- 198 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YAŞLILAR VE GENÇLER
YAŞLILAR VE GENÇLER
İşte hep yıllardır söylenegelen bu kuşak farkı bir türlü sorun olmaktan çıkarılamıyor. Evet, kuşakların birbirini anlamaması bir yana, gün geçtikçe bazı değerlerin yitirilmesi öbür yana. Bu değerlerin en başta geleni ise yaşlılara saygı ve onlara verilen değerle ilgili olanıdır.
Soruyorum yeni tanıştığımız polis memuru gence: "Babanız nasıl"? " Babam sizlere ömür". "Anneniz ne yapıyor?" "Annem eski evimizde oturuyor. Biz de ona yakın oturuyoruz". Benim aklıma da Annem düşüyor; Zavallı Babam öleli bir yetim gibi kaldı. Kendine bir yer bulamadı. O köşe senin, bu ev benim, bir yerde tutunamadı. Başlangıçta yalnız kalamadı. Sonra da her oğlan onu başından atmak için ne oyunlar yaptı. En son yalnız kalmaya karar verdi. Sadece gündüzleri olsun yanında bir oğlunu istedi ama onu da bulamadı. Bir ara yeğenle kaldı depreme kadar. Deprem gecesi yeğen onu bırakıp babasının evine gitmişti. Depreme yalnız yakalandı evde, kapı sıkıştı. Komşu kapıyı açarken yaralandı.
Bir ara halamla kaldı ama o zavallıyı da canından bezdirdi. Şimdi yalnız kendisini bir gün şuraya, bir gün buraya götürterek yalnızlığını gidermeye çabalıyor. Evi var, maaşı var, temizliğini kız kardeşim yapıyor ama yine de mutlu değil. Yemeği yapılıyor, evi temizleniyor ama derdi bir türlü bitmiyor. Çünkü o yalnız.
Aynı tablo bir çok yerde. Aynısı bu genç adamın annesinin de kaderi. Aynısı halamın kaderi. Zaten o kader mahkûmu. Çünkü hiç çocuğu olmamış. Evlatlık aldığı çocuk da onu terk etmiş. Ama yine de ona yeğenleri ve kardeşleri sahip çıkıyor. Hiç değilse birer ay arayla misafir ediyorlar. Benim annemin o şansı da yok. Çünkü o buna razı olmuyor. Gelinlerin evinde kalmak ona esaret gibi geliyor.
Bu her ailenin kanayan yarası. Her köşe başında bir yaşlının yalnızlık çığlığı patlıyor. Kimisi anne babasından yalnız kalanı alelacele bir huzur evine bırakıyor.
Dahası atılan, itilen, dövülen yalnız anne babaların ahı bu dünyayı yıkmayacak mı?
Bu tablo ve tablolar hazin sonuçlar olarak karşımda duruyor.
Otobüslerde yaşlılara yer vermemek için uyuma numarası yapan gençler biz değil miyiz? İşte o günün gençleri, bu gün de anne ve babalarına evlerinde yer vermeyen orta yaşlılarız biz. Evlerde baş tacı edilmesi gereken yaşlıları biz tuttuk dışladık, kapı dışına attık ya da evlerinde yalnız bıraktık. Şimdi ne arıyor, ne soruyoruz. Bir ara telefonla
İletişim kuruyorduk, şimdi ise ona da bir bahane bulduk. Haftada bir, o da kendi işlerimiz yahut çocuklarımızın işleri dolayısıyla uğruyor, uzaktan bir hal hatır soruyoruz.
Bayramlardan bayramlara aranıp sorulan anne babalar artık ölümleri beklenen varlıklar olmuşlar, aile için bir problem, bir yük telakki edilegelmişlerdir. Büyüklerine bu davranışı layık gören biz orta yaşlılar; yakın gelecekte onlardan daha feci hale geleceğimizi düşünmek zorundayız. Dahası bu davranışlarımızın bizi vebal altına aldığı, onların bize emanet olması yanında, kaybetmeye yarıştığımız bir imtihan olduğunu da varsaymak durumundayız.
"Cennet annelerin ayakları altında" müjdesini apaçık bildiğimiz halde o cenneti kaybediyor ve yanlış yerlerde arayarak büsbütün hüsrana uğruyoruz. Bu yüzden ne dünyada ne de ahirette bir mutluluk belirtisi görmüyoruz.
Onlara öf bile dememek gerektiği halde biz hep ileniyor, hep onlardan şikâyet ediyor, hatta onlara hakaret ediyor, onları düzeltmeye, onlarda yanlış aramaya çabalıyor, bunu onların yüzüne vuruyoruz.
"Anne babasından biri yanında yaşlandığı halde cennete giremeyenin burnu yerde sürtülsün1 diyen o Kâinat Serverinin bu uyarılarına kulak tıkıyor, kendi cehennemimizi şimdiden hazırlıyoruz.
Nerede o kötürüm anne babasına asılı oldukları salıncaklarında bakım yapan evlat. Nerde o anne babanın peygamberlerle yoldaş olma duası. Nerde hiç annesinin rızasını kazanmak için evlenmeyen evlatlar.
Sahi siz hangisisiniz? Sahi siz nereye hazırlanıyorsunuz? yeriniz neresi olsun istersiniz cehennem mi cennet mi? Hadi bakalım buyurun buradan yakın.
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.