- 230 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
12 EYLÜL'ÜN BİZCESİ
12 EYLÜL’ÜN BİZCESİ
Her sabah gibi o cumartesi sabahı da annem kahvaltı hazırlarken radyoyu açar. Radyoda Hasan Mutlucan’ın "Yine de sahlanıyor aman/ Kolbaşının yandım da kır atı" çalar. Ardından mehter marşları... Haber saatinde darbe bildirisi okunur. Sokağa çıkma yasağı ilan edilir.
On gün sonra yine bir kahvaltı vaktinde kapı çalınır. Kapıyı açan annem, karşısında iki polisi görünce korkar. Polisin biri, diğerine "Bak, karısı bir de hamileymiş, yazık!" der. O arada babam gelir, polisler ifade almak için karakola götürmek üzere geldiklerini söylerler. Annemin korkutuğunu anlayan polis, "Merak etme, bir saatlik işi var, ifadesini alıp göndereceğiz." der.
Saatler geçer, babam gelmez. Dedem karakola gidip öğrenir ki babam birkaç gün kalacaktır.
Karakola diyerek İl Jandarma Komutanlığı’na götürürler. Başçavuş, kimlik bilgilerini doldururken "Komünist misin faşist misin?" diye sorar. Babam "Ne komünistim ne faşistim. Ben Türk Milliyetçisiyim!" cevabını verir. Başçavuş, formu doldurup nezarete atar.
Nezarethanenin kapısında iki asker nöbet tutar, nöbetçi askerlere aynen şu talimatı verir: "Buna ekmek, su vermeyeceksiniz, sadece ihtiyaç karşılamak için götürüp getireceksiniz"!
Birkaç saat sonra, nezarethaneye Nar Kasabası’ndan dört, Sulusaray Kasabası’ndan iki kişi daha getirilir. Nezarethanede sadece bir ranza vardır, iki kişilik. Nezarette vakit geçmez, sohbet ederler. Hele birinin babasıyla beraber içerken kavga ettiklerini; diğerlerinin de namuslu bir kadına yan gözle baktıklarını öğrenince babamın aklına Necip Fazıl’ın "Zindan iki hece, Mehmet’im lafta/ Baba katiliyle baban bir safta" şiiri gelir ve kendince içerler.
Ertesi gün, nezarethanenin önüne ekmek arabası durur, babam pencereyi açıp iki gündür aç olduğunu söyler. Fırıncı, babamı tanıdığı için sağa sola bakıp kimsenin görmediğinden emin olunca iki ekmek verir. Nezarettekilerle bölüşerek yerler.
Üçüncü günün akşamında Komando Taburu’na (şimdiki JAKEM) götürürler. İşlemler tamamlandıktan sonra götürdükleri koğuşta doksan yedi solcu, babamla birlikte on üç ülkücü vardır. Sabahları çorba, her gün öğle ve akşam yemeklerinde kapuska ve nohut verilir. Yemek verirken de başçavuş hakaret ederek, "Burada da mı ayrım yapıyorsunuz?" diyerek on üç ülkücüyü yemekhanedeki masalara teker teker dağıtır. Her akşamüstü mıntıka temizliği için yarım saat dışarı çıkarır.
Lavaboya mutlaka iki kişi gidilir. Gözler kapatılır, eller baş üzerinde durur, iki kişinin bellerine urgan bağlanır ve askerin biri urganı tutar. Sağda iki, solda iki ve urgan tutanla beş askerle lavaboya gidilir.
Babam, tek dersten beklemeli olduğu için Yunus Emre Kitabevi’ni açar. Müşterisi olan bir asker, babamı görünce ziyaretçi kabul edilmediğinden, lavaboya çıkma bahanesiyle haberleşmede yardımcı olacağını söyler. Babam da sık sık lavaboya gitmek ister. Babamın gözü hep kapıdadır, askerin işaretini alır almaz lavaboya gider. Asker, diğer askerler görmeyecek şekilde babama iki paket sigara ile bir pusula verir. Pusulada "Abi, gözün aydın, bir kızın daha olmuş. Üzülme. Üç kızı olup onları iyi yetiştiren baba cennetliktir. Canın sağ olsun" yazar.
Ertesi gün, koğuş komutanı mıntıka alanına çağırır ve babama nizamiye kapısına bakmasını söyler. Dışarıdan dedem ve ben babama el sallıyoruz.
Üç yaşında olmama rağmen Zeynep’in doğduğu günü de babamı ziyaret ettiğimiz o ânı da çok net hatırlarım.
EYLÜL
İnsanın kemiklerine, iliklerine kadar kavradığı,
İçine atıp içinden atamadığı
İçine işleyen sisli bir hatıradır eylül.
Rüzgârın rûz-gârla savurduğu,
Yaprakların vakitsiz soldurduğu,
Takvimin donakaldığı bir demdir eylül.
Kimine bahar kimine hazan,
Kimine huzur kimine hüzün,
Kimine vuslat kimine hicrandır eylül.
Hasret sancısını ciğerine çekerek baktığı "son" baharına
Baştan ayağa, saçlarının her bir teline, tırnak uçlarına,
Dişlerinin diplerine kadar hissettiği, tek başına bir mevsimdir eylül.
Bir ay sonra tutukluluk süresi sona eren babamı, kurban bayramı arifesi gecesinde serbest bırakırlar. O sabah biz çifte bayram yapmış olabiliriz, her aile bizim kadar mutlu giremedi bayrama. Sağdan da soldan da kurban verile verile yapılan bir kurban bayramı.
Hamiyet Su Kopartan ✍
YORUMLAR
Yüz binlerin sistemli bir şekilde işkence tezgahlarından geçtiği o karanlık günleri bir senaryo misali yazıp hazırlayanlar yaşadığımız şu günleri göremediler ve öldüler.
Bir zamanlar darbe şartlarının oluşmasını sağlayan ve bekleyenler şimdi kabirdeler.
Sağcısı solcusu ülkemin yüz binlerce Vatan sever insanlarını kırıp geçen zalimler unutulmayacaklar ve Lanet ile anılacaklar.
Şairler Eylül ayını hazan ve hüzün ile özdeşleştirmişlerdir bir de Lanet darbe de bu ayda yapılınca Zavallı Eylül... Vurun Kahpeye misali Hep taşlanır oldu.
Kaleminize sağlık.
Hayırlı çalışmalar dilerim.
Hamiyet Su Kopartan
Zulmü, işkenceyi ruhum kabul etmiyor, affetmiyorum.
Teşekkür ederim hocam, haklısınız ki eylüle kızıyoruz, eylüle kırılıyoruz. Çünkü her eylül acılar tazeleniyor.
Saygılarımla...