- 413 Okunma
- 6 Yorum
- 7 Beğeni
UZUN SAÇLI ADAM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Rüzgar tüm heybetiyle esiyordu. Şehirde önceki yıllara oranla çok daha soğuk bir kış hüküm sürüyordu. İnsanların birbirine değmeden geçemeyeceği kadar kalabalıktı cadde. Uzun saçlı adam bu kalabalıktan muaf olan tek kişiydi. Kimse çarpmıyordu ona, kimse dokunmuyordu. Herkesin zorlukla yürüdüğü caddede engelsiz bir şekilde en rahat yürüyen oydu. Omuzlarına kadar uzanan saçları kir pas içindeydi. Aynı kir pastan yırtık gömleği de nasiplenmişti. Paltosu yoktu. Soğuktan titriyordu. Üstelik iki ay önce gelip boğazına çöreklenen öksürük bir an bile bırakmıyordu yakasını. Uzun saçlı adam ellerini biraz olsun ısıtmak için ceplerine götürdü. Pantolonu çöpten çıkardığında cep kısımlarını yırtık olarak bulduğunu unutmuştu. Hiddetlenir gibi olacakken birden gülmeye başladı. Ellerini ısıtacak bir cebi yoktu fakat bir şeyleri unutmuş olmaya başlamanın mutluluğunu yaşıyordu.
Toplumun en önemli kuralıydı; kendisi gibi olmayanı arasına almayıp ötekileştirmek. Bu yüzden yolun karşısından gelenler uzun saçlı adama değmemek için şerit değiştiriyordu. Çoğu birbirine çarparak yapıyordu bunu. Arkasından yürüyenler ise en az beş adım geriden takip ediyordu onu. Uzun saçlı adam içinde bulunduğu duruma öyle alışmıştı ki, ilk başlarda kalbini kıran bu dışlanmışlık şimdilerde ona hiçbir şey hissettirmiyordu. Üşüyordu, en çok da elleri. Ellerini ısınırım ümidiyle saçlarının arasına soktu. Bir müddet böyle yürüdükten sonra bunun bir işe yaramayacağını anladı. Öksürük nefesini kesmişti. Oracığa oturuverdi. Bulunduğu yer bir beyaz eşya mağazasının önüydü. Başını sola çevirdiğinde az ilerisinde boş bir buzdolabı kolisinin olduğunu gördü. Kendisini kolinin içinde rüzgardan ve soğuktan korunmuş olarak hayal etti. Bu hayalini gerçekleştirmek için ayağa kalktı. Tüm cesaretini toplayıp mağazadan içeri girdi. Daha koliyi bile isteyemeden mağaza personeli tarafından pis dilenci diye aşağılanarak yaka paça dışarı atıldı. Titremesi hala geçmemişti. Uzun uzun koliye baktı. Kendisinin bile duyamayacağı bir sesle "benim olmalı" diye mırıldandı. Gitti ve aldı koliyi oradan. Koşmaya başladı sonra. Her üç adımda bir de arkasına bakmayı ihmal etmedi. Peşinden kimsenin gelmediğine emindi artık. Zaten öksürüğü de daha fazla koşmasına izin vermiyordu. Uzun saçlı adam durup derin bir nefes aldıktan sonra soğuktan titreyen elleriyle koliyi havaya kaldırıp başına geçirdi ve kolinin bacaklarına doğru nasıl indiğini izlerken gözyaşlarını tutamadı.
Uzun saçlı adam yeni kıyafetleriyle geçti kalabalıkların arasından. Eskisinden daha az üşüyordu şimdi. Titremesi ise tamamen geçmişti. Ah şu öksürük illeti de geçip gitse, rahat rahat nefes alabilsem keşke diye geçirdi içinden. Tam bu esnada uzun bir öksürük nöbetine yakalandı. Kalabalığın tiksinen bakışlarından sıyrılıp ara bir sokağa girdi sonra. Bir lokanta gördü. Lokantanın camekanında "garibin çorbası verilecek" yazıyordu. Uzun saçlı adam, böyle bir şey mümkün olabilir mi? diye düşünmekten kendini alıkoyamadı. Ona bunu düşündüren onu her fırsatta itip kakan insanlardı. Ümitsiz bir şekilde lokantadan içeri girdi. Güler yüzlü bir garson karşıladı uzun saçlı adamı. Bir yer gösterdi ve ardından çorbasını getirdi. Demek yeryüzünde iyi insanlar hâlâ tükenmemişti. Uzun saçlı adam çorbasını içtikten sonra elini sağ ol anlamında kaldırıp lokantadan dışarı çıktı. Garson çocuk arkasından yetişip elindeki paltoyu uzun saçlı adama uzattı "ben de bir tane daha var, bu sizin olsun" dedi. Uzun saçlı adam genç garsondan paltoyu alırken yabancısı olduğu kelimenin ruhunda yarattığı hoşnutluğu düşünüyordu. Uzun zaman olmuştu saygı içeren bir sözcükle karşılaşmayalı. Daha çok küfrü ve aşağılanmışlığı tanıyordu. İnsanların ona cüzzamlıymış gibi bakan gözlerini tanıyordu. Bu kelimenin mutluluğuyla devam etti yoluna. Sahil kenarlarından, bankların önünden geçti. Bankın birinde bir adamın titreyerek uyuduğunu gördü. Elindeki paltoyu adamın üzerine örtüp yoluna devam etti.
Günlerce yürüdü uzun saçlı adam. Kimi zaman aç kaldı, kimi zaman çöpten çıkardı ekmeğini. Karısını çocuğunu, geçmişini ve hatalarını düşündü bir bir. Güzel bir işi vardı aslında. Saygın bir şirketin muhasebe departmanında çalışıyordu. Ailesini hiç ihmal etmiyor hatta her gün akşam olması için saatleri iple çekiyordu. Eve varır varmaz karısına ve oğluna sarılıyor, gününün onları özlemekle geçtiğini anlatıyordu. Bir gün o adam gitmiş, yerine gece yarılarına kadar içip, eve kör kütük sarhoş gelen bir adam gelmişti. Çok geçmeden bu alışkanlığını iş yerine de taşımıştı. Her fırsatta içiyordu artık. Fark edilmesi fazla uzun sürmedi. İkinci uyarıdan sonra hesabı tamamen kesilip şirketteki işine son verildi. Evde artık huzursuzluk hüküm sürüyordu. Maddi ihtiyaçlar karşılanamıyor, ev kirası ödenemiyordu. Üstelik ev sahibi çıkın evimden diye diretmeye başlamıştı. Evlenmeden önce uzun süre alkol tedavisi gördüğünü karısından ve herkesten saklamıştı. Bu kötü zaafına yenik düşmüştü yine. Çok pişmandı fakat her şey için çok geçti. Bedeli ağır olmuştu. Karısı çocuğunu da yanına alıp çoktan terketmişti onu.
Uzun saçlı adamın koliyi bir elbise gibi üzerine giydiği günün gecesiydi. Yanmış, harabe bir ev gördü. Geceyi burada geçirmek için içeri girdi. Evin birkaç serseri tarafından mekan edildiğini görünce çıkmak istedi. Ama bunun için geç kalmıştı. Serseriler etrafını çevirmiş, onunla alay etmeye başlamışlardı çoktan.
-Uzun sacli adam elbisen pek güzelmiş.
hahaha
-Hangi mağazadan aldın
hahaha
Keşke o gün sadece alay etmeyle kalsalardı. Yetinmediler. İki kişi koluna girdi uzun saçlı adamın. Üçüncüsü cebinden bıçağını çıkardı. Bıçağı kolinin üzerine taktı. İki parçaya bölüp, çekip aldı Uzun saçlı adamın üzerinden. Sonra ateşe verdi. Uzun saçlı adam öksürükler arasından yapmayın diyebildi sadece. Kimse duymadı sesini. Kahkahalar ve tekmelerle attılar uzun saçlı adamı oradan. Dışarıda kar yağıyordu.
O günün sabahını göremedi uzun saçlı adam. Caddeler ve sokaklar boştu. Zihninde bir kalabalık yarattı sonra ve hepsine bir bir çarptı. Yağan kar bütün bedenini kaplamıştı. Öksürük yine aynı yerde, aynı beyaz eşya mağazasının önünde kesmişti nefesini. Etrafına baktığında yüzlerce buzdolabı kolisinin durduğunu gördü. Elini uzattığı her koli tek tek kayboluyordu. Yorgun bedeni daha fazla dayanamayıp büyük bir gürültüyle devrildi. Uzaklara bakıp son kez ellerini uzattı. "Gelin artık" dedi. Gözleri kapanırken ellerinde hissettiği tek şey nemdi.
Serdar BARIK
YORUMLAR
Sürükleyici, sarsıcı.
Kadının canından çocuğu vardı.
Koruyucu melekti O.
Terketti.
Ölüm el etti.
Geldi, buldu Onu.
Hikayeci?
Haklı.
Çok saygımla Üstadım.