- 396 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşar Kemal’i Yaşar Kemal Yapan 6 Özellik
Usta hakkında nice yazılar yazıldı, yine de onun hakkında daha fazla yazmaya değer. Bu yazıda Yaşar Kemal’i Yaşar Kemal yapan özellikler üstüne düşünüyoruz. Bu özellikleri şöyle özetleyebiliriz:
Sahicilik
Yakın dostu William Saroyan’da ve Sait Faik’te de gördüğümüz bu özellik, bize kurmaca yazarlarının anlatı icabı yalan söylemelerinin, olmamış bir olayı kendi kurdukları dünya çerçevesinde gerçekmiş gibi anlatmaları biçimindeki rahatsızlığın ortadan kalkmasını sağlar. Bu tür yazarlar, “şimdi şuraya bir kişilik yerleştireyim, şöyle şöyle özellikleri olsun” demezler; yazdıkları, kes/yapıştırlardan oluşmaz, akar. Biz Yaşar Kemal’i okurken, onun duyduklarından ve özellikle de yaşadıklarından hareketle yazdığını bilmenin rahatlığı içinde oluruz. Bu, elbette yazının yalnızca yaşanmış olanlara dayanması gibi basmakalıp bir anlayışa yol açmamalı. Ancak yaşanmışlıkların inandırıcılığının geniş okur kitlelerini (yalnızca çok okuyan ve okudukları üstüne yazan dar okur çevresi değil en geniş okur çevresi) daha çok etkilediği bir gerçek.
Hem Yaşamda Hem Yazında Direnmek
Yaşar Kemal’in muhalifliği yalnızca yazında değildir. O, çeşitli yazarların tersine, muhalif kişiliklerle dolu romanlar yazan ancak kendi bir Beyaz Türk hayatını süren bir yazar değildir. Ergenliğinden başlayarak Türkiye’nin demokrasi ve hak arama mücadelelerinde ön saflarda olmuş, sayısız kez mahpusları, mahkemeleri görmüştür. Dikkat çekici bir özelliği de, dönemin moda olan akımlarına kapılmamasıdır. Sol dalganın yükselişte olduğu yıllarda, bürokratikleştiği için çeşitli sol kesimleri eleştirmesi not edilmelidir. Solun içinde gerektiğinde aykırı bir ses olmayı bilmiştir.
Yerellikle Evrenselliği Birleştirebilmek
Bu, küreselleşme tartışmalarıyla birlikte klişe bir söze dönüştü: Yerellikle evrenselliği birleştirebilmek. Yaşar Kemal bu tartışmalardan çok önce bunu yapmıştır. Anlatıcılığının yerelliğini bir yandan kullandığı yerel sözcüklerde görürüz bir yandan uzun uzun betimlediği Anadolu’dan bir yandan da kitaplarında yer verdiği kişiliklerin yerel yönlerinden. Peki ne açıdan evrenseldir? Bu yerellikler içinde evrensel izleklerin izini sürmüştür: Sömürü, aşk, yasaklar, töre, direniş ilk akla gelen izlekler. Bir kere, Yaşar Kemal, sınıflı toplum gerçeğini çok başarılı bir biçimde anlatır. Doğduğumuz gibi sınıflara bölünürüz. O, romanlarında yüce bir anlatıcıdır. Ezilenleri onların kendi gözünden anlatır, ancak temel düzeyde bir gerçekçiliğin ötesine geçerek onları ağır ağır dönüşüme hazırlar.
Destan Geleneği
Yaşar Kemal’i çeşitli araştırmacılar Homeros’la karşılaştırırlar. Bu, nesnel boyuttaki bir övgü olarak görülebilir. Ancak burada birkaç yanlış bulunuyor: Homeros, köleci toplumda yaşamış bir efendiydi. Onun dizelerinde ezilenlerin yanında olduğuna dair hiç bir ipucu görmeyiz. Zaten şiirsel dili başarılı olmakla birlikte, ulusal tarihçilik geleneğinin öncülü sayılabilir. Yaşar Kemal ise her zaman safını belli eder ve üstelik ulusal bir tarihyazımından tümüyle ayrı düşer. O, aslında Türkiye’nin ilk sözlü tarihçilerinden sayılmalıdır. Kökenbilgisi açısından, hikaye ve tarih Avrupa dillerinde aynıdır. Tarihçiler kendilerince gerçekçi hikayeler anlatırlardı; hikayeciler ise, geçtiğimiz yüz yıla dek, yaşananların kaydını tutarlardı yalnızca. Yaşar Kemal ise, kaydı tutulmayan dip dalgaları konu alır. Anlattıklarını ne tarih kitapları yazmaktadır ne de ansiklopediler. Bu nedenle, Yaşar Kemal, aslında ezilenlerin tarihçisi, onların duyulmadık sesi olmak gibi bir görevi de üstlenir. Bu durumun bir benzerini Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Koçero şiirinde görürüz.
Gazeteci-Romancılık
Yaşar Kemal, gazetecilik kökenli bir romancıdır. Özellikle Anadolu röportajlarıyla tanınır. Kimi yapıtları sonraki yıllarda bu röportajlardan esinlenecektir. Bu gazeteci-romancı bileşimi, yazın tarihinde çok nadir görülen bir olgudur, çünkü bu iki mesleğin gerektirdiği beceriler başka başkadır: Gazetede kısa kesilir ve güncellik ön plandadır. Haftaya, bir sonraki aya ya da seneye okunmayacak birçok metin üretilir. Gelişmeler aktarılır. Roman ise uzundur; hele ki Yaşar Kemal tuğla gibi kitaplarıyla tanınır. Çok iyi bilinen bir diğer yönü, uzun betimlemeleridir, oysa gazetede buna yer yoktur. Roman kalıcı olmak ister ve okurdan büyük bir enerji bekler. Gazete ise, göz ucuyla yarım yamalak bakılan, genellikle hepsi değil ancak birkaç yazısı okunan bir araçtır. Dolayısıyla, Yaşar Kemal’in bu iki mesleği birden yürütmesi tek başına bile başlı başına bir olaydır. Üstelik gazeteciliği de çok başarılıdır; yalnızca geçinmek için yaptığı bir iş gibi değildir.
Özgünlük ve Yeri Doldurulamazlık
Yaşar Kemal öyle özgün bir anlatı dili yaratmıştır ki onun herhangi bir romanından birkaç sayfayı okura verip bunu kimin yazdığını sorarsanız, doğru tahminde bulunabileceklerdir. Yaşar Kemal külliyatının her bir sayfasında onun görünmez imzasını bulabilirsiniz. Dahası, onun gibi anlatan ve bunda yukarıda andığımız özellikleri birleştiren bir ikinci isim yok. Aslında bu, iyiye olduğu kadar kötüye de yazılabilir. Usta kendi boşluğunu dolduracak birini yetiştirmemiş oldu. Öte yandan, yine temcit pilavı bir ifade olacak ama yalnızca fiziksel olarak öldüğü bir gerçek. Kitaplarını okuyanlar için o fiziken yaşasa da yaşamasa da bir, çünkü yarattığı kişiliklerle her zaman kanlı canlı karşımızda.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.