Dara Düş Oldum
Bir deyişin nakaratı takılmış dilime. Bütün gün beynimi irite eder gibi dolanıp durdu benimle. Ne yaptıysam silemedim onu zihnimden. Bir salıncakta sallanır gibi çocukluğuma gittim geldim bu yüzden.
Rahmetli babamın çok sevdiği sanatçı Ali Ekber Çiçek’in söylediği bir deyiş bu. Çocukluğumda sık sık duyardım. Keyfi yerindeyse, babam da mırıldanırdı arada. Sıkça radyodan duyduğum bir deyişti.
Çok iyi anımsıyorum: bir sabah bu deyişe uyanmıştım. Ama yorganın altından başımı çıkarmadan dinlemiştim. Annemin “kalk artık kızım, okula geç kalacaksın” ikazlarına aldırmadan hemde. Ansızın hıçkırıklar taş gibi oturmuştu boğazıma. Ağlıyordum. Histerikçe ağlıyordum. Her “Kırkların ceminde, dara düş oldum, içtim şarabını... haydar, dara düş oldum...” dendiğinde sanki yüreğim hançerleniyordu... Ağlama krizine hepten tutulmuştum. Ve artık yorganın altında boğulurcasına, sesli sesli ağlıyordum.
Annem büyük bir şaşkınlıkla yorganı üzerimden atmıştı ve üzerime eğilmiş saçlarımı okşuyordu ve:
- Ne qızım sen niye ağlıyorsun, he? Neren ağrıyor, hele söyle... Wıyyy! De kızım ne oldu sana? Benim qızıma ne oldu ki, bismillahi bismillahi... Ah ah ah! Kızım sen kabus mu gördün yoqsa? Hele bi su getirin! Wıy benim başım..! diyerek dövünüp duruyordu.
Annem baktı ki ben ha bire zırlayıp duruyorum, bıraktı işi gücü ve oturdu yanıbaşıma. Aldı koca gövdemi kucağına. Salladı beni bebek piş pişler gibi... Fakat ben bir yandan birbirine karışan gözyaşlarım ve sümüğümü kurutacak yer aramakla meşguldüm, bir yandan da okula geç kaldığımın endişesiyle daha da ağlıyordum. Ve annemin ısrarlı sorularına bir türlü tatmin edici cevap veremiyordum. Sadece “biiii yeeerim aaaaaağrııımıyor” diyebililmiştim.
Zavallı annem! Bismillah’ları ağzından düşürmüyordu.
Sonunda bir kaç yudum su içebilmiştim. Yüzümü yıkamak iyi gelmişti. Annem hala endişeli ve peşimden kopmuyordu. Hıçkırıklar, iç çekmeler ve kızarmış gözlere rağmen okula gitmeye güç bulabilmiştim. Oysa “dara düş oldum” beni bir türlü rahat bırakmıyordu. Adeta o ses ve o sözler beynimin her bir hücresini kendi kolonisi haline getirmişti.
Okula koştura koştura gitmiştim. Nedense kendime kızgındım. Anlam veremediğim bir öfkeydi bu. Derse veremiyordum kendimi. kendi kendime acıyıp duruyordum. Herkesten yüzümü saklamaya çalışıyordum. Bu nedenle de bir türlü konsantre olamıyordum. Ve her an kulağımda "dara düş oldum, haydar haydar..." vardı ve her an yeniden nüksedecek olan ağlama krizi boğazımı yokluyordu. Bu nedenle ben A. E. Çiçek’i o davudi sesiyle bir derviş, bir firavun gibi düşünürdüm. Ve gözümde erişilmez bir bilgeydi.
İşte, tıpkı o çocukluk günlerindeki gibi, bugün duyduğum o davudi sesti, Ali Ekber Çiçek sesi. Öylesine organik ve orjinal. Oysa otuz yıldan fazla bir zamandır hiç dinlemedim ben o rahmetliyi. Bu nasıl mümkün?
Bu akşam da o hiçkırık boğazıma dizildi. Fakat bu kez hemen YouTube başvurdum. Hem dinledim hem de canlı performansını izledim. Evet, duygulandım; fakat eskisinden daha farklı hissettim. Şaşkınlık duymadım, dersem, yalan olur. Sanki... sanki o duygu kılıf değiştirmişti.. Karakter değişmişti ve artık yabancıydı boğazıma. Hıçkırığın gerisi gelmedi. Sevinmekle üzülmek arasında kaldım... Bu da mı normaldi?
Ve düşündüm: bu anımı tekrar paylaşmak, anmak ve anımsatmak anneme... Ah, ne çok isterdim. Belki aynı duyguyu yaşamak için; belki de unutmak için, bilemiyorum. Ama maalesef ne annem, ne de babam hayatta.
Hayatın gözü kapalı - aldırmaksızın - kendi “deyişi”, kendi dizajnı ile iz sürmekte... Ve gerçek şu ki; hayat... evet, hayat elimden kayıp gitmekte. Bu anı da benimle ve bir başına ve... henüz yaşamak için direnmekte...
Deyiş:
Ondörtbin yıl gezdim divanelikte
Sıdk-ı ismin duydum pervanelikte
İçtim şarabını mestanelikte
Kırkların ceminde haydar haydar haydar
Dara düş oldum
Güruh-u naciye özümü kattım
İnsan sıfatından çok geldim gittim
Bülbül oldum firdevs bağında öttüm
Bir zamanlar gül için haydar haydar haydar
Dara düş oldum
Ozanın anısına sonsuz saygılarımla.
H. Korkmaz 3/9-22 Sthlm
YORUMLAR
Yaşam her yönüyle garip bir biçimde acı yaşamaktan keyif alıyor gibi...bu acının tarifi yok, bildiğimiz duyu organlarıyla duyumsanan acılardan değil. Hüzün çökmüş bir ruhun yorgunluğu, bıkkınlığı gibi bir şey işte...zamanın anlamsızlığı gibi bir şey işte.
Bazen anlattığınız gibi bir türküde, bazen bir anıda, bazen de önemsemediğimiz bir nesnede kendini buluyor.
Yaşamın o garip duygusunu tüm bedenimize, tüm zamanımıza yaymak için içimizdeki gizliliklerde saklanıyor.
Önemli olan ya da olmalı olan bu duyguları mutluluk oyununa çevirmek. Tanımadığımız bir insanın gülüşü çeker bizi içine en alakasız bir an da, ya da kıvrılmış bir kitap yaprağına konmuştur bu duyumsayacağımız içsel mutluluk.
Belki yaşam böylece daha az planını uygulamış olur, kurtulmuş oluruz yaşamın isteklerinden, uzaklaşarak.
Duygusu çok yoğun bir yazı, hal böyle olunca yazı kendini yaşatıyor. Ve ister istemez kendi geçmişimizden izler buluyoruz yeniden yaşatılan.
Kutlarım...
Selam ve saygılarımla.
Tüya
Anlayan ve hisseden sıcak yüreğinize çok teşekkür ederim.
Çok saygı ve selamlar olsun, efendim.
Tüya
Çok teşekkürler ve saygılar sözün özüne.
Selam ve esenlikler olsun.
Gözlerimin bendi ıslak...
Ta içim uyandı, ağladı..
Ne zaman Yediler, Kırklara izim düşse...
Çocuksun, iyisin...
Çok saygımla Şairim.
Tüya
Ben hep oradayım...
İşte böyle anmak, hissetmek.
Çok teşekkür ederim kalbi atan yorumunuz için,
Çok saygı ve selamlarımla, var olun.
Rahmetli Ali Ekber çiçek bir ekoldur..Sitkı Babanın şiiri ve kendi birikimlerinden birleşim yaparak türkü türkü yüreklere seslenmiştir.Belli bir ağırlığı olan eserler seslendirip yüreklerde yeretmiştir.Alllah rahmet eylesin.Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla..Saygıyla..
Tüya
Çok teşekkür ederim kıymetli yorumunuz için.
Selamlar, esenlikler olsun.