- 267 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüm Işıkları Yak
Baş Bar o akşam henüz dolmamıştı. Emre Orhon henüz içeriye girmek üzereydi. Işıkları yanıp sönen bar tabelasının altından içeriye girdi. Gitarını taşıdığı hard caseini ve diğer ekipmanlarını sahnenin üzerine koydu. Bugün Emre’nin morali biraz bozuk gibiydi. Dalgın dahi denilebilirdi. Bara doğru yöneldi ve yüksekçe tabureye yerleşti. Sigara paketinden sigara çıkardı ve yaktı. ‘Selam dostum Tunç’ dedi. Sonra sigarasını içmeye devam etti. Emre, ona bahşiş bırakan tek müzisyendi. Baş Barda pazartesi, çarşamba ve cuma geceleri çıkıyordu. Her gece içkisini içtikten sonra, içerken ama mutlaka ona bahşiş bırakıyordu. Tunç Demir bir yılı aşkın zamandır Baş Barda barmenlik yapıyordu.
Emre’yi ilk defa bu halde görüyordu. Sahne alacağı için bu halde değildir diye düşünüyordu. Tunç elinde bira bardağıyla geldi.
‘İçesim yok Dostum Tunç’
Barmen bir terslik olduğunu anlamıştı. Çünkü Emre sahne almadan önce mutlaka içkisini içen biriydi. Barmen onun bir aşk acısı ya da buna benzer bir şey yaşadığını düşündü. Ve sanırım hala bunu üzerinden atmaya çalışıyordu. Böyle bir şey yaşadı eminim.
‘Bugün durgun gibisin Emre’
Emre Orhon, Tunç Demir’a baktı. Yüzündeki çizgiler her geçen yıl daha da artıyordu. Tunç Demir, Emre’nin saçlarının da beyazlaşmaya başladığını gördü. Daha önce fark etmediğine şaşırdı.
Müzisyen gülümsedi. Gülümsemesinin altında gerçek bir hüzün örtülüydü. Durumunu belli etmemeye çalışıyordu.
‘Durgunum dostum Tunç. Aslında iyi değilim. Hem de hiç iyi değilim.’
Emrah az önce doldurduğu birayı da yanına alarak o tarafa doğru gitti. Bar şu an erken bir saatte oldukları için boştu.
‘Konuşmak istersen dertleşebiliriz Emre Hocam.’ Arada sırada birkaç akor gösterdiği için ona hocam diye hitap ediyordu.
‘Dertleşelim.’ Dedi ve dudaklarını büzdü. ‘Kötü bir haber aldım. Bir arkadaşımdan.’ Emre, barmen baktı ve bir ölüm haberi almadığını belirten bir mimik yaptı. Sonra da ‘Düşündüğün gibi bir haber değil.’ Dedi.
‘Umarım her şey yoluna girer.’
‘Umarım Tunç. Umarım öyle olur.’ Dedi ve ekledi. ‘Şimdi bana bir içki verebilirsin.’ Barmen yerinden kalktı ve ‘Bira mı vereyim?’ diye sordu. Emre ‘Evet’ maaşında başını salladı. Tunç bira bardağıyla geldi. Emre bir süre bira bardağına baktı. Bir nefeste hepsini içti. Tezgâhın üzerinde duran peçete kutusunda bir peçete alarak ağzını sildi. Bardağı bir kenara koydu. ‘Sana çocukken bir yetimhanede kaldığımdan bahsetmiş miydim?’ Barmen ‘Hayır’ dedi. O da az önce Emre için doldurduğu biradan yudumlama başladı.
‘Silik bir çocuktum. Oyunlarda aranan çocuk değildim. Oyun oynamayı pek beceremezdim de doğrusu. Büyükada Rum Yetimhanesinde bazı enbesil çocuklar bana bulaşırdı. ‘Ossuruk’ adında bir çocuk vardı. Asıl adı sanırım Niko ya da Nikola’ydı. Ve birkaç tane daha enbesil çocuk. Yetimhanede bir çete gibi hareket ediyordular. Çetenin başı Apolas denen piç kurusuydu. Bu dünyada var olmuş en piç evladı çocuktu diyebilirim dostum Tunç. Bu çetenin bulaştığı tek yetim ben değildim tabi.’
Emre bir bardak daha bira almak istediğini söyledi. Tunç ona bira doldurmak için kalktığında anlatmaya devam etti. ‘Elimdeki kesik yara izini görüyor musun?’ Tunç görebilsin diye sol elini yukarı kaldırmıştı. Tunç, sol elinin baş parmağını kaldırarak gördüğünü onayladı. ‘Rum Yetimhanesinden üç dostum da daha bu izden var. Yetim sözü verdik birbirimize. Asaf Onat ve Emrah Aksu ve Işık Sezer çok kıyak çocuklardır. Onlar için hayatımı bile ortaya koyarım.’ Tunç içki şişesini tezgâha koydu ve Emre’nin karşısına oturdu. Henüz gelen giden yoktu. Emre içkisini kafasına dikerken Tunç onun bileğindeki kesik izine hayretle bakıyordu. Bu izi daha önce hiç fark etmemişti.
‘Eski dostlarınla ilgili bir şey mi oldu?’
Emre bitirdiği bira bardağını yerine koydu. Üst dudağındaki köpüğü bu defa diliyle yaladı. Emre başıyla hayır der gibi sağa sola sallandı. ‘Aslında onlarla ilgili. Işık Sezer beni aradı. Aslında hepimizi sırayla adamış. Uzun süredir konuşmamıştık. Çocukken yaşadığın şeyleri unuttuğunu düşünürsün. Ama durum öyle olmuyor. Beni endişelendiren asıl şey çocukken yaşadıklarım falan değil.’
Tunç konunun nereye varacağı konusunda bir yorum yapmaktansa Emre’yi dinlemenin daha mantıklı olacağını düşündü. Sonuçta bir barmen çoğu zaman böyle anlık sarhoş muhabbetlerine maruz kalabiliyordu.
‘Bu gece barda çalamayacağım.’ Oturduğu tabureden kalktı. ‘Bu gece gitmem lazım.’
‘İyi ama bu gece sahne almazsan…’
Geride arka fonda Dumandan ‘Ah Neşesi Yeter’ adlı şarkı çalıyordu.
‘Umurumda bile değil dostum Tunç. Sadece gitmen lazım. Eski dostlarımın bana ihtiyacı var.’
Barın kapısına doğru yürüdü. ‘İlyas Bey senin bu gece sahneye çıkmadığını öğrenirse…’ sözünü bitirmedi. İlyas Akpınar Baş Barın belalı sahibiydi.
‘Dedim ya umurum da bile değil.’ Sonra çalan şarkının nakaratına ‘Ahhh... Umurumda mı sandın bu dünya! Ahhh.. Neşesi yeter...’ Eşlik etti. ‘Ne yapacak beni mi vurduracak?’ Sarı lacivert yanıp sönen Baş Bar tabelası yüzünü aydınlatıyordu. Barın bulunduğu sokakta birkaç kişi geziniyordu. Hava sıcaktı ve içtiği içki etkisini göstermeye başlamıştı.
Tunç Demir ne olup bittiğini anlamak için kapıya yöneldi. Neyse ki Emre henüz uzaklaşmamıştı. ‘Yarın gece sahne alabilir misin? Bugün için senin hasta olduğunu falan söyleyeceğim patrona.’ Sokaktan bir taksinin akşamı yırtan korna sesi yükseldi.
‘Sanmıyorum. Belki de dönemem. Eskiye dair çözmemiz gereken büyük bir problemimiz var. Büyükada Rum Yetimhanesine gideceğim. İlyas Beye böyle söyle.’ Sokak lambalarının aydınlattığı sokakta yürümeye başladı.
Bir an durdu ve başını hafifçe arkaya çevirerek ‘Gitarımı sana veriyorum. Ona iyi davran.’ Dedi. Sonra başını önüne eğerek yürümeye başladı.
Tunç, Emre’nin gitarını ona hediye etmesinin şaşkınlığını yaşıyordu. Bir taraftan mutluydu ama diğer taraftan bir müzisyen enstrümanından vazgeçiyorsa ortada büyük bir sorun var demektir diye düşünmeden edemiyordu.
Tunç bara doğru ilerlerken karşı yoldan İlyas Akpınar’ın geldiğini gördü. Barın önünde tokalaştılar. Lacivert gömleği, kumaş, kısa pantolonu ve boynundaki altın zinciriyle kendini anlatan bir tarzı vardı. ‘Hoş geldin patron. Emre bu gece çalamayacakmış. Sanırım eskiden kaldığı yetimhaneyle ilgili bir şeyler olmuş. İstanbul’a gitmesi gerekiyormuş. Size de bu şekilde söylememi istedi.’
İlyas Akpınar iç çekti. Sinirlendiği her halinden belli oluyordu. Gömleğinin kollarını düzenli şekilde geriye katladı. ‘Boş ver o ayyaşı. Başka birini bulurum ben. Onunla sonra hesaplaşırım. Ne de olsa parası bitecek ve bir köpek gibi sahne almak için yalvaracak.’
Tunç ve patronu içeriye doğru yöneldiler. Tunç, Emre’nin yaşayacağı şey ne ise neticede geri dönmeyeceğini düşünüyordu. Bir köpek gibi yalvaracak birisi hiç değildi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.