- 268 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Çanakkale geçildi...
Çanakkale geçildi...
Geçilmez dediğimiz Çanakkale geçildi...çünkü "İnnemel mü’minine ıhvetün"ayeti kur’anda var ama mü’minim diyenlerin gönlünde yok...
Çanakkale geçildi...
Ümmeti dinle bağlamak ırkçılığın hortlamasını ta Kerbeledan beri önlemedi...tarihimiz kerbelalarla dolu...ihtilallerle dolu...Selçuklu beyliklerinin savaşları ırkçılığın da güçlü bir bağ olmadığını haykırır...Bel bağlamamak gerekir...Bütün bağlarla bağlamalı ümmeti...Kız alıp-vermeli...ticaret bağı kurmalı...hediyeleşmeli...harcın çimentosu azsa biraz daha çimontto atmalı der duvar ustası...ey yeni usta harcını iyi yap ümmet birbirini boğazlıyor...
Ben bazen diyorum yani düşünüyorum...Yezitler olmasaydı...İdarecilik sadece peygamber soyunun hakkı sayılsaydı böyle bir örf gelişseydi...Çanakkale geçilir miydi...Hayır...diyorum.öyleyse pınar baştan bulanmış...kimler bulandırmış mı İslam alimleri...Osmanlı kaç haçlı seferiyle sallanmış...acaba Avrupanın yöneticileri akraba aileler olmasaydı...din adamları başarılı olur muydu bu haçlı seferlerine asker bulmakta...cevabım hayır...Adamların harcında sadece din bağı yok AB günümde tek yumruk...çünkü her ırkı o akrabalar yönetiyor...Yunanın ilk yöneticileri Almanyadandı...yani AB de yöneticileri belirleyen akraba aile var...bir soy yönetiyor AB yi...Peygamber soyu yönetmeli her müslüman ülkeyi diye bir gelenek oluşturamadı İslam alimleri...evliyaları...Emeviyi Abbasi yedi...Timur geldi Selçukluyu yedi..."Selçukluya dünya hırsı tehlikelidir"dedirten ajanlar gönderdi Timur...dindardı bu ajanlar...fakirlik varsa cihad yoktur...Çanakkale geçildi halifelik uçtu...Ümmet başsız kaldı...Uhutta okçular tepesi peygamber emrini çiğnedi efendimizin dişi kırıldı...Çanakkale geçildi...baş koparıldı...Peygambere veya Kur’ana yani İmama uyulmadı... İki imama var biri canlı Kur’an biri peygamberin soyu yani canlı Kur’anlar...ama günümde İslam ülkesiyim diyen ülkelerin imamları yezid...Çanakkale geçilir tabi...Din adamları peygamber soyundan başkası idareci olamaz demeli ve her müslüman ırkı bir peygamber evladının yönetmesi sağlanmalı...zaten ahir zamman mehdisini peygamber soyundan seçeçek Allah...bu örfleşmeliydi şimdiye kadar Kerbelalar önlenmeliydi...İmamet konusu fıkıhta tartışılmış ama tecrübe doğruyu gösterir ...fıkıh değil...çünkü Yezitlerin etkisi var baskısı var fıkıhta...Kur’an İmam değil çünkü ayetlerin tefsirini Yezitler yazdırıyor...evliya sandıklarımız vliya değil yezitler hilelerle sahte evliyalar oluşturmuşlar tarih boyu...
Şu İmamet tartışmalarını bir okuyun...Yezitlere kapılar sonuna kadar açık veya yezidler kapıyı sonuna kadar kırmışlar...evet...Sözlükte imâm “kendisine uyulan kimse” demektir. Toplumun başında bulunan ve toplumun fertlerini yönlendiren kişiler imam diye anılmıştır. İmamın sevk ve idare ettiği toplum ise ümmet kelimesiyle karşılanmış...
Evet...İmâmet kavramının kelâmcılar arasında daha çok kullanılan bir terim olmasının önemli sebeplerinden biri, II. (VIII.) yüzyılda Ali b. Mîsem ve Hişâm b. Hakem gibi Şîa âlimlerinin hilâfet terimi yerine imâmeti kullanmaları, “kitâbü’l-imâme” adıyla kaleme aldıkları eserlerde bu konuyu dinin temel ilkesi olarak ileri sürmeleridir. Bu dönemde Şîa’ya muhalif olan İslâm fırkaları, aynı kavramı ifade etmek için “es-siyâsetü’ş-şer‘iyye” terimini kullanmış...
Evet...Hz. Peygamber’in vefatı üzerine Benî Sâide avlusunda toplanan ensar, Sa‘d b. Ubâde’yi halife seçme konusunda anlaşmak üzere iken Ebû Bekir ve Ömer durumdan haberdar olarak müzakerelere katıldılar. Sosyal yönü ağır basan imâmet gibi bir görevin, hemen bütün Arap kabilelerince saygı duyulan Kureyş mensuplarının dışında birine verilemeyeceği yolundaki tartışmalardan sonra muhacir ve ensar grupları Ebû Bekir’e biat etti...İlk koyulan kural belli...Kureşli olmak...Belki o günün şartlarında en hikmelisi bu kural...ama diğer ırklar müslümanlaşınca...Ortak kural aranmalıydı...çünkü Hakim sıfatı sudur eder...ve edecektir...
Evet...İmâmetin dinî ve hukukî açıdan mahiyet ve önemi, bu kurumun gerekli olup olmadığı, imam seçilecek kişide aranan nitelikler, göreve gelme ve ayrılma yöntemi gibi çeşitli konulardaki tartışmalar daha çok İslâm dünyasının en büyük kitlesini temsil eden Ehl-i sünnet ulemâsı ile Şîa arasında gerçekleşmiş
Evet...İslâm toplumunu kendi anlayışları çerçevesinde Kur’ân-ı Kerîm’deki esaslara dayandırma konusunda son derece ısrarlı olan Hâricîler’e göre adaletin gerçekleşebilmesi için toplumdaki bütün işlerin Allah’ın emir ve yasaklarına uyularak yürütülmesi gerekir. Zira hüküm Allah’a aittir. Devletin en önemli niteliği olan adalet ilkesiyle Allah’ın hükmünün gerçekleştirilmesinden birinci derecede sorumlu makam imâmet
Evet...İmâmetin gerekli olup olmadığı konusunda iki gruba ayrılan Mu‘tezile’nin bir kısmı imam belirlemenin ümmete vâcip olduğu, diğerleri ise bu görevin yerine getirilmesinin de getirilmemesinin de mümkün olduğu görüşünde...
V. (XI.) yüzyılda Abbâsî halifeliğiyle sıkı şekilde bağlantılı olan Sünnî imâmet düşüncesi değişen şartlara göre farklı özellikler göstermeye başlamıştır. Muhtemelen güçlü Selçuklu iktidarının etkisiyle Gazzâlî, hâkim sultana bağlı olan halifeyi İslâm’ın baş temsilcisi olarak kabul etmiş, hâkim idarecinin meşruluğunu da halifeyi tanımaya bağlamış
Mısır’da Mansûre şer‘î kadısı Ali Abdürrâzık’ın imâmetin dinî olmaktan çok dünyevî bir mesele olduğunu, bu konuda müslüman milletlerin yararına olan şey ne ise onun yapılmasının gerektiğini ve Kur’ân-ı Kerîm’de bu hususla ilgili açık bir beyanın bulunmadığını belirten el-İslâm ve uṣûlü’l-ḥükm adlı çalışması konunun en önemli yönüne ışık tutuyor tutmasaydı keşke çünkü Allah ADL sıfatlıdır...Kur’ana esma penceresinden bakanlar mana vermelidir ancak...Kur’an adl penceresinden bakılsaydı...derdiki "Peygamber soyundan başkasına idarecilik verirseniz kahra uğrarsınız ırkçılık hortlar...ve geçilmeyen Çanakkale geçilir olur...Kur’anın rehberliği müşriklerce kaldırılır...bu kahırdan kaçın...Kur’an esma pençeresinden bakmayanlara susar konuşmaz...Muhatab almaz yani...Her namazlı secdededir ama Allah onu secdede bile muhatab almaz...
Evet...İmâmiyye, kuruluşundan itibaren imâmet düşüncesini bir inanç esası olarak muhafaza edegelmiştir. VII. (XIII.) yüzyıldan itibaren imâm-ı bâtın anlayışı kısmen sûfî ve İsmâilî tesirler altında büyük ölçüde işlenip ebedî imâmet telakkisi velâyetle birleştirilmiş ve peygamberliğin bâtınî yönü tarzında açıklanmaya çalışılmış...Çok Kerbelalar yaşadık daha da yaşarız...ümmetin harcının formülü eksik...birliği kuvvetlendiren her şey bu formüle sokulmalı...Geçilen Çanakkale yol geçen hanı olmaktan kurtarılmalı...Haçlı akınları cesaretlendirilmemeli...
Evet...ümmetin formülü esmaya göre eksik...esmanın her biri bir bağdır...esma fakiri ümmet ümmet olsa ne olur...yani fakir devletlerden oluşan ümmet güçsüz olur..."Dünya beşten büyüktür" ümidimiz gerçekleşmeli...Allah GANİ ümmet fakir Allah Alim ümmet cahil kalmış...güçlü olmak Allaha esmaya sımsıkı sarılmaktadır...Tembel ümmet yüktür yük...Esmaya hadim olmayan ümmet yüktür yük...evet...Fâtımî Halifesi Müstansır-Billâh’tan sonra (487/1094) Müsta‘lî ve Nizârî kollarına ayrılan İsmâilîler’in imâmet görüşleri de zamanla farklılaşmıştır. Fâtımî Halifesi Âmir-Biahkâmillâh’ın 524 (1130) yılında ölümünün ardından onun çok küçük yaştaki Tayyib adlı oğlunun imâmetini kabul eden Müsta‘lî Tayyibî İsmâilîler bu çocuğun gaybet halinde olup henüz ortaya çıkmadığını kabul etmişlerdir. Nizâr’dan sonra zâhir imamlar silsilesini benimseyen Nizârîler’de ise Hasan Alâ Zikrihisselâm’ın 559’da (1164) ilân ettiği “kıyâmetü’l-kıyâmât” doktriniyle imam, bâtınî gerçeklerin ifşa edicisi ve nâtık nebînin üzerinde her türlü hükmün açıklayıcısı olarak telakki edilmiştir. Bu durumda imamlar Allah’ın kelimesi yahut emrinin mazharı ve ruhanî âlemin sebepleri olarak benimsenmiş olmakta...
Peygamber soyuna kıymet verelim...Allah bize Kahretmesin...bu örf oluşmalı artık
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.