- 309 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EVCİLİK DEĞİL EVLİLİK OYUNU
Kimi zaman adımız deliye çıkmadan normalleşmenin yolunu bulamıyoruz. İkili ilişkiler bağlamında mantık dışı nice tutum ve davranışın normal atfediliyor olması, korkularımızın ve çaresizliğimizin sessiz haykırışıdır aslında.
Kadınların geri plana itildiği, hor görüldüğü toplum yapısında çözüm bulunamayacağı düşünülen her olay sabır ve kader ikileminin ardına saklanarak kabullenilmesi telkin edilmiştir. Aksi durumların anormal karşılanmasından kaynaklı sürekli bir algı operasyonu yürütülme ihtiyacı da ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte aile kavramının kurumsal işleyişinde yazılı olmayan kalıplaşmış, alışkanlık haline gelmiş, kemikleşmiş, değişime kapalı, soyut kurallarla sarmalanmış bir yapı toplumumuzda oluşmuştur.
Mevcut aile kurumunun oluşmasındaki temel, evlilik çatısı altında gerek dini gerekse resmi olarak kayıt altına alınmasıyla birlikte sanal prangalar, duygularımızdan başlayıp düşüncelerimizi de kıpırdayamaz hale getirmiştir. Bireylerin hareket alanı kadın ve erkek için hem resmi hem de geleneksel kurallar çerçevesinde sınırlanmıştır. Toplumun bu yapı için ön gördüğü temel ve sarsılmaz kurallar hem yazılı hem de geleneksel anlamda mevcuttur.
Evlilik kurumunun resmileşmiş olması kişilerin günlük yaşantısı ileri boyutta etkilemese de gelenekçi kaideler yüzyıllardır neyin nasıl olacağını belirlemiştir. Bireylerin almış olduğu yeni rolleri nasıl oynamaları gerektiğini her zaman yakınlarında olacak olan tecrübeli çiftler sayesinde kabullenilecektir.
Aile kurumuna girerken sen artık sen değilsindir. Bir eş, bir damat, bir gelin, bir yenge, bir eniştesindir. Değiştin ve değişmelisin. Evriminin yüzyıllar almasına gerek yoktur artık. Darwin’i destekleyen en önemli veri sen oldun. Hem de yanı başımızdasın. Kimse eski seni istemiyor. Eşinin bile seni sen olarak sevdiği sen, sen bile değişmeli yeni rolünü oynamalısın. Tüm sevenlerin haykırıyorlar ve inanıyorsun değiştiğine bir anda; gülerek, eğlenerek atıyorsun imzayı.
Ve sen o, o da sen oluyorsun demeye getiriyoruz cümbür cemaat. Gerçeğimize uymayan bu yaklaşımı zihnimizin en ücra köşesine itekleyerek yok saymaya başlıyoruz. Bazen zihnimiz “ben senin gibi değilim.” deme teşebbüsünde bulunsa da korku timinin öncü kuvvetleri tarafından anında bastırılıyor, sesimiz soluğumuz çıkmadan.
Herkes tarafından kendinden vazgeçmek, normalleşmenin özü kabul ediliyor. Kişi öz benliğinin özgürlük alanlarını zihinsel teslimiyetini ortaklaşma adına, inandığı hatta prensip haline getirdiği değerlerini bile bir anda ortadan kaldırmaya başlıyor. Bu tutum aile olmanın olmazsa olmazı haline gelerek içselleştirilmiştir ki normalleşmenin bizatihi kendisi olmuştur.
Birlikteliğin ruhuna uygun olarak adımlar atılıyor. Kim kime tahakküm edecek noktasında yarış başlamıştı artık. İçinde aşk, sevgi, ihtiras, bencillik, üstün gelme ve daha nice alanlarda başlar sınırlar çizilmeye. Ardından örümcekler boş durur mu? Beyni dört koldan ağlarıyla örmeye başlar. Bununla yetinilmez tabii etrafı dikenli tellerle çevrilmiştir. Batar ve acıtır canını, kanatır kimi zaman.
Derinden acı çekmeyi aşk diye öğrendik. Kavuşmanın olmazsa olmazıdır bülbülün kanının akması. Gül bülbülün kanıyla kızarmadan belli etmez sevdasını. Delmeden Ferhat dağları sevdası sayılmaz Şirin’in. Normal kabul edilen budur zannedersin. Devam etmek zorundasın Mecnun kör olmalı, çöllere düşmeli. Aşk ateşi yanmadan normalleşme olmaz dersin.
Sen de herkesin mutlu zannetme oyununa dâhil olursun. Büyüklerin evcilik oyunudur bu. Ciddiye alırsın. Kalabalıksın önce herkes gülüp oynar. Kalırsın baş başa. Oyunu sürdürmek zorunda kalırsın. Sen, sen değilsin artık. Roller değişmiştir. Herkes gibi oynamalısın. Çevrendekiler gibi olmalısın. Yeni yollar ve yöntemler aykırıdır. Uymaz dışlanırsın. Çevrenden farklı değilsin. Senaryo beyninize işlenmiştir. Tapusu elinizdedir.
Bu oyunda herkes mutludur, kimse mutsuzluğun şahidi olmakta ısrarlı değildir. Aman vermez mantıklı düşünmeye tecrübelidir. Acır sana kendini acımadığı kadar. Yolu yordamı öğretir. Korkaklığın bağımlılığın tadı damağına yapışmıştır. Mutlu görünmenin fragmanını müthiş oynar, alkışlanır her daim. O, zorlu savaşlardan galip ayrılmayı becerebilmiştir.
Ayrılık bir delirme biçimidir evlilikte. Solu sağı, önü arkası da normalleşmiştir. Başını çevirmek anlamsızdır. Her şey için geç kalınlığını düşünmeye başladığın anda yeşerir özgür olmanın hayali.
Her şey bitmiştir diye düşünürsün. Yeniden dünyaya geldiğini düşünsen de yenilmişsindir. Yeni bir oyuna hazır değilsindir. Artık cesaretin törpülenmiş, hayata yeni anlamlar yükleme çabası içerisine girmişsindir. Göz görmez, kulak duymaz oluverir. Bakıp gülümsemekle yetinirsin söylenen sözlere.
Hançer ciğerlerine kadar inmiştir. Anormalin zapt ettiği dünyanın ortasından normal kalamazsın artık. Medeni korkaklığımız yayılır bir virüs gibi her yana. İnsanın insana tahakkümü en sevdiğinden başlarmış. Bunun ölüme kadar sürecek olmasını karşılığı nedir acaba?
“Kaderin Cilvesi” mi, yoksa “Evlilik Oyunu” mu?
MESUT AKÇA
Aşağıdaki linkten diğer yazıları takip edebilirsiniz.
yazarmesutakca.blogspot.com/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.