- 347 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
-CHARLES İŞ BAŞINDA MI?-
Hey gidi, televizyonlarımızda bin dokuz yüz seksenlerin meşhur güldürü dizisi hatıralarında olmalı bir neslin.
Toprağı bol olsun Kraliçe 2’inci Elizabeth’in yaşama veda etmesini müteakip Prens Charles’in yetmiş dört yaşında krallık koltuğuna oturması yeryüzünde milyarlarca insana nihayet dedirtmiş olmalı. Evet onca umutsuzluk uyandırsa, hatta eh daha bundan sonra büyük oğlu kral olur dense de, Charles iş başında artık. Dayanamam yaa, deme de dur şimdi!
Gerçekten de ne monarşi ne aristokrasi tarihi böylesini kaydetmez herhalde. Açıkçası Saint-Euxepery’den beri bilinir ki, prens dediğin küçük olur.
Bu Diana’nın laneti miydi yoksa? Ünlü prensesin her ne kadar paparazilere bağlansa da, komplo teorisini harladığı şaibeli ölümü akıllardadır elbet. Gelenekçi İngilizlerin dahi teamüllere ters biçimde gönüllerin kraliçesi, halkın prensesi olarak algıladığı düşünülürse ünlü Leydinin Prens Charles’e öte alemden yaşattığı kâbus bir mezarlık senfonisi olarak karşımızdadır demek bilmem ki mübalağa mıdır? Kim bilir, sözü bundan öteye Stephen King amcamıza bırakmak en gerçekçi yaklaşım olur belki de.
Bu vesileyle maziye uzanıyorum da şöyle bir, dile kolay yetmiş yılı bulan bir taht döneminin haşmeti karşımızdadır her şeyden önce. Elizabeth erken dönemlerinden taşan zarafeti ve alımlı duruşunun yanı sıra kadın profiliyle de gerek çağdaş İngiliz toplumuna gerekse modern dünyaya kendisini kabul ettirmiş saygın bir figürdür. Elbette içinde bulunduğu çağ onun bir Victoria olmasını mümkün kılmazdı. Öyle ki, ilişkilerin daha zarif ve hassas bir dengeye oturduğu bir devrin yöneticisidir o.
Beraberinde İngiliz gelenekçiliği dediğimiz hususun sistemin özümsenmiş işleyişi kadar, 2’inci Elizabeth’in şahsında da bam teli, nirengi noktası olmaktadır bu. İngiliz ruhu ya da mistiği deyin, İngiltere’de her kademeden insan bu noktadan geleceğe güvenle bakmakta. Yeryüzünde hemen tüm krallıkların yıkıldığı bir çağda çok kez tutuculuk hatta taassup addedilen bir anlayışın, tam aksine zekânın, ilerlemenin, modernleşmenin, yurtseverliğin, milliyetçiliğin hiçbir kanun kitabında yazılı olmayan tarifini vermesi hayret uyandırmaktadır açıkça.
Şöyle ki, İngiliz’in ne dediği değil ne yaptığı önem arz eder. “Asılacaksan İngiliz ipiyle asıl” sözünün uyandırdığı sembolizm dairesinde incelenmesi, anlamına varılması, istifade edilmesi gereken bir akıl bu. Bir şartla, önerdiğini değil tatbik ettiğini, kendisi için uyguladığını göz önüne almak gerekir bu insanların. O İngiliz ki, ne yapmalıyım diye sorarsan, siyaseti icabı yanlış istikameti gösterir sana. Ne yapmalıyım demeyeceksin, o ne yapıyor, nasıl ve niçin öyle yapıyor zaviyesinden bakacaksın hani.
Hiç kuşkusuz bu söylediklerimin hiçbir kelimesi bizde mi yüzyıl önce padişahlığı sürdürseydik manasında değil. Biz Harb-i Umumiye apar topar girmekle treni kaçırdık. Bin dokuz yüz on altıdan önce girmesek ve dahi gidişata göre girsek lehimize bir netice elbet tesis edebilirdik. En azından ikinci dünya savaşı sonuna kadar ayakta kalıp daha akıllı başlı bir sonuç alabilirdik. Sözüme mim koyun lütfen! Şu an elimizde olmayan yerlerin bir kısmı elimizde olabilirdi mesela. Şu kadar ki, teyzemin sakalı olsaydı sözü kabilinden değerlendirmeler değil midir bunlar?
Peki, bin dokuz yüz yirmi iki sonrası padişahlığı sembolik olarak muhafaza edemez miydik? Bunun olamayacağı bir yana, olmasının işlevsel olmayacağı hususu o kadar açık ki. İngiliz’in bu simgeselliği yakalaması asırlar alır hanımlar, beyler. Ne kralların kellesi gider bu yolda. En azından on yedinci yüzyılın Cromwell hadisesini tetkik etmeden fikir sahibi olmamakta fayda vardır kanaatimce. Bu anlamda bizdeki demokratik deneyimsizlik bir, iki başlılığa dönüşür müydü bilinmez. Tarihin yaşanan yüzüne vakıfız sonuçta, yaşanmayan yüzü muallakta kalmaktadır. Ne ki, ülkelerin tarihsel, toplumsal gelişim çizgileri derinlemesine farklılıkta arz etmez mi?
Yine günümüze gelirsek, 1’inci Charles’in Cromwell tarafından boynunun vurulması, ikincisinin ise bin bir meşakkatle tahta çıkması ve fakat taht döneminin başarısızlıklarla dolu olması ve halk arasında güven kaybı peyda etmesinin 3’üncü Charles’i de isim üzerinden zorlayabileceği üzerinde durulmakta şimdilerde. Hani derim ki, şaka değil, tarih hakikaten bir mezarlık senfonisi icra edebilmekte.
Tüm bunların ötesinde Charles’de annesi Elizabeth gibi kültürlü, entelektüel insanlardır. Eski kraliçenin 2008’de Bursa ziyaretleri sırasında otomobillere olan ilgisiyle tanınan Prens Philip’in Tofaş ziyaretinin aksine Yeşil Camiinde Kur’an dinleyerek zamanını değerlendirmesi hatırlarda olmalı. Yeni kral da Arkeoloji, İslam gibi konularda derin alaka ve bilgisiyle tanınmaktadır. Bunlar hiç şüphesiz emperyalist İngilizler imgesinin tersine olarak hürmeti hak eden hususlar olmaktadır.
Ne var ki, yeni kral bütün birikim ve tecrübesine karşın ülkesinde dahi tartışmalı bir figür. Olası sağlık sorunları, gerginliği, yıpranmış görünümü dikkatlerden kaçmıyor. Küçük oğlu Prens Harry ve eşi Meghan Markle’in kraliyet haklarından feragat edip Amerika’ya yerleşmeleri Charles tarafından sert tepkiyle karşılanır söz gelimi. Halbuki Elizabeth konuyu ılımlı karşıladığı gibi daha önce Harry ve Meghan’ı birlikte kabul edecektir. Charles o vakit ikiliyi birlikte kabul etmez oysa. Şimdi de, her ne kadar kameraların önünde Harry ve Meghan’ı da seviyorum dese dahi arka planda oğluna tören ortamlarında gelinini istemediğini bildirmektedir.
Meghan, Uluslararası ilişkiler ve tiyatro eğitimli. Saygın bir isim nihai noktada. Prensi doldurduğu ise kuşkusuz. Aksi halde Harry’nin, eşinin peşine takılıp Amerika’ya gitmesi de düşünülemezdi zannımca. Kralın bu tarz hareketleri sokaktaki insanın gözünden de kaçmamakta doğallıkla. Demem şu ki, geleneklerin gücü söz konusu olmasa vatandaş, aaa! Bak king ham! Diyecek neredeyse.
Görünen o ki, büyük oğlu Prens William ve Hollywood yıldızlarını aratmayacak zarif eşi Catherine Middleton çok daha doldururdu Buckingham’ı.
L.T.
YORUMLAR
Yazınızı dün okumuştum hocam ancak bu konuyla ilgili ne yazabilirdim.
Yalnız Diana'yı çok beğenir ve taktir ederdim onun yaptıkları,zerafeti . Dediğiniz gibi Diana'nın ahı. Bu konuya yabancı olduğumdan fazla bilgim olmadığından sadece sizin yazınızın güzelliğini görüyor taktir ediyorum.
Kutlarım hocam.
Saygılarımla efendim.
levent taner
Varlığınızla şeref vermişsiniz
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
Beğeni ve ilgi ile okudum yazınızı, Levent Bey.
İlk günden beri çok takdir ettiğim bir kaleminiz var ve güzel bir açılımla sunmuşsunuz bizlere.
Bu bağlamda kendi adıma çok teşekkür ederim.
Sözcükler ve bilgi birikiminiz ve edebiyatın güzellikleri birleşmiş hayatın ta kendisiyle hayatın da ta içinden.
Yazmak ve bilgi sonsuzluğa tekabül eden bu bağlamda gelişim odaklı her kalem ayrı bir dünyanın kapılarını açmakta bize.
Öğrenci kimliğimle ve coşkumla yazdığım kadar bana çok şey katan nadide kaleminiz ve nice kalem her dem müteşekkir olduğum.
Sonsuz selam ve saygımla dost yazarım
levent taner
Varlığınızla şeref vermişsiniz efendim
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
Saygıdeğer üstâdım,
Çok güzel ve anlamlı yazılmış yerinde bir değerlendirme yapmışsınız, gönülden kutluyorum tebrikler.
Bu durum bizde yaşansaydı çok başlılık ve kargaşa olması kaçınılmaz olurdu diye düşünüyorum. Yetmiş yıllık bir dönem az değil, dile kolay.
Paylaşımınız için tekrar gönülden kutluyorum tebrikler.
En içten selam ve saygılarımla.
Esenlikler diliyorum.
levent taner
Kırılma noktasını vermişsiniz
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.