- 436 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
ZAMANSIZ GEÇMİŞ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ZAMANSIZ GEÇMİŞ
Kapının önüne gelmişti ki henüz kapıya dokunmadan yavaş yavaş açılıverdi. Karşısında beliren kişi onu ismiyle hitap ederek içeri davet etti. Uzun ve ince koridoru yürümeye başladılar. Koridorda nereye açıldığını bilmediği kapılar vardı. ‘’Senin ismin nedir?’’ diye sordu birden. ‘’Kıntemin’’ cevabını verdi, garip görünümlü kişi.
Koridorun sonuna gelip soldaki kapıdan içeri girdiler. ‘’Bunu imzalamalısın.’’ diyerek önüne bir dosya bıraktı. Cihan okumak niyetiyle değil de nereye imza atacağını bulmak için yazıları inceliyormuş gibi göründü. Hızlıca en arka sayfayı açarak imzalayıp dosyayı kapattı.
‘’Okumayacak mısın?’’
‘’Genelde bu yazılar okunmadan imzalanır.’’
‘’O zaman hazır mısın? Bunu omzuna takacağım.’’
Bu, içerisinde renkli sıvıları olan küçük ve saydam depolu bir korseyi andırıyordu. Kıntemin bir bakıcı gibi dikkatlice bu cihazı ona giydirip küçük depoyu kontrol etti. Depodaki renkli tüplerin bir takım ilaçlar olduğunu, yolculuk için uykulu bir hal alacağından bahsetti.
İkisi de dakikalarca sessizce bekledikten sonra sitemli bir şekilde araya girdi Cihan:
‘’Buraya uzanıp uykuya dalmayı mı bekleyeyim? Bir şey olacağı yok gibi ne de olsa.’’
Artık bir şeylerden bahsetmesi gerektiğini düşündü Kıntemin. Masanın üzerinde duran tableti alıp ekranı açtı ve Cihan’ın yanına oturdu ‘’Bak,’’ dedi Kıntemin ‘’Bu ekibimizin geliştirdiği bir uygulama. Her şeyi bunun üzerinden yapacağız. Tabi ki bu tablet ve uygulamanın, üzerindeki cihazla bağlantısı var ve üzerindeki cihazında senin vücudunla etkileşimi var. Bu ikinci sekmedeki ekrana senin gözlerinden bakacağız. Gördüklerini takip edeceğiz. Vücuduna giren ilaçlar sayesinde az sonra gözlerin kapanacak ve buradan zamanı ayarlayacağım. Sonra zaman yolculuğun başlayacak.’’
Bu açıklamadan sonra tatmin olmuştu Cihan. Siyah renkli hasta sedyesini andıran yapıya sırtını yaslayarak uzandı. Vücudunu giderek kaplayan halsizlikle mücadele ediyordu. Yolculuk için gözlerinin kapanmasının gerektiğini anlamıştı Kıntemin’in sözlerinden. Gözlerini kapattı. Buraya gelmeden önce içine girebileceği bir makineyi hayal etmişti. Her şey çok yalın bir şekilde ilerliyordu. Son birkaç şey söylemeyi diledi. Fakat ağzını oynatamadı. Gözlerini açıp işaretleriyle bunu anlatmayı istedi. Ne yazık ki bunu da başaramadı. Halsizlik artık tüm vücuduna yayılmıştı. Sadece düşünüyordu. Açılan bir kapı sesi duydu. ‘’Başlayabilirsin.’’ dedi daha önce duymadığı bir ses. Başı dönmeye başladı.
Bilinci açıldığında yürürken buldu kendini. İhtimal bile vermediği zaman yolculuğu gerçek miydi yoksa? Az önce uzanıp gözlerini kapattığı mekan ile şu an bulunduğu yer çok farklıydı ve şu an olduğu yeri çok iyi tanıyordu. ‘’Yine mi?’’ dedi yüzünü buruşturup. Demek ki yıllar geçse de buradan ayrılamayacaktı.
Burada olmanın verdiği hüznü tüm bedeni ve ruhuyla hissediyordu. Attığı her adımda aynı yere geri dönüyordu. Bu zihinsel enkazın altından kurtulmak için açtığı her kapının suratına kapandığı düşüncesindeydi. Bu kez deniz kenarında değil, caddenin karşı tarafındaki kalabalığın içerisindeydi. Gözlerini kapatıp birkaç saniye kalabalığın sesini dinledi. Ardından gözlerini açıp etrafı incelemeye başladı. Etrafını inceliyordu ki birden nefesinin daraldığını hissetti. Derin bir nefes alma ihtiyacı duydu. Onu görmüştü. İki kişiydiler.
Anlıyordu ki bir buluşmanın veda aşamasıydı bu. Dudağına konan bir öpücüğün ardından birbirlerinden ayrıldılar. Özlem caddenin karşısına geçti. İskeleye yönelmek için acele etmedi. Denizi seyreden onlarca kişi gibi olduğu yerde durdu. Denize doğru iki adım atıp bir an bekledi. Çekinir gibiydi. Sahilde denizi seyretmekte olan birinin omzuna dokundu. Başka bir buluşma için caddenin karşısına geçmiş olmalıydı. Kafasında soru işaretleri dört dönmeye başladı Cihan’ın. Omzuna dokunduğu kişi Özlem’e doğru döndü. Aralarındaki mesafeden dolayı gözlerini iyice kısarak karşıdaki kişiyi görmeye çalıştı. Cihan büyük bir şaşkınlık ifadesiyle olduğu yerde donakaldı. İçinde büyük bir heyecan hissetti. Yeşil yanan trafik lambasını fırsat bilip onlarca kişinin arasından karşıya geçip, bir köşeden onları seyretti. ‘’Nasıl yani?’’ diye defalarca kendisine sorup durdu. Hayretler içinde böyle bir şeyin nasıl olabileceğini anlamaya çalıştı. Özlem’in omzuna dokunduğu kişi kendisiydi.
Cebinden çıkardığı telefonun karanlık ekranından kendisine baktı. Herhangi bir farklılık olmadığını gördü. O günü tekrar yaşar gibi oldu. Özlem Cihan’a, Cihan’da Özlem’e bakıyordu. O ise ikisine de... Ayaküstü muhabbet etmeye başladılar. Ne konuştuklarını duymuyordu fakat ne konuştuklarını çok iyi biliyordu. İkisi de gülüyordu. Cihan, Özlem’in elini tuttu. Özlem elini çekmedi. İskeleye doğru yürüdüler. Telefonunu cebinden çıkarıp o günün tarihine baktı: 18 ağustos 2014.
Yolculuk öncesinde karşılaşacağı tüm saçmalıklara kendisini hazırlamıştı. İşin ilginç yanı en başta geleceği görmek istediğini belirtmesine rağmen her şeyin tohumu olan o güne, geçmişe gönderilmişti ve şimdi iki kişiydi. ‘’Şimdi sen söyle Kıntemin, hangimiz gerçek?’’ diye sordu sesli bir şekilde, gelen vapuru seyrederken. Caddenin bu tarafını hatırlıyordu fakat karşı tarafı o gün hiç görmemişti. Birleştirip yorumlaması gereken parçalar vardı bu tabloda. Oysa o gün bu tablonun neredeyse yarısından çoğunu tahayyül etmemişti. Karşı taraftan bir buse sonrası yanına gelmişti ya da hiç gelmemişti. Özlem, vapura bindikten sonra iskeleden yavaş yavaş uzaklaştı. Belki de sadece uğrayıp gitmişti, bu gelmek değildi.
Şimdi hayata iki kişi mi devam edeceklerdi? Gidip kendisiyle mi konuşmalıydı?
Ceplerini yokladı. Bulduğu kalem ve kağıtla bir not yazıp kendisine doğru koşmaya başladı. Aralarında mesafe kalmamıştı artık. Ona sert bir şekilde çarparak, yazdığı notu eline tutuşturdu ve büyük bir hızla yoluna devam etti. Kendisi, ne olduğunu anlamayarak afalladı bir an. Kendisine kimin çarptığını öğrenmek için arkasını döndüğünde kimseyi göremedi. Eline tutuşturulan kâğıt parçasına baktı, kısa bir not yazıyordu.
‘’Bazı ihanetler, bazen sevgisizdir!’’