- 210 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZOMBİYE DÖNÜŞMEK
Yaşam içerisinde karşılaştığımız uç noktadaki davranış ve söylem geliştirmeyi delilik diye adlandırarak bir nevi normalleşmeyi tanımlamış oluyoruz. Farklı düşünmek bir de bu farklılığı yansıtanların sayısal karşılığı çok az olduğunda marjinalleşmiş bir grup olma sınıfına sokmayı da başarıyoruz. Bunu da vücuttaki hastalıkla özdeşleştirerek bozguncu veya çıban olarak konumlandırıyoruz. Böylece içinde bulunduğumuz ruh hali kendi içindeki çatışmadan kurtuluyor.
Bedenin iktidarını ele geçiren, zihnin gelişimine engel olan tembellik, çıkar ve korkaklık hormonu uyguladığı baskıyla beynin çalışmasını sağlayacak olan bu iyi huylu hücreleri, tümör olarak tanıtmaktadır. Bedenimizdeki iktidarı ele geçiren virüsler, cezaevine koyamadıklarına iyi huylu; hapsedebildiklerine de kötü huylu tümör ismini takmaktadır. Belirli dönemlerde virüslerin özgürlükçü ve demokrat damarları atmaya başlayıp, vicdanlarında küllenmiş insanlık ateşi tutuşmaya başlarsa linçe uğratılan kötüler her an iyi ve masum hale gelebiliyor.
Masumiyetin anahtar sözcükleri doktorlarımızın her zaman kullandığı vazgeçilmez argümanlarıdır. O dönemle bugün çok farklıdır. Ortam ve şartlar böyle hareket etmemizi gerektiriyordu. Halkımız böyle istiyordu. Hatalarımızla, günahlarımızla buradayız, söylemleri temize çıkmanın teraneleri olmadı mı? Medya ve toplum bu çerçevede bu ani dönüşüme ayak uydurmada dünyayı hayrete düşürecek derecede hızlı davranmaktadır. Tersi durumlarda da aynı beceriyi sergilediği de görülmemiş değildir.
Eeee! Olan oldu kalan sağlarla mı devam edelim? Hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıyız. O dönemlerin devlet aklı; bilimin yol ve yöntemlerini hiçe sayacak kadar başına buyruk mu olmalıydı. Bu tarz yaklaşımların günümüzdeki yönetimler tarafından da taklit ve takip edildiğinin, geçmişten hiç de ders çıkarılmadığını yaşayarak görmüyor muyuz?
Geride kalanlar için altta kalanın canı çıksın mı, demeliyiz. Yoksa zamanın her şeyi silip süpüren masum kollarına mı sevk etmek gerekir. Genelde yapılanda budur sanırım. İlaç olarak hesaplaşmadan ziyade sürece yaymak, unutmak ve unutturmak kemikleşmiş bir yöntem olarak devletin ve toplumun benliğine işlenmiştir.
Her dönemin beklenti ve çıkar ilişkileri o döneme damgasını vurmuştur. Ortak akıl adı verilen ve sadece belli bir grubun işine yarayan akıl dışı uygulamalar bir süre sonra tarih süzgecinden de geçince ne kadar da yersiz ve mantık dışı olduğu kabul edilmektedir. Masum kalmanın kendini masum göstermenin söylemleri de hep aynı kalmıştır.
Hesap sorma ve hesap verme anlayışı maalesef gelişmemiş ve gelişmekte olan akıl ve mantık denkleminden uzaklaşmış toplumlarda karşılık bulamamıştır. Oysa o gücün kendi ellerinde olduğunun farkında olmalarına yönelik temel birtakım değerlere sahip olmaları yeterlidir. Aklın ve mantığın kutsal değerler karşısında canavar gibi gösterilmesi, biat etmemenin ve bunu sorgulamanın vereceği soğukluk yanında yalnızlaşmayı ve çıkar odağından uzaklaşmayı sağlayacağı bilinmekteydi. Bunu göze alabilecek bireyler her zaman linçe maruz kalmaya mahkûm olmadı mı?
Toplum düzenimiz içerisinde de akla ve mantığa dayalı hareket etme alışkanlığı yeterince yaygın değildir. Akıl ve mantık her ne kadar bin yıllardır bilim adı altında gelişim gösterse de toplumsal karşılığı her zaman geri planda kalmıştır. Mantığın bilimle desteklenmiş hali azınlık bir grubun tekelindeymiş gibi algılanmaktadır. Bunlar da toplum içerisinde, onlardan kopuk olarak görülmekte böylece sahip oldukları bilgi ve birikim halk içinde karşılık bulmamaktadır.
Günümüz dünyasında hele de teknoloji ve internet aracılığıyla bu tekel kırılmaya müsait bir noktaya gelmiştir. Buna rağmen akıl ve mantığın sabır ve şükür karşısındaki amansız mücadelesi hezimetle sonuçlanmaya devam etmektedir. Böylece anormal durumlar sürece yayılarak normalleşmektedir. Mantığın vazgeçilmez temel ilkeleri bir anda pamuk gibi oluverir. Olaylar, kişiler değişse kabullenme mefhumu, sabırla desteklenerek mantığın karşısına set oluşturmaktadır. Bu işin asıl tamamlayıcı da zamandır. Olay ve olguyu zamana yayarak sabır ve şükür sarmaşığını mantığın etrafını sarmasını onu kımıldayamaz hale getirmesinin yolunu açmaktır.
Bazen çok şey kazandırdığını zannettiğimiz yanlış olan birçok olay ve olgunun aslında toplumun aklı ve mantık yolunda erken ve doğru karar alabilmesinin önünü tıkadığını görmekteyiz. Dünya ölçeğinde sayıları az olan çıkar grupları şirket adı altında akıl ve bilimi kullanarak geniş kitleleri asıl güç olarak gördüğü kapitalizmin eliyle soyut değerlere biat ettirerek aslolan bir arada mutlu ve sömürüsüz yaşamaktan uzaklaştırmaktadır. Oysa zaman mefhumu sabretmekten ziyade araştırmanın, incelemenin, sorgulamanın ve buna göre karar vermenin adımlarına hizmet etmelidir. Aksi durumda hiçbir şey yapmadan beklemek, zamana bırakmak, sabretmek çözüm adına vakit kaybından başka bir şey değildir.
Gün gelir tekrar kazanacağım diye düşünürsün ama nafile, iş işten geçmiştir. Gözlerin açık değildir artık. Doğru duymuyorsun sesleri. Dilin damağın kurumuştur, tütünsüz uykusuz kalmışsındır. Sürüde olmanın kolaylığına kapılmışsındır artık. Zihnin parlak yüzü paslanmaya başlamıştır. Her şey normal gelse de dönüşüyorsun bir zombiye. Düşüncelerin kalabalığın arasında kayboluyor. Çevrendeki herkes ayak sürüyor, gözler pörtlek, omuzlar düşük. İlkelerin yok artık, prensipler alaşağı olmuş. Sürüden birisin sen de… Farkında olmadan kolluyorsun ısıracağın birilerini.
MESUT AKÇA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.