Bir Dalkavukluğun Karşılığında Bir Ödül
Konu kırk yıl öncesinin, seksenli yılların. Yirmili yaşlardayım, takriben hakim kırklı avukat ise ellili. Her üçümüz bir araçla kesif sonrası dönüyoruz. Yol arazi yolu ve araç bir yerde saplanıp kalıyor. Keşif heyeti ise bizden bağımsız başka bir araçta. Saplanan araç yerinden çıkarılacak ama nasıl. Yaşım gereği iş bana düşüyor bunun farkındayım.
...
Hakim tatlı bir adam ve hiç defosu yok. Bir süredir tanıyorum, sıklıkla keşfe gidiyorum çünkü. Aracı iteceğiz ama nasıl. Ben inip hizalanıyorum. Hakim bey de ısrarla ineyim diyor ancak avukat inmeyin efendim rahatsız olmayın biz iteriz diyor. Hakim inmek için her yolu deniyor ama avukat her seferinde o yolu tıkıyor.
...
Elbette hakim arabayı itecek değil ama inerek en azından ağırlık yapmayacak. Avukatla biz arkadan saplanan arabayı ittirmeye çalışıyoruz ama zorlanıyoruz. Araba her patinajda çamuru üstümüze başımıza, yüzümüze gözümüze sıçratıyor. Saplanan arabayı yerinden çıkarıyoruz fakat biz de çamurdan adam oluyoruz. Tekrar biniyoruz ve o vaziyet dönüyoruz.
...
Şirinliğin bu kadarı fazla diye düşünüyorum. Dalkavukluğun da bir sınırı olmalı. Bir meslek mensubu insanın davranışı bu olmamalı. Avukat gözümde sıfırlanıyor bu hareketiyle ancak ödülünü de hakimden alıyor.
...
Hakimin siville olan ilişkisi çok önemlidir. Yapılan en ufacık ikramın karşılığı vardır ve buna bizzat şahit oluyorum. Dava konusunda kimi insanları bu yapışkan avukata yönlendirdiğini görüyorum. Her meslek erbabı etki altında kalır mutlak. Kimisi az kimisi çok. O nedenlere İlişkilere dikkat. Bir kahve fincanin kırk yıl hatırı olur devri çoktaan geçti. İş hatırla gönülle olmuyor. Adam ufacık bir ikramın arkasından ödün bekliyor. Sizi satın aldığını düşünüyor. O nedenle gözünüz gönlünüz tok olmalı, tenezzülden uzak olunmalı ki işinizi düzgün yüretebilesiniz, geride soru işareti bırakmayasınız.
Kemal GÜL
18.09.2022