LAHEY'DE ÜLKÜ SANCAĞI (2)
Vakfımızın minicik ikametgahını bir hafta içinde bitirmiştik. İmece ve ülküdaşlık ruhu bu olsa gerek! Kendi cebimizden masraflar karşılanarak pırtıl pıtrıl, manevi atmosferi yüksek kutlu bir ocağımız vardı artık! Yılların terzi ustası Cevat Özvezneci ağabeyimiz muhteşem ustalığını göstererek perdelerimizde dikilip takılmıştı. Küçük bir odamızı da mescit yapmış, hayırsever esnaf bir arkadaşımız mescidimizi güzel bir donatmıştı. Yozgatlı İsmail Parlak ülküdaşımızın bize imamlık yaptığı ibadethanemizde tamamdı. Mescidimiz peygamberimiz ve atalarımız kokuyordu. Onların maneviyatı gelip taht kurmuştu mescidimize. Küçücük bir odamız daha vardı. O odamıza masa ve üç sandalye zar zor sığıyordu. Orayıda başkan odası yapımııştık. Her şey güzeldi. Gönüller topluca vurmaya başlamıştı.
Vakfımızın ilk başkanlığı görevine arkadaşlarımızın övgülerine mashar olmuş ülküdaşımız Ali Özdemir gardaşımız getirilmişti ilk mini kurultayımızı düzenleyerek. Ali ülküdaşımız gerçekten su katılmamış ülküdaşımızdı. Tevekkür sahibi, derviş gönüllü, Mehmet Akif, Ahmet Arvasi, başbuğ Alparslan fikirleri ile kendini yetiştirmiş Fatih, Yavuz yürekli, beş vakit namazında, abdestsiz gezmeyen, her sohbetinde ağzından bal damlayan ülkücü bir dervişti, Alperen’di. Aramızda aynı ruhu taşıyan arkadaşlarımızda vardı. Onları da ileriki yazılarımda değineceğim. Sözün kısası; Trabzon Akçaabat’tan gurbet ellerde davasının fikriyatını Lahey’deki Türk insanına, gençliğe zerk etmeye gelen Ali Özdemir başkanımıza büyük görevler düşüyordu. Bu zorlu görevlere seve seve talip olmuş ve zorlu görevler ’’bizim en şerefli yanımzıdır!’’ diyerek başkanlığı üstlenmişti. Daha önceki yıllarda da görevden bir adım bile geriye atmamış, aksine koşar adımla daima ileriye koşmuş erdemli bir öğretmen arkadaşımzıdı. O, bir konuyu seminerinde işlerken; anlatımlarında mutlaka şiirlerle örnek veren şairlik yanıda vardı. Konuları anlatırken heyacanını dışa vuran, yerinde duramaz bir hal alan milli bir yürekti O! Hiç bir menfaat peşinde koşmaz, Allah’ın rızasını alma derdindeydi.
Vakfın açılışı için Federasyonumuza, yakın şehirdeki dernek başkanlarımıza davetiyeler çıkarıldı. İki hafta sonra Cumartesi akşama doğru resmi açılışımız yapılacaktı. Davetiyeleri benim yazmamı emretmişti Ali başkanım. Söylediği akşamı benim emektar daktilomun başına geçerek davetiyeyi bir nüsha olarak yazmış, fotokopi işi yapan dükkanda çoğaltacaktım.
Biraz hatırladığım kadarı ile şunlar yazılmıştı davetiyelere.
’’ Çok değerli başkanım,
Uzun zamandır kaldığımız teşkilat çalışmalarımızı tamamlayarak Vakfımızı Hollanda Türk İslam Vakfı Olarak kurduk. Yerimiz büyük olmamakla beraber ruhu ve ülküsü bir cihana değişmeyeceğimiz büyüklükte olan Vakıf binamızın tüm işlerini bitirdik.
... ... ... tarihinde Allah’ın izni ile açılış yapacağız. Siz değerli başkanımızı ve yönetiminizi açılışıta aramızda görmekten onur duyarız.
Saygılarımızla...
Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin!
Sekreter
S. Şimşek
Yazdıklarım kıza ve özdü. Almanaya Franfurt’daki Türk Federasyon genel başkanımız Kadir BARAN’a telefon ederek, başbuğ Alparslan Türkeş’e de telgraf çekerek durumu bildirdik
.
Lahey’de her sabah güneş bizim için doğuyordu. İçimizdeki sonbahar hüzünleri, kış ayazları yerini ılık meltemlere bırakıyor, yüzümüzde baharın binbir çeşit gülleri açıyordu. Lahey (Scheveningen) sahiline giderek kumsalında bir uçtan bir uca deliler gibi koşup zıplamak, Okyanus’un derin sularında kulaç atmak istiyordum. Türk ve Bozkurt bayraklı beyaz bir yelkene binip kıtaları dolaşmak istiyordum. Hatta bir elimde bozkurt, bir elimde bayrağımızla bağıra bağıra Atam H. Nihal Atsız’ın şiirinin son kıtasının son iki mısrasındaki
BİN CİHANA DEĞİŞMEM
ŞU ÖKSÜZ TÜRK’LÜĞÜMÜ
Diyesim geliyordu. Coşkumuz tavan yapmıştı. Hele Ali Özdemir başkanımız, değerli öğretmenimiz Murat Özyiğit benden de coşkulu ve heyecanlı idiler. Yürekten inanmış gerçek ülkücüler hep böyledir zaten. Türk milletinin asırlara varan kimsesizliği ve öksüzlüğü bizi daha da biliyordu, kamçılıyordu geleceğin aydınlık yarınlarına... Çok çileler çekmiş, katliamlara ve soykırımlara uğramış Türk’tük! Balkanlarda, ’’müslüman gardaş’’ dediğimiz peygamberimizin emaneti kutsal topraklarımızda adeta pırasa gibi doğranmıştık, yok edilmiştik! Kanlarımız sebil gibi akmış, o topraklarda nice fidanlarımız gençliğinin baharında kahpece yok edilmişlerdi keferelerle bir olup! Ne yapmıştık biz onlara? Kutsal torakların hizmetçisi olmuş, Türk İslam adaleti ile ırk ayırmaksızın yönetmiştik. Ahhhh o yıllar! Balkanlardaki katliamları yazan ’’Zağra müftüsünün hatıraları’’ adlı kitabı ve Hicaz diyarlarındaki katliamları anlatan kitapları her Türk okumalı, okumalı ki; tarih tekerrüden ibaret olmasın Türk’ün kaderinde. Peygamber efendimize mashar olmuş Türk milletine bunlar yapılır mıydı? Yapıldı işte. Hem de en katmerlisi... İki cihanda da yüz üstü sürünsünler! İşte Türk milletinin bu durumların yeniden başına gelmemesi için güçlü olmamız gerektiğini bize Mustafa Kemal, Ziya Gökalp, Atam Atsız, Başbuğ Alparslan Türkeş fikirleri ile karanlımızı aydınlattılar bize. Yollarında yürümeye ant içmiş ülkücülerdik.
Lahey’de de bu amaçla kurulan vakfımız nice Türklere ışık olacak, karanlıkları ülkü nuru ile aydınlatacak, bizi yanlış anlayan, hakkımızda eksik bilgilere sahip batılı dostlara da kendimizi anlatmak zorunda olduğumuz misyonunu severek üstlenmiştik...
Devam edecek
Zafer Direniş
...
Lahey’de Açan Karanfiller
Fotoğraf: Teşkilatımızın kurucularından öğretmen ve şair ülküdaşım Murat ÖZYİĞİT. ( İleriki yazılarımda bu ALPEREN bozkurtumuzdan bahsedeceğim.)
YORUMLAR
Allah yar ve yardımcınız ve yardımcımız olsun kaşık kaşık topladıklarımız kepçe kepçe dağıtıldı bir çay kaşığı kadar kaldık maalesef...
Bülent ARI tarafından 7.9.2022 20:09:02 zamanında düzenlenmiştir.
direniş
İnşallah bu fedret dönemi sona ererde Türklük ayağa kalkar
Yorumunuz için teşekkürler
saygı ve selamlarımla uzaklardan