- 248 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüm Işıkları Yak (Ekip Toplanıyor)
‘Ciddi olduğunu düşünmüyorum.’ Patronunun sesi endişe doluydu. ‘Eğer bir ölüm ya da hastalık durumu yoksa apar topar izne ayrılmayı istemen normal değil.’
‘İzne ayrılmam gerekiyor, Patron. Şu an evdeyim ve gitmek için hazırlanıyorum.’
‘Allah korusun. Anne ya da babana bir şey mi oldu?’ Emrah’ın patronu sinirinden cep telefonunu öyle sıkıyordu ki parmakları bembeyaz olmuştu.
‘Çok şükür hepsi iyi. Yıllardır mezarlıktalar.’ Giysilerini bir valize koymaya uğraşıyordu. Telefonu başıyla omzunun arasına sıkıştırdı.
Patronu bozuntuya vermedi. Bir pot kırdığını anlaması birkaç saniye sürdü .‘Kardeşlerinden birine mi bir şey oldu demek istedim. Bizi öylece ortada bırakıp izne ayrılamazsın.’
‘Okan Bey, gitmem gerekiyor. Bunu size mantıklı bir şekilde anlatamam.’
‘Neden gitmen gerekiyor? Ne oluyor anlamıyorum Emrah.’ Telefonu tuttuğu eli uyuştuğu için telefonu diğer eline aldı.
‘Bir telefon aldım. Uzun yıllardır görmediğim birinden. Başka bir şehirde. İstanbul’da. Eskilerden kalma bir şey olmuş. Biz sözleşmiştik Patron. O şey yeniden başlarsa hep beraber hareket edeceğimize söz vermiştik. Sanırım…’ Nefesini toparladı ve yutkundu. Sanırım o şey tekrar harekete geçmiş.’
‘Emrah, sen aklı başında bir mühendissin. Şu söylediklerin çok çocukça değil mi? Bak bu işte yalnız kalırsam…’
‘Okan Bey, bahsettiğim şeyi açıklamam doğru olmaz.’ Emrah derin bir nefes aldı. ‘Bazı gerçeklerin saklanması gerekiyor. Kimse bilmemeli.’
On beş, yirmi saniyelik bir sessizlik oldu. Okan Ülgen, Emrah’ın onunla dalga geçtiğini ya da delirmiş olabileceğini düşündüğünü varsayıyordu.
‘Bana lütfen ne olduğunu anlat. Üstü kapalı anlatsan da olur.’
Emah yine ve daha derinden iç çekti. ‘Yedi ya da sekiz yaşındaydım. Bilemiyorum.’ Anlatıp anlatmamak arasında ikilemde kaldı. Patronu, telefonun diğer ucunda sabırla bekliyordu. ‘Biliyorsun ben bir yetimhanede büyüdüm. Çocukken sözleştiğimiz, yetimhaneden bir arkadaşımın bana ihtiyacı var.’
‘Bu çok saçma Emrah. Açık söylemek gerekirse beni…’ Ağzına kötü bir kelime geldi ama söylemedi. ‘Beni ortada bıraktığını hiçbir zaman unutmayacağım.’
Emrah elini başına götürdü ve ağrıyan başını ovuşturmaya başladı. ‘Senden sadece hakkım olan izni istiyorum. Biri bizi dinlese seni ortada bırakıp başka bir firmaya gittiğimi sanacak.’
‘Saçma bir gerekçe için izin ha! Ne için? Aptal bir çocukluk sözleşmesi için mi?’
Emrah, yüksek bir sesle ‘Bu seni ilgilendirmez. İstersem bir çocuğa lolipop şekerini almak için bile iznimi kullanırım.’ Dedi.
Patronun anlamak gibi bir niyeti yoktu. ‘Saçma sapan bir söz yüzünden gidiyorsan git. Bu benim umurumda bile değil. Zaten konu gidip gitmemen de değil. Bunu anladığını düşünüyorum. Burası devlet dairesi değil. Bir şirket. Bu izin olayını ansızın söylemek yerine, önceki günlerde söylemiş olsaydın ben de buna göre önlem alırdım. Beni zor durumda bıraktın. Bunun farkında olabilecek zekadasın.’ Okan Ülgen artık bağırarak konuşuyordu. Emrah, umursamaz bir ifade takınmıştı. ‘Sen ne konuşursan konuş ben bu izne çıkacağım. Der gibi mimikler yapıyordu. ‘Yaptığın şeyi asla affetmeyeceğim.’ Diye telefonun öbür ucundan kükrüyordu. Emrah patronunun kindar ve karanlık bir yapısının olduğunu ve bunu unutmayacağını biliyordu.
‘Okan Bey bittiyse artık gitmem lazım.’
‘Bitti.’ Patronunun son sözü sert ve öfke doluydu. Emrah olabilecekleri az çok tahmin edebiliyordu. Bu zengin züppe patronun, onu zor bir anında köşeye sıkıştırmak için gününü bekleyeceğini biliyordu. Sonuç olarak şu an izne ayrılacaktı ve yapması gereken şeyi yapacaktı. Arkadaşlarına verdiği yetim sözünü tutacaktı. Yetimler öyledir, verdikleri sözü ucunda ölüm dahi olsa tutarlar. Bu durum yetimlerin dünyasında yazılmamış bir racondur.
Emrah, hazırlıklarını bitirmeye koyuldu. Bavulunu düzenli bir şekilde hazırlıyordu. Yetimhanede de öyleydi. Herkesten erken kalkar ve yatağını jilet gibi düzlerdi. Pantolonları, gömlek ve tişörtleri, çorapları ve iç çamaşırlarını katlayıp valizi kapattı. Artık hazırdı. Evden çıkmadan önce tekrar, tekrar ve tekrar her şeyi kontrol etti. Bavulunu yanına aldı ve kapıya yöneldi.
Kapının dışından son defa evine bakındı. Birdenbire o evdeki hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi geldi. İnsan hayatının bir anda nasıl değişebildiğini anlamıştı. Korkunç bir şeydi bu. Sanki bugünün geleceğini yıllar öncesinden biliyordu. Maddi olarak hazırlanmıştı. Oysa mental olarak hiç hazırlıklı değildi. Boş gözlerle bakınmayı sürdürdü. Evet, her şeyi yavaş yavaş hatırlamaya başlamıştı. Ali diye bir çocuk vardı. Yetimhanedeki diğer çocuklar ona ‘Tabut’ diye lakap takmıştı. Çok zayıf olduğu için öyle çağırılıyordu.
Emrah evin kapısını çekti. Tüm kilitleri sanki bir daha açmayacakmış gibi kilitledi. Tabut’u en son ne zaman hatırlamıştı. Yıllar önce mi? Emrah, yıllar önce yetimhaneden ayrılmıştı. 1993’ün yaz aylarıydı. Yetimhanedeki arkadaşlarıyla geçirdiği yıllar ne de çabuk solmuştu. O yalnız ve kimsesiz çocukların hatıraları ne çabuk kaybolmuştu. O yıllarda ‘Tavan’ diye adlandırdıkları yetimhanenin çatı katında kimsenin gitmediği bir kulüpleri vardı. Orada kâğıt oyunları oynar, hayal kurar, gelecekte ne yapacaklarını konuşurlardı. Tavan onların büyük çocuklardan saklandıkları bir yerdi. Asıl önemli olan da buydu. Apolas, İstamat, Kriton, Nikola ‘Ossuruk’ gibi çocuklardan ve onların arkadaşlarından. Anne babasızlığı kendi zalim benliklerinde eritmek için her kötülüğü yaparlardı. Bütün bu anıları şimdi hatırlıyordu. Şimdi apartmanın merdivenlerinden inerken, yetimhanede yaşadığı hayal kırıkları, korkular içini ürpertiyordu. Çünkü yaşadıkları sadece kötülük yapan çocuklarla ilgili şeyler değildi. O yetimhanede başka korkular da vardı. 5 Numaralı odada canlanan, yetimhane yönetiminin sakladığı şeyler. Korkunç olan şeyler. Korkunç şekilde ölen Albert mesela. O soğuk gecede ölmüştü. Bedeni bir yılan tarafından ezilmiş gibiydi. Tüm o yetimhanedeki çocuklar gibi o da bu korkunç olayı beyninin en derinlerinde bir yere gömmüştü. İnsan bazen böyle şeyleri çıkarıp atamaz. O da atamamıştı.
O korkunç geceden beri ilk defa bu kadar korktuğunu hissediyordu. Apartmandan çıkıp arabasına yöneldiğinde hala o korkuyu hissediyordu. İstemsizce elini ağrımaya başlayan başına götürdü ve alnını ovuşturdu. Yetimhane yıllarından beri böylesi bir baş ağrısı hiç olmamıştı. Bavulunu özenle bagaja yerleştirdi. Hava olabildiğince sıcaktı. Haziran ayıydı ve hafiften bir rüzgâr esiyordu. Kendini şimdi daha güvende hissetmeye başladı. Evine ve bahçeye baktı. İçinden bir ses bu son defa oluyor diyordu.
Emrah Aksu ‘Tekrar yetimhaneye gidiyorum.’ Diyerek güldü. Arabaya bindi ve kontağı çevirdi. ‘Allah yardımcımız olsun. Oraya tekrar dönüyoruz.’ Arabayı vitese aldı ve yola koyuldu. Şimdi yeni bir hayat kurmuşken, geçmişte yaşanılan olaylar yüzünden iskambil kağıdından yapılma bir evi yıkmak gibi kolay olmuştu her şeyi geride bırakmak. Bu kesinlikle doğruydu. Bu hayat o yetimhanede büyümüş çocuklara bir yıkıntı bırakıyordu. Hem de her defasından.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.