- 405 Okunma
- 6 Yorum
- 5 Beğeni
AŞKTAN DA ÜSTÜN İLLA Kİ...
Müptelasıyım gülüşünün: endamlı bir sözcük iken aşkın kavisi ve dinmeyen hevesi ve özlemi.
Elem kuşlarından sorun beni: onulmaz bir yarada bir iklimde saklı iken hayallerim.
Düşlerimin ve sevdiklerimin mağduruyum.
Bir iklim ki bir şiirden diğerine seken.
Bir hüzün ki; dikişleri sökülen yüreğimin cebbar neşesi.
Muhalif olduğum illa ki: içimdeki sayaç ve rüzgârın esintisi.
Mağdur ya da mazlum olsam ne ki? Evreleri yok hüznümün ve ertelediğim kadar hayatı ve mutluluğu ansızın da devreleri atan yüreğim.
Bir tıkaç ise imge.
Bir şiirse şehre şerh düşen.
Ve evet: şiirlerden sektiğim şehri İstanbul: belki dünde kalan Lale Devri belki içimde saklı gül bahçesi.
Açtığım devasa bir parantez yapraklarım her döküldüğünde solmaya ramak kala ve güneşi çağırdığım aslında kâinatın beni çağırdığı elbet duygular tabanları yanan ve düşünceler zihnimin asla bir oyunu olmayan.
Önünü alamadığım bir coşku bir sevgi.
Özrümse umut.
Önsezim ve öz verim.
Belki de romanımın ön sözü.
Şakıyan bir kuş bir dağ lalesi belki de esen meltem aşkın hicretinde saklı iken özlemin hicvi ve kendimi sevmekten ve yazmaktan alamadığım.
Kusursuz bir Mümin olmayı nasıl isterdim ve yürüdüğüm yolda neye baş koyduğumu biliyor yüce Mevla.
Bir esinti susan.
Bir emare dünde kalan.
Bir hezeyansa insanları ve nefislerini tetikleyen…
Damlalar önümdeki kâğıda damlayan.
Dar ve uzun koridorlar volta attığım elbet usumun marifeti.
Bol keseden sevdiğim ve yazdığım ve yaşardığım ve yeşerdiğim.
Yaş alsam da yavaş yavaş.
Yas alsam da hızlı hızlı.
Yasa bildiğim ve iz düşümü içimin bazen nidaların sustuğu bazense sessizlik iken en yüksek ses ve gürültü.
Mabedim isli.
Yarenim süslü.
Yâd ettiğim mazim gururlu.
Hikmetin alası ve Rabbimin sunumu en çok da öykündüğüm bir an ki yine içimde saklı ve bodoslama salındığım şu efkârın ütüsüz mintanında ben ümidi de elden bırakmadığım.
Şehir efsaneleri var ne yazık ki insanların inandığı.
Bir kehanet belki de mutluluk ya da bir detayda can bulan ve hasret çektiğim kim/ne ise uyruğum elbet insan elbet Türk.
Bir manifesto şehrin cıngılı ve işte elimde sancak öndeyim ön saftayım siperimdeyim illa ki şerh düştüğüm güne, geceyi kucakladığım bazense yüreğin kundaklandığı bir şiirin öncesinde.
Öncem ve ikbalim.
Sonram ve yalnızlığım.
Ve andaki mevcudiyettim.
Bir rabıta bir dilemma belki de bir sağanak ansızın ıslandığım yüreğimden firar eden damlalar ahmakıslatanın azizliğine uğradığım.
Hazan çeşmesinden damlayan heceler.
Kekelemeden sevdiğim sözcükler.
Akıbeti belli olmayan bir duyguya can vermek adına uğruna cümleler dizdiğim ve rahmetin gücünde saklı iken aşk ve İlahi Adalet.
Bir ölçüt ise yaşamak.
Bir sözlükse yürekte saklı.
Bir hazine belki de içimden ve havsalamdan taşan ve işte kalemin intiharı çünkü yazdıkça duyguların doz aşımında yürek inlerken nasıl da nabzı duruyor yalnızlığın ve çoğul bir kimlik oluyorum: hiçliğimin katlarında herkes olmanın da çok uzağında ve hiçbir sözcük de yetmezken duygularımı susturmak ve dindirmek adına ve işte taş plak çalıyor da çalıyor tıpkı rahmetli Zeki Müren’in o çok sevdiğim şarkısında da dile geliyor söylemek isteyip de söyleyemediğim:
Aşktan da üstün.
Üstüm başım özlem ve hasretle dolu iken üste çıkan illa ki:
Hayatın meali ve sözcüklerin dirayeti kısaca yaşanmışlığın ve yaşama ihtimalinin özeti ve özü: aşktan da üstün yinelerken her gün her an ruhumda saklı bir hazine gibi ve de o kilitli çekmeceyi açmaya da cesaretimin yetmediği: illa ki illa ki: aşktan da üstün…
YORUMLAR
Güneş göz kırptı ve bir adım daha yaklaştım Rabbime ve işte hissettiğim O’nun beni kucakladığını.
Ansızın susmuştu hüzün çeşmem.
Ansızın süzülmüştü yaşlar rahmetin eşliğinde.
Beşik kertmemdi oysa hayaller çocukluğumdan en güzel hediye ve sevdiğimden de fazla sevilmiştim ben bir zamanlar.
Gönle ıraktı çoğu şey hüzünler sırılsıklam.
Gözden ırak kimse yakın tuttum gönlüme ve şarkılar ç/ağladı mevsim sancılandı ve doğdum yeniden.
Yeniden doğmanın mükellef sofrasında yerden de uzak göğün tepesinde.
Hezeyanlar susan.
Hevesim bazen kursağımda kalan.
Heyecanla sevdiğim hayat ve insanlar.
Kırık rögar kapağı mevsimin ve eksilen nice duygu azar azar.
Zimmetliydim madem evrene.
Zinhar yalandı yalan olduğum.
Zimmetliydim madem sevgiye.
Zinhar yalandı kendime t/uzak olduğum.
Düşlerim kayıtlı, hayat mektebinde. Bense yorgun yokuşları inip çıkıyorum.
Ey, muktedir olan Rabbim sensin bana bu canı veren.
Ey, güzel Allah’ım ben senden dolayı baş koymadım mı sevgiye mademki Yaratandan dolayı sevecektim ve sevdim de yaratılanı.
Ahkâm kesmem.
Arzı endam ettiğim sözcüklerim ve yüreğim.
Kazıdım da kazıdım toprağı tırnaklarımla ve aklımın kütüphanesinde dizili okuduğum binlerce kitap ve milyonlarca cümle.
Aşık atmam kimseyle ben sadece kendime öykünürüm.
Aşk diye çıktığım bu yolda mademki gördüm İlahi Aşkın endamını ben daha nasıl daha nasıl severim bilmem ama sıra da geldi artık kendime.
Bir rakım ki bu aşk.
Bir renk ki coşkum.
Ve de bir nüans iken yazma sevdam.
Ve ben kusurluyum çünkü ben çok sevdim illa ki de sevgiyle yoğurdum hayallerimi ve hayalini kurduğum ne ise yüce Rabbim gerçek kıldı ve işte bunca zamandır yazdıklarımdır tek kanıtı ve ben derim ki?
Henüz ne yazdım?
Sevgiyle d/okunduğum her sözcüğe ve Rabbime şükürler olsun ki…
Hızı, akışı da Sen, freni, durdusu da Sen.
Yalnızlığın tumturakli manifestosu.
Yalnız ama çoğul olmanın...
Aşkın kavisi, cizisi, kavis eğrisi.
Gökten üç elma düştü birden, bende yarisi.
Çok saygımla Şairim.
Gülüm Çamlısoy
aşk misal öz veri saklı
hüzün misal bir sözcükte başlayıp sonlanmak bilmeyen.
teşekkür ederim kıymetli hocam.
yüreğiniz dert görmesin.
gökten üç elma düştü hepsi sizin hepsi değerli okuycunun olsun
en içten saygı selamımla engin yüreğinize
Huyundan mı suyundan mı nedir şehrin, hala karar veremediğim hangi yakaya ait olduğumun bir bilmece eşliğinde iki yakamın da bir ömür bir araya gelmediği gibi şehrin iki yakası arasında gidip geldiğim.
Tembelliğim tutup da adımlamadığım şehir sokakları.
Tevazu yüklenip düş gücümle gezindiğim bir martaval değil hani.
VIP bölümünde ruhumun, kanaviçeler ördüğüm.
Düş mahsulü hangi duygumsa saklı dilimden düşürmediğim sözcükler bazen sazan misali öne atılıp sahiplendiğim bazen kaplumbağa adımlarıyla arkada kalıp yetişemediğim.
Düşlerim terfi etti ne de olsa her biri alın terinin izinde saklıydı tıpkı benim de saklı olduğum gibi: kâh koza bildiğim mabedim kâh tek kozum iken sevgim ve rahmetim.
Kıyasıya savaştığım siperimden bildiriyorum ve ömrün deklaresi acılarla sıvanmış kalın bir duvar bazen nöbete kaldığım ve hangi duygum ise içtimada iç sesimle eşleşen sözcüklerim.
Tabelalar var şehrin girişinde ve tam konuyorum ki sayfaya bir şiir olmaya aday iç sesimden damlayan her heceyle bire bir istişare ettiğimde ve işte gece salıyor kendini ben salınıyorum gök kubbede aslında sarmalında kâinatın debdebeli sözcükleri yerine içimden gelene niyet edip de uyarladığım şiirlerim ve kazaya kurban giden hikâyelerim.
Defolu bir yürek benimki:
Bazen isyankâr.
Genelde uysal ve sevecen.
Bazense tamah eden insanlardan uzağa sekip tuzağına düştüğüm aşkın ve dik yakalı ve dik başlı bir şiirin ışığında nemli gözlerimi kuruttuğum yetmedi yüreğimi avuttuğum yetmedi yalnızlığıma mil çektiğim.