretmenin bu sözle Nikolay’ı susturmasına istemeden gülmüştü. Hemen toparlandı. Hem öğretmeninden hem de çeteden çekiniyordu. Sınıfta herkes öğretmenlerden korkardı. Bu yüzden derin bir sessizlik oldu. Sonra derin mavi gözlerini Asaf’a çeviren Apolas fısıltıyla konuştu. ‘Ders bitiminde seninle görüşeceğiz.’ Mavi gözlerini kendi çetesine çevirdi ve başıyla talimat verdi.
Asaf ders kitapları ve defterleri elinde yatakhaneye çıkıyordu. Tam o esnada biri ona omuz attı. Az daha ahşap merdivenlerden yuvarlanıyordu.
‘Hayırdır.’ Ona çarpan İstimat’tı. Apolas’ın sadık köpeğiydi. Birine bulaşacağı zaman önden onu gönderirdi. Saçlarını tuhaf şekilde iki yana ayırırdı. Bu haliyle psikopat birine benziyordu.
Korkusundan merdiven korkuluklarına tutunan Asaf’ın kalbi hızla çarpıyordu. Diğer çete üyeleri çevresini sarmıştı. O sırada Keti bir kurtarıcı gibi gelmişti. Asaf’ın zor durumda olduğunu görmüştü. ‘Akşama kadar merdivenlerde beklemeyeceksiniz sanırım.’ Diye çıkıştı. Siyah uzun saçlarıyla bir tanrıça gibiydi. Asaf’ın yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Aşık olduğu kız onu koruyordu. Bu durumdan çok utandı.
İstimat, Apolas’tan geri gelmesi yönünde talimat aldı. Keti’yle uğraşmaktan çekiniyorlardı. Kızların okul müdürüyle arası çok iyiydi ve onlar bunu göze alamazlardı.
‘Seni şimdilik kurtardım sanırım.’ Dedi. Asaf ‘Sanırım çok uzun da sürmeyecek.’ Dedi ve gülümsedi. ‘Yine de teşekkür ederim Keti.’
‘Yarın görüşürüz Asaf.’
Kız merdivenlerden çıkarak kızların kaldığı yatakhanenin yolunu tuttu. Asaf basamaklardan yukarı kendi yatakhanesine çıkarken bitkin bir haldeydi. Apolas’ın bu işin peşini bırakmayacağını biliyordu. İçindeki korku artıyordu. Her ne olursa olsun onun da dostları vardı. Bu onun için bir umut ışığı oluyordu. En fazla tartaklanır ya da güzel bir dayak yerdi.
Apolas ve çetesi bu işin peşini bırakmayacaklardı. 3. katın koridorundan Asaf’ın yatakhaneye gitmesini beklediler. Onu tek yakalamak istiyorlardı. Çıkacak olası bir karmaşada yetimhane idarecilerinin vereceği cezadan çekiniyorlardı. Bu yüzden onu yalnız kıstırmak niyetindeydiler. ‘Ortalık sessiz. Haydi onu yakalayalım.’ Bunu söyleyen İstimat’tı. ‘Hayır’ dedi Apolas. ‘Yatakhaneye diğerleri gelebilir. Onu kütüphanede yakalayacağız. Orada genelde kimse olmaz.
Asaf, yatakhaneye uğrayıp akşam yemeğinden önce ödevlerini bitirmeyi planlamıştı. Yatakhanede türlü uyarı yazıları vardı. ‘Işıkları gereksiz yakma. Suları kapat. Yatakhaneyi temiz ve düzenli tut.’ Asaf, akşam kâğıt oynayacakları için çok mutluydu. Bu heyecanla Apolas ve çetesinin onu bir köşede yalnız yakalayacaklarını umursamadı. Akşam herkes uyduktan sonra çocuklarla (Emre, Emrah, Işık) Tavanda buluşacaklardı. Belki onlara Keti’yle yaşadığı olayı anlatırdı.
Tüm bunlar yaşanırken Büyükada’da çocuk cinayetleri artmıştı. Gazeteler öldürülenlerin resimlerini ilk sayfadan veriyordu. Mart ayından beri en az iki cinayetin işlendiği konusunda hemfikirlerdi. Ölenlerin hepsi çocuktu. Yılın belli bir dönemi bir iki çocuğun öldürülmesi kolayca unutulup gidiyordu. Dosyalar kapanıyor, aileler derin bir kederle hayatlarının geri kalanını eksik, hep bir umut bekleyerek geçiriyorlardı.
Son cinayetten sonra Büyükada Rum Yetimhanesi yöneticileri ve çalışanlarını da harekete geçirmişti. Agâh Demirli o dönem yetimhanenin müdürlüğünü yapıyordu. Merdivenlerden tırabzanlara tutunarak ağır ağır indi. Yetimhanede çalışmaya başlamadan önceki yıllarda bir dönem yol kenarındaki kaldırım taşlarının yapım işlerinde çalışmıştı. O dönem oturarak çok fazla çalıştığı için o yıllardan kalma diz ağrılar vardı. Bundan dolayı okul merdivenlerini zorlanarak çıkıp inerdi.
Agâh Demirli, okulda çalışan öğretmenler, aşçılar ve temizlik görevlilerini toplantıya çağırmıştı. Toplantı odasına görkemli bir koridor yürüdükten sonra varılıyordu. İnsanın içini ısıtan kırmızı halı huzur veriyordu. Masif ceviz ağacından yapılma kapılar yaşıyormuş gibi mis gibi kokuyordu.
Agâh Demirli, o gün orada çocukların başına bir iş gelmemesi için yetimhanede çalışan herkese talimatlar vermişti. Yaşanan cinayetlerin bir nihayete erip ermeyeceğinin bilinmediğinden bahsetmişti. Adı konulmamış bir caninin ortalıkta dolaştığını ve Büyükada’da yaşayan herkesi özellikle de çocukları kurban seçtiğinden bahsetmişti. Çocuklar için endişelendiğini, onlarla yeteri kadar ilgilenilmesi gerektiğini söylemişti. Çocukların özellikle yetimhane bahçesinde hele başlarında biri yokken vakit geçirmemelerini, su kuyusundan kesinlikle uzak durmaları gerektiği talimatını vermişti.
Öğretmenler ve diğer görevliler Agâh Beyin talimatlarını katı şekilde yerine getirmişlerdi. Derslerde çocukların anlayacağı bir dille bu konular anlatılmıştı.
Fatma Angın ilk dersten bu uyarılara başlamıştı. Ellerini göğsünde birleştirmiş dışarıyı izliyordu. ‘Yetimhane çevresinde yabancı birini görürseniz bizlere bilgi verin.’ Sonra sınıftaki çocuklara döndü. Yavaş adımlarla sıraların arasından yürümeye başladı. ‘Sizleri korkutan bir şey olursa mutlaka bizimle paylaşın çocuklarım.’ Keti bir şey söyleyecek gibi olmuştu ama sonra vazgeçmişti. 5 numaralı odada gördüğünü sandığı kadın hakkında konuşacaktı ama korkuyordu. Çocuklar hep bir ağızdan ‘Peki öğretmenim’ diye hep bir ağızdan bağırmıştı.
Asaf işi bittikten sonra kütüphanenin yolunu tutmuştu. Tam da istediği gibi kimse yoktu. Kitapların arasında, sessizce okumak ve ders çalışmak en sevdiği şeylerden biriydi. Asaf, kitaplıkların arasında gezinirken Nikola ‘Demek buradasın.’ Dedi. Asaf, korkuyla arkasına döndü. Sonra hemen kaçabilmek için diğer tarafa döndü ama o tarafta Apolas, İstamat ve Kriton duruyordu. Asaf, sakinliğini korumaya çalışmıştı. ‘Derdiniz ne sizin?’ diye çıkıştı.
Apolas’ın sol gözü yine seğiriyordu ‘Seni bir güzel dövmek istiyoruz.’ Dedi. Arkadaşlarına baktı ‘Tutun onu’
İstimat ve Kriton, Asaf’ın iki koluna girdi. Asaf, bağırmaya başladı. Nikola ise karşıdan geldi ve Asaf’ın ağzını kapattı. Artık ses çıkaramıyor ve sadece debeleniyordu.
Apolas’ın seğiren gözü artık bir makine gibiydi. ‘Şimdi beni iyi dinle.’ Asaf onlardan kurtulmak için çırpınıyordu ama gücü yetmiyordu. ‘Fatma öğretmen ‘’Yazılınız var.’’ Derse ne yapmayacakmışsın?’ Asaf ter kan içerisinde kalmıştı. Apolas sorduğu soruyu kendisi cevapladı ‘Gülmeyecekmişsin.?’ Asaf gözlerini dört açmış şekilde ‘Tamam’ manasında başını oynatmaya çalıştı. Apolas, Nikola’ya, Asaf’ın ağzını bırakmasını işaret etti. Asaf nefes nefeseydi. Gözleri dolmuştu ve ağlıyordu. Diğer çocuklar ona gülüyordu. ‘Bize’ dedi, çetesini göstererek ‘Derste yardım edeceksin. Anlıyor musun?’ Asaf yazılılarda kopya istediğini anlamıştı. ‘Tamam’ dedi. ‘Size kopya veririm ama artık beni bırakın.’ Kriton ve İstimat, Asaf’ın kollarını bıraktılar. Apolas, Asaf’ın yüzüne hafif hafif şaplaklar atıyor ve salakça gülüyordu. Asaf, çok kızmıştı ve bu zorbalığa bir son verilmesi gerektiğini düşünüyordu. Apolas, Asaf’ın yüzüne şamarlar indirirken o kafasından buradan nasıl kaçabileceğinin planını yapıyordu. Sonra babasının söylediği o söz aklına geldi ‘K
imseyle kavga etmeni istemiyorum ama kavgaya mecbur kalırsan ilk yumruğu sen at.’ Asaf, yumruk yerine güçlü bir tekmeyi Apolas’ın hayalarına geçirdi. Apolas ‘Ahhhh’ diye inleyerek yere yığıldı. Diğer çocuklar Asaf’tan böyle bir şey beklemediği için ürkmüşlerdi. Asaf onlara doğru bir tekme daha salladı ama hepsi kütüphanenin başka bölmelerine doğru kaçıştılar. Asaf, yerde kıvranan ve gözü seğiren Apolas’ın tepesine bindi. ‘Beni ve arkadaşlarımı bir daha dövecek miymişsin?’ Apolas ‘Seni geberteceğim.’ Diye inledi. Asaf, ağzının orta yerine bir yumruk indirdi. ‘Tekrar soruyorum beni ve arkadaşlarımı bir daha dövecek miymişsin?’ Apolas, can havliyle arkadaşlarından yardım dileniyordu. Asaf, bir tane daha geçirdi. Bu onun son yumruğu olmuştu. Çünkü sinsi Kriton arkadan onun ensesine bir tekme atmıştı. Bu tekmeyi Apolas’ın gazabından korktuğu için atabilmişti. Diğer türlü Asaf’ın bu cesareti karşısında kaçmaktan başka bir şey yapamazdı.
Asaf, gözünü açtığında önce nerede olduğunu anlayamadı. Elini başının arkasına götürdü ve kocaman bir şişlik olduğunu fark etti. Kendisine kimin vurduğunu hatırlamıyordu ama Apolas’ı iyi pataklamıştı.
Bulunduğu odayı kontrol etmeye başladı. Bir taraftan da eliyle başının arkasına dokunuyordu. Çete belki de onu öldü diye buraya taşımıştı.
Hava yavaş yavaş kararıyordu. Asaf, 5 numaralı odada olduğunu anlamaya başlamıştı. İçinden bir korku oluşmuştu. Bu odaya girmeyi kimse istemezdi. Bu odaya dair anlatılan hikâyeleri o da biliyordu. 5 numaralı odanın pirinç kapı koluna uzandı. Fakat kapı açılmadı. Asaf, geri dönüp başka bir çıkış yolu aramaya koyuldu. Duvarda, bir yüz fark etti. İçindeki korku ateşi iyice artmıştı. Hava tamamen kararmadan bu odadan çıkması gerektiğini biliyordu. ‘Tüm ışıkları yaaak!’ aklında tüm okulun bildiği bu çocuk şarkısı belirdi. ‘Hemen arakana baaak!’ diye devam ediyordu. Asaf, gerçekten duvarda bir yüz var mı diye gözlerini açıp kapattı. Diğer taraftan nefesini kontrol etmeye çalışıyordu. Gözlerini yumdu, açtı. Duvarda beliren yüz şimdi daha net olarak görülüyordu. ‘Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım.’ Diye sessizce söylenmeye baladı.
Duvarda beliren kadın. ‘Asaf’ diye seslendi. ‘Şeker ister misin?’ Uzun tırnaklı iğrenç ellerinde rengarenk şekerlemeler, jelibonlar, bozuk paralar vardı.
Asaf, gördüğü korkunç bir rüyanın tesirindeymiş gibiydi. Hareket edemedi.
‘Tadı çok güzel Asaf. Bak tüm renklerden şekerler var. Birini tatmalısın.’ Duvarda beliren kadın artık vücut bulmuştu ve Asaf’a doğru yaklaşmaya başlamıştı. Kadının sesinde güven veren bir ton vardı.
Asaf, ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi. Kadın ‘Bu şekerlemeler çok hoşuna gidecek. Paraları da alabirsin’ Dedi. Tatlı tatlı gülmeye başladı. Odadaki tüm nesneler, koltuk, masa, tablolar, halı ne varsa her şey pastel boya tonuna dönmeye başlamıştı. Asaf, şunu fark etmişti; gün ışığı kayboldukça odanın rengi pastel boyalarla yapılmış gibi renk değiştiriyordu. ‘Tüm çocuklar beni sever. Bu oda düşler ülkesi gibi. Burada istediğin her şeyi bulabilirsin. Anneni bile.’
Asaf, içinde duyduğu anne özlemini hatırlamıştı. Ağır adımlarla ve sanki büyülenmiş gibi kadının uzattığı şekerlemeleri almak için yürümeye başlamıştı. Korkusu geçmişti.
Duvarda beliren kadın daha önce gördüğü hiçbir şeye ya da kimseye benzemiyordu. Cildi çatlamış toprak gibiydi ama saydam bir görüntüye de sahipti. Dudakları gerilince ortaya çıkan dişleri hapishane parmaklıkları gibi sıra sıra diziliydi. Teni beyazdı. Sadece gözleri kap karaydı. Yırtılmış, yanıklarla dolu, tuhaf ve siyah bir elbise giyiyordu. Saçları Maviydi. Tıpkı uzun korkunç tırnakları gibi. Kadın belirdiğinden beri odaya çürümüş et ve yanık kokusu doluşmuştu. Boğuk ve ürkütücü bir sesle ‘Anneni bulmak ister misin?’ diyerek parçalanmış, üzerindeki kanlı etleri savrulan elleriyle Asaf’a doğru uzandı.
Belki de oda kapısı aniden açılıp, kat nöbetçisi Ayten Hanım içeriye girmemiş olsaydı ölecekti. Asaf, bunu bilmek dahi istemiyordu.
Yatmadan önce çocuklar tek tek sayılırdı. Apolas ve çetesiyle kavga ettiği akşam Ayten Hanım eksik bir çocuğun kim olduğunu bulunca aklına ilk olarak 5 numaralı odaya bakmak gelmişti. Ayten Hanım 5 numaralı odaya girdiğinde Asaf’ı uyuyor sandı.
Oysa Asaf korkudan ve yaşadığı şoktan bayılmıştı. Şu an artık içeriye ışık girmişti. Önemli olan da buydu. Ayten Hanım odanın kötü şöhretini bildiği için baygın olan Asaf’ı hızlıca dışarı çıkarmıştı.
Asaf’ın uyuyor olduğunu düşünen Ayfer Hanım onu yatakhaneye götürmüştü. Asaf tam iki saat sonra yavaş yavaş uyanabildi. Korkudan, gördüğü ve yaşadığı şey yüzünden ağlıyordu. 5 numaralı odanın tesiri hala üzerindeydi. Doğrulup korkuyla yatağında oturmaya başladı. Uyuyan arkadaşlarına bakındı. Tek başına yatamayacak kadar korku doluydu. Ranzasında aşağı inerek Emre’nin yanına kıvrıldı. Bazı geceler Emre’de onun yanında uyurdu. Birbirlerine sarılıp anne ve babalarını özledikleri için ağlarlardı.
Asaf Onat geçmişe yaptığı yolculuğun sonuna geldiğinde 19B’de ki yolculuğu da bitmek üzereydi. Uçak inişe geçerken hep hissettiği korkuyu ilk defa duymamıştı. Görkemli bir güne uyanan İstanbul tüm azametiyle duruyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.